13 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Kronik yorgunluk gerçek bir hastalıktır

AMERİKAN Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sunay Sandıkçı, fizik inceleme ve laboratuvar tetkiklerinde anormallik olmasa da kronik yorgunluğun gerçek bir hastalıktır olduğunu ifade ederek, “Genel güçsüzlük, çabuk yorulma ve konsantrasyon güçlüğü olarak ifade edilen yorgunluk, çok sık rastlanan bir semptomdur. İş performansını, aile yaşamını ve sosyal ilişkileri olumsuz etkiler” dedi.

Yorgunluğun en sık karşılaşılan sebepleri aşırı egzersiz, uyku bozukluğu, beslenme yetersizliği, kondüsyon eksikliği, üst solunum yolu enfeksiyonları, kansızlık, tiroid hastalıkları (tiroidin az veya çok çalışması) akciğer hastalıkları, ilâçlar, viral hastalıklar, kanser ve depresyon olduğunu kaydeden Prof. Sandıkçı, “İlâçlar, özellikle de sakinleştiriciler, depresyon, allerji ve tansiyon ilâçları, kas gevşeticiler ve pek çok antibiyotik yorgunluğa neden olabilir. Altı aydan uzun sürmesi halinde kronik yorgunluktan bahsedilir. Kronik yorgunluğu olan olguların 2/3’ünden psikiyatrik hastalıklar, özellikle de depresyon (% 58), panik bozukluk (% 14) ve somatizasyon bozukluğu (% 10) sorumludur.” diye konuştu.

KRONİK YORGUNLUK SENDROMU

Kronik yorgunluğun % 10’undan azını “kronik yorgunluk sendromu”nun oluşturduğuna dikkat çeken Prof. Sandıkçı, şunları söyledi: “Bu durumda tıbben açıklanamamış mental ve fiziksel yorgunluk hali ile birlikte uykuda dinlenememe, konsantrasyon güçlüğü ve grip benzeri semptomlar (baş ağrısı, kas ağrısı, eklem ağrısı, boğaz ağrısı, halsizlik) mevcuttur. Kronik yorgunluk sendromu, çoktan beri bilinen, eskiden nevrasteni dediğimiz, fizik inceleme ve laboratuvar tetkiklerinde anormallik olmasa da gerçek bir hastalıktır. Fiziksel, mental veya duygusal aşırı yükün oluşturduğu stresi tolere edememe, stresle başedememe söz konusudur. Etyolojisinde pekçok faktörün rolü olduğu biliniyor. İnfeksiyonlar, fizik travma, depresyon, uyku bozuklukları, bağışıklık sisteminde bozukluk, endokrin ve metabolik bozukluk ve kişiliğin rolü var. Kadınlarda, eğitim düzeyi ve meslekî statüsü düşük olanlarda ve genç-orta yaş grubunda daha fazladır. Sürekli veya tekrarlayıcı yorgunluğu olanlarda fizik muayene ve rutin testler normalse akla gelmelidir.”

TEŞHİS İÇİN

“Kronik yorgunluğun değerlendirilmesinde öykü çok önemli” diyen Prof. Sandıkçı, fizik muayene ve laboratuvar testlerinin destekleyici veri sağladığını, öyküde yorgunluğun başlangıcı, seyri, süresi, günlük paterni, azaltan veya arttıran faktörler, günlük yaşantıya etkisi, uyku miktarı, düzeni ve kalitesi, uykunun semptomları iyileştirip iyileştirmediğinin sorgulanması gerektiğini, kullanılan reçeteli ve reçetesiz ilâçların doz ve şemaları gözden geçirilmesi ve organik hastalıklar yönünden karekteristik diğer belirtilerin sorgulanmasını önemine dikkat çekti.

Egzersiz-uyku-beslenme arasındaki dengesizlikten olan fizyolojik yorgunlukta altta yatan tıbbî bir sorun yoktur ve dinlenmekle düzelir. Organ hastalığına bağlı yorgunluk, genellikle aktivite ile ortaya çıkar. Depresyonda, kişi genel olarak hiçbirşey yapamayacağını tanımlar. Kronik yorgunluk sendromunda ise yorgunluğun egzersizle ilgisi yoktur, istirahatle de geçmez. DÜZENLİ UYKU YORGUNLUĞU AZALTIR Prof. Sandıkçıoğlu, tedavinin kişiye göre düzenlenmesinin gerekliliğini vurgularken şunlara dikkat çekti: nFizyolojik yorgunlukta yeterli (erişkinler için geceleri 7-8 saat) ve iyi uyku önemli. nDüzenli egzersiz, enerji düzeyini arttırır ve sebep ne olursa olsun yorgunluğu azaltır. Düzenli orta düzeyde aerobik egzersizin (haftanın çoğu günü 30 dakika yürüyüş veya eşdeğeri) hastalıkla ilgili yorgunluğu istirahatten daha etkin olarak azalttığı gösterilmiştir. nDepresyonu olanlarda antidepresif ilâç tedavisi önerilir. Antidepresanlar yorgunluğu arttırabilmesine rağmen 6-8 hafta kullanmadan kesilmemeli. Egzersizle kombine edildiğinde ise sonuçlar daha iyi. nKahvenin uyarıcı etkisi var ve geçici olarak performansı arttırır. nKronik yorgunluk sendromunda 2 yaklaşımın (bilişsel davranış terapisi ve kademeli egzersiz tedavisi) faydası ispatlandı. Bilişsel davranış terapisi, iyileşmeyi geciktirecek inanç ve davranışlarını değiştirmeye yönelik olarak seanslar halinde düzenlenir. Düzeyi giderek artırılan egzersiz tedavisi yorgunluğu azaltır. Olguların yaklaşık % 40-50’sinde bu tedavilerle yorgunluk azalmakta. Gerek klinik deneyimler, gerek araştırmalar, kronik yorgunluk sendromu tedavisinin güç olduğunu göstermektedir.

RECEP BOZDAĞ

13.06.2010


Elektromanyetik alanlar DNA yapısını bozuyor

Prof. Dr. Selim Şeker, TBMM Kanser Araştırma Komisyonu toplantısında yaptığı sunumda, sanayi devriminin insanoğluna hediyesinin çevre kirliliği olduğunu ifade etti.

Şeker, “Elektrik enerjisi kullanımı giderek arttı. Elektromanyetik alanlar insanlarda birtakım biyolojik etkilere neden oluyor. Elektromanyetik alanın, kısa ve uzun vadede etkileri var. Baş ağrısı, göz yanması, yorgunluk gibi etkilerin kısa vadede, moleküler kimyasal bağların, hücre yapısının ve bağışıklık sisteminin bozulması ise uzun vadede ortaya çıkacak etkiler olarak değerlendirilebilir.”

Baz istasyonları belli yerlerde toplanmalı

Elektromanyetik alanın etkileme gücünü, kaynağa olan yakınlık-uzaklık, kullanılan frekans, güç ve alan yoğunluğu ve maruziyet gibi etmenlerin belirlediğini belirten Şeker, elektromanyetik alana maruz kalmanın tabiî olduğunu belirterek, “Meselâ, bir saç kurutma makinesi kullanıyorsunuz kısa bir süreç için. Onu kapattıktan sonra vücut, alınan radyasyonu tolere edebiliyor, ama cep telefonları için durum böyle değil. Hem daha yoğunlukta bir elektromanyetik alana maruz kalıyorsunuz, hem de sürekli kullanıyorsunuz. Vücut bunu tolere edemiyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki artık sigarada olduğu gibi cep telefonu için de ‘pasif kullanıcı’ uyarısında bulunmaya başlayacağız’’ diye konuştu. Cep telefonlarının kullandığı frekansların insanların DNA’larını bozduğuna dair raporlar olduğunu kaydeden Şeker, “Baz istasyonlarının belli yerlerde toplanarak, elektromanyetik yayılımların neden olduğu zararlar önlenebilir.”

13.06.2010


Dondurma her mevsim yenmelidir

YAZ aylarıyla birlikte küçük büyük hemen herkesin büyük severek yediği dondurmanın da zamanı geldi. Uzmanlar, dondurmanın sadece yaz yiyeceği olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, kışın da yenebileceğini belirtiyor.

Özellikle Avrupa ve ABD’de dondurmanın kışın da yendiğine dikkat çeken Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yonca Yüceer, Türkiye’de ise dondurmanın genellikle yaz yiyeceği olarak bilindiğini söyledi. Yüceer, bileşimine göre değişmekle birlikte dondurmanın süte göre yağı 3–4, proteini 2, karbonhidratı 4 kat fazla içerdiğini kaydetti. Ayrıca önemli bir kasiyum ve fosfor kaynağı olduğu, vitaminlerden de A, D ve B2 bakımından zengin olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Yüceer, “Süt ürünleri, çabuk bozulan gıdalardır. Sağlık şartlarına uygun ortamda üretilen, uygun şartlarda saklanan ve sağlıklı ambalajlarda satılan dondurmaların yenmesi gerekir. İyi bir besin kaynağı olan dondurma, her mevsimde her yaş grubundan insanın yiyebileceği bir süt ürünüdür” dedi.

13.06.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.