06 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

Öfkesine hakim insanlar Kur’ân’da üstün tutulan kişilerdir

Kutuplaşma dediğimiz şeyin Türkiye’yi yakıp kavurduğu bir dönemde öfkelerin tavan yaptığını söylemek abes olmaz galiba. Biz de bu konuyu Timaş Yayınlarından Ailede Öfke Kontrolü kitabı yazarı, Kadıköy Müftülüğünde vaizelik yapan Ayşenur Özcan’la konuştuk. Özcan öfkeyi kontrol edenlerin Kur’ân’da müjdelendiğini söyledi.

Çalışma alanı olarak öfkeyi neden seçtiniz?

Aslında lise yıllarımda dikkatimi çeken bir konuydu öfke. Lisede psikoloji derslerimize giren hocamız öfkelendiğimizde, o zamanlar psikolojide yaygın olarak tavsiye edilen katarsis denilen öfkeyi boşaltarak deşarj olma yöntemini, içsel patlama ve çığlık terapilerini anlatırdı. Öfkeliyseniz maça gidin ve istediğiniz gibi bağırın ya da bardak kırın, boşalın gibi. Arkasından din hocamız öfkeyi yutmanın faziletinden bahsederdi. Bu çelişki zihnimde o dönemde yer etmişti. Bir tarafta bilimsel çalışmalarla insanı tanımaya çalışan psikoloji diğer tarafta insanı yaratan ve onu en iyi tanıyan yüce varlığın öfke karşısında bizlere tavsiyesi. Din psikolojisi alanında çalışmaya başladığımda tabiî ki zihnimde yer eden bu durumu tez konusu olarak çalışabileceğimi düşündüm. Merak ettiğim nokta din ile psikoloji arasında gerçekten de bu şekilde bir farklılık olup olmadığı ve inancımızın bu olumsuz duyguları kontrol etmede etkili olup olamayacağı, dinî metinlerde bize neler tavsiye edildiği gibi konular idi.Tabiî, aradan geçen zaman içerisinde psikolojide de katarsis rüzgârı çoktan geçmiş yerini bilişsel- duygusal davranışçı yöntemler almıştı. Fakat konuyu belirledikten sonra şunu gördüm ki insanlar yoğun olarak öfke, kaygı depresyon gibi olumsuz duyguları yaşıyor ve bunlar ile baş etme mücadelesi veriyor. Tez konumu duyan kişiler gönüllü denek olabileceklerini ısrarla ifade ediyorlardı. Özellikle mesleğimiz gereği bayanlarla muhatap olduğumuz için aile içinde yaşanılan öfke, çocuklar, özellikle ergenler ile yaşanılan olumsuz örnekler oldukça sık karşılaştığımız durumlar. Tez konusu için hazırladığımız “Dinî Motiflerle Öfke Kontrolü” seminerlerine de tabiî bu bağlamda çok rağbet oldu. Katılımcılarında bu seminerlerin kitap haline dönüşmesi noktasında istekler de çoğaldı. Bizde bu talepler doğrultusunda yöneldik.

Kur’ân’da öfke nasıl geçiyor?

Kur’ân-ı Kerimde öfke duygusu ile doğrudan ilgili iki kelime var. Bunlar gazap ve gayz kelimeleri. Fakat öfkeyi ve farklı aşamalarını öfkenin çeşidine ve şiddetine göre ifade eden kelimeler de var ki bu Arapçanın ne kadar geniş bir dil olduğunu gösteriyor. Meselâ biz “Öfkeliyim” dediğimizde bu öfkenin neden kaynaklandığını, üzüntünün mü, kin veya nefretin mi öfkemize sebep olduğunu eğer ayrıca açıklamadıysak tam olarak ifade etmemiş oluruz. Arapçada ise, masum olan öfke duygusu söz konusu olduğunda gazap kelimesi geçerken, kalbe yerleşmiş kine sebep olan öfke söz konusu olduğunda gayz kelimesi kullanılır. Suht kelimesi ile ifade edilen öfkede kişinin içinde bulunduğu ortamdan razı olmama, hoşnutsuzluk söz konusudur. Esef, üzüntüden kaynaklanan öfkedir. Hiddet kelimesi ile ise daha çok davranışa dökülen öfke ifade edilir. Kur’ân-ı Kerim’de bizim kullandığımız anlamda öfke kelimesinin karşılığı olan gazap ve gayz kelimeleri 3 âyette yer alır. Şûrâ Sûresi 37. âyette gazap kelimesi kullanılmıştır. Burada takva sahibi kişilerin öfkelendiklerinde affedici oldukları bildirilir. Öfkelenmezler değil de öfkelendikleri zaman affedici olurlar ifadesi önemlidir. Diğer kelime “gayz”dır. Al-i İmran ve Tevbe Sûrelerinde geçer. Genellikle Türkçe tercümelerde öfkeyi yutma şeklinde açıklanır. Gayz öfkenin kontrolden çıkmış, karşıdakine zarar verme amacı ile harekete geçmiş ve kine dönüşmüş halini ifade eder. Bu durumda tavsiye edilen bu öfkenin esiri olmayıp kontrol edebilmektir. Tevbe Sûresi 14 ve 15. âyetlerde ise, kalpte oluşan gayzın giderilmesi için öfkeye sebep olan unsurlarla mücadele tavsiye edilir.

İslâm düşünürlerine göre öfkenin sebepleri

Öfkenin sebepleri, psikoloji literatüründe kişisel faktörlerden, çevresel faktörlere kadar geniş bir yelpazede ele alınır. İslâm düşünürleri ise öfkenin sebeplerini daha çok kişinin nefsi istek ve arzularının ürünü olarak açıklar. Ahlâkî metinlerde, kişinin zafiyetleri ile kötülüğü ve çabuk heyecanlanmayı alışkanlık haline getirmesi, öfkenin oluşmasında ve karakter haline gelmesinde önemli rol oynar. Bu sebeple ahlâkî metinlerde öfkenin kişide karakter haline gelmemesine özen gösterilir. Gazalî, kişinin değer verdiği ve önemsediği şeylerin kaybında ya da bir zarar durumunda öfkenin meydana geleceğini ifade ederken, öfkeyi hazırlayan sebepler arasında kibir, bencillik, kıskançlık, şaka, kusur arama, hırs gibi dinimizce hoş görülmeyen vasıfları zikreder. Kişide bulunabilecek bu olumsuzlukların da zıtları ile tedavi edilebileceğini açıklar. Meselâ kibri alçakgönüllülükle, bencilliği diğergâmlıkla, kıskançlığı sevgiyle yenebileceğimizi belirtir. İhya’da bunlara ayrıntılı bir şekilde yer verir. Gazali’nin dışında, Tusi, Kınalı zade, Devvani gibi düşünürler de öfkenin nedenlerini kendini beğenme, övünme, kibir, inatçılık kıskançlık gibi ahlâkî zaafları ön plana alarak açıklarlar.

Öfke sırasında bize tavsiye edilen şeyler neler? Peygamber Efendimiz ne yaparmış?

Farkındalık geliştirmek. Eğer öfke anında bizi harekete geçiren dürtülerimiz ile tepkilerimiz arasında bir seçim şansımız olduğunu ve buna irademizle bizim karar verdiğimizi fark edebilirsek ve bunu uygulamayı başarabilirsek öfke kontrolünü sağlayabiliriz. Fakat dürtülerimiz ile tepkimiz ardında geçen zaman oldukça kısa olduğundan bu farkındalığı geliştirmek ciddî bir çaba ister. Böyle durumlarda maalesef genelde dürtülerimiz bizi yönlendirir. Peygamber Efendimiz (asm) öncelikle öfke kontrolünde bizlere öfkelenmemeyi tavsiye ediyor ve bunu özellikle güzel bir ahlâkî davranış olarak niteliyor. Tabiî buradaki öfkelenmemek öfkeyi alışkanlık haline getirmemektir. Fakat hiç öfkelenmemek mümkün değil. Onun hayatını incelediğimizde, Hz. Aişe’den gelen bir rivayet var, oldukça önemli. Hz. Aişe, Peygamberimizin kaba davranmadığını, kabalığa yol açacak davranışlarda da bulunmadığını söylüyor. Bu davranışı örnek aldığımızda sadece birinci kısmı değil, asıl olan ikinci kısmı da uygulamalıyız. Yani söylediğimiz söz veya yaptığımız hareket karşımızdaki kişinin kaba davranmasına yol açmamalı. Zaten Peygamber Efendimizin öfke yaşantısına baktığımızda nefsî sebeplerden kaynaklanan bir öfkeye rastlamıyoruz. Kendisine zarar verildiğinde, hakaret edildiğinde büyük bir hoşgörü ile bunu tolere ederken, dini için olumsuz bir durum ile karşılaştığında bambaşka bir kişi oluveriyor. Şimdi burada bir de bizim öfkelendiğimiz durumlara ve verdiğimiz tepkilere bakmak gerekiyor. Maalesef, en basitinden arabamıza asfalttan bir taş fırlayınca ya da trafikte kaldığımızda yaşadığımız öfke ile maneviyatımıza bir zarar geldiğinde yaşadığımız öfke arasında acaba nasıl bir fark var? Öfke nedenlerimiz Peygamber Efendimizinkine uyuyor mu? Ve tabiî verdiğimiz tepkiler… Peygamber Efendimiz bu durumlarda susmayı, negatif enerjimizi boşaltacak yöntemleri (su ile toprak ile temas etme gibi) affedici olmamızı tavsiye ediyor.

Öfkemizi kontrol edebilir miyiz? İyiye kanalize

etmek mümkün mü?

Öfkemizi gerçekten kontrol etmek istiyorsak, öncelikle bu duygumuzun altında yatan nedenleri çok iyi anlamamız gerekiyor. Elbette ki tüm olumsuz duyguları kontrol edebilme yeteneğini Allah’u Teâlâ bize vermiştir. Eğer, biyolojik, fizyolojik bir anormallik söz konusu değilse, bu duyguları güçlü bir irade ile kontrol edebiliriz. Yeter ki bu kontrolün kendi elimizde olduğuna inanalım. Tez üzerinde çalışırken bir eczacının şunu söylediğini hatırlıyorum: “Niye bu kadar uğraşıyorsunuz hocam, alın bir sakinleştirici rahatlayın. Şahsen ben İstanbul’da herkesin sakinleştirici kullanması gerektiğini düşünüyorum ve kendim de kullanıyorum.” Şimdi böyle bir düşünce yapısına sahip olan, olumsuz duygularını ilâçla yenmeye alışmış olan bir kişi için bu duygular ile başa çıkmak, onları kontrol etmek mümkün müdür? Zaten psikiyatri ve ilâç şirketlerinin de şu an yaptığı bu. Kontrolün elimizde olmadığı ve ilâçlarla bunun sağlanabileceği. Öfkeyi iyiye kanalize etmek, onu işlevsel hale getirmek demektir. Öfkelendiğimizde gerçekten müthiş bir enerji ile dolarız. Bu enerjinin olumsuz deşarj edilmesi vurma kırma gibi şiddet içerikli eylemlerdir. Ama olumluya yönelttiğimizde güzel neticeler elde etmek mümkündür. Hatırlarsınız, Peygamber Efendimiz ile ilgili karikatür olayında pek çok kişi öfkelenip sokaklara döküldü. Sloganlar, eylemler hep öfkenin dışa vurulması idi. Bu duruma gerçekten çok öfkelenen ve ne yapabiliriz sorusuna cevap arayan kişilerden olan bir arkadaşım, “Biz, onu tüm dünyaya daha iyi tanıtmak için bir dernek kurduk ve Son Peygamber adı altında bir site açtık” demişti. İşte, bu öfkenin işlevsel hale getirilmesidir. Bunu ev hayatınızda eşiniz ve çocuklarınız ile ilişkilerinize uygularsanız, başarı da elbette gelecektir. Evet öfkeliyim, bu durumda ne yapabilirim, neler değişebilir, neler değişemez? Vesaire sorulara cevap arayarak farklı açılımlar elde edebiliriz.

Öfkelenmemizde kişilik özelliklerimiz etkili oluyor mu?

Tabiî ki, doğuştan getirdiğimiz kişilik özelliklerini yok sayamayız. Bazı insanlar A tipi kişilik dediğimiz hareketli, hırslı, sabırsız öfkelenmeye yatkın özellikler taşır. Önemli olan hangi kişilik özelliklerini taşıdığımızı bilmek ve bunu (kişiliğimizi) bir resim olarak düşünürsek, bu resmi yeniden yapmak değil, üzerinde tonlama renk v.s. değişiklik yapabilmektir. Hz. Ömer’i düşünün; Cevval, şedid, korkusuz biri. İslâma girdiğinde bu özellikleri aynen devam ediyor. Ama adalet ile bunları dengeliyor.

Karşımızdaki kişinin mizacında öfke hâkimse

hoşgörü katsayımızı arttırabilir miyiz?

Öfkeli insanlar ile geçinmek gerçekten de büyük bir özveri ister. Burada özveri kelimesini özellikle kullanıyorum. Fedakârlık demiyorum. Çünkü fedakârlıkta kendini feda etme durumu söz konusudur ve zamanla bu durum kişiyi rahatsız eder, hastalık, psikolojik rahatsızlık olarak. Ama özverili bir yaklaşım ile–özveri derken de özünden veren gerçekten de bunu bir karakter olarak benimsemiş kişinin davranışını söylüyorum–hoşgörümüzü arttırabiliriz. Bu benimsendiğinde–kesinlikle kolay değil bunu biliyorum, ama iyi sonuçlar alınacağı–bizim hoşgörümüzle karşımızdaki kişinin de yumuşayacağını kesinlikle söylüyorum. Belki bir yıl belki de 10 yıl sonra. Neden bu kadar eminim. Çünkü Kur’ân-ı Kerim iyilik ve kötülüğün bir olmadığını, kötülüğü en güzel şekilde önlememizi tavsiye eder ve sonuçta aramızda düşmanlık bulunan kişinin candan bir dost olacağını açıklar. Fussilet Sûresi 34. âyette. Bakın, bir elimiz ile alkış yapamayız. Alkışlamamız için iki ele ihtiyaç vardır. Öfkeli bir kişiye de kendisine zehir ile değil de panzehir olacak güzel davranışlarla yaklaşılabilirse, zamanla sakinleşecektir. Bunları bilirsek, ancak o zaman hoşgörülü davranabiliriz.

Kadın ve erkek arasında öfkelenmelerde duygusal farklılıkların etkisi var mıdır? Ve eşler bu bağlamda birbirlerine nasıl davranmalılar?

Kadın ve erkeğin öfke yaşantılarında duygusal farklılıkların, cinsiyetin, hatta kültürün de büyük etkisi vardır. Duygusal farklılıklar, problemlere yaklaşımda düşünce yapısında ilişkilerimizde açık bir şekilde ortaya çıkar. Bu farklılıkları bilmek ve buna göre davranış modelleri geliştirmek bile aile yaşantımızda öfkeye yol açabilecek davranışları asgariye indirmemize vesile olur. Meselâ bizim kültürümüzde bir söz vardır. “Erkekler ağlamaz.” Bu erkeklerin duygularını ifade etmesini zorlaştıran ve daha en küçük yaşlarda onlara aşılanan bir durumdur. Ki ağlamak biliyorsunuz çok doğal bir olaydır. Erkek çocuk bu sözle büyültülerek duygularını da gizlemeyi öğrenir. O yüzden büyüyünce de ifade etmekte zorlanır. Ama ilginçtir, öfke söz konusu olduğunda genellikle kültürümüz erkeklere bu duyguyu rahatlıkla ifade etmesine izin verir. Erkeklerin çekincesizce en rahat ifade ettiği duygu öfkedir. Bayanlara gelince, tam tersi bir durum söz konusu. Onlar duygularını rahat açıklayabilirken, öfke duygusunun açıklamaları kültürümüzde hoş görülmez. Hemen olumsuz vasıflar yüklenir.

Evliliklerde sınırların etkisi var mı?

Evlilik hayatında bireysel sınırları koruyabilmek çok önemlidir. Bireysel sınırlar özgürlüğümüzün, zayıf yönlerimizin, limitlerimizin önce kendimiz tarafından bilinip, karşı tarafa da bildirilmesi demektir. Bu anlamda, aslında hepimizin sınırları var. Evinizin dış kapısını düşünün. Anahtar yok, isteyen istediği şekilde eşiniz, çocuklarınız, kayınvalideniz ya da kim olursa olsun girebiliyorsa, bu durum sizi rahatsız eder. Siz her zaman tedirgin olursunuz. Çünkü müsait değilim deme şansınız yok. Bu durumda ya girenlere boyun eğersiniz ya da öfke ile olumsuz davranışlara yönelirsiniz.

Aile içi öfke kontrolü nasıl sağlanır?

Aile içi öfke kontrolünü sağlayabilmek için öncelikle ailemizi sevgi, saygı ve hoşgörü ortamı haline getirmek ve bunu korumak için çaba sarfetmek gerekir. Aile büromuza eşlerinden şikâyetçi olarak gelen hanımlara sorduğum ilk soru şudur: Nişanlandığınız, evlendiğiniz ilk günler ve haftalarda da mı eşiniz size böyle davranıyordu? Tabiî cevap genelde “hayır” olur. O zaman değişen ne? Her iki tarafın da değişmiş olması gerekiyor ki o güzel, huzurlu ve mutlu atmosfer yok olsun.

Öfke duyduğumuz kişilerle yeterince iletişime

geçiyor muyuz?

Burada kişilik yapımızın etkisi var gibi görülse de iletişim becerilerine sahip olan kişiler böyle durumlarda doğru davranışı uygulayabilirler. Bazı kişiler duygularını çok rahat ifade edebilirler. Kızgınlık nedenlerini sakin bir şekilde daha sonra açıklayabilir, bazıları anında tepki verir.

İfade edilmeyen duygusal durumlar da önemli galiba?

Zaten duygularımızı ifade edemediğimizde problemler başlıyor ve zamanla birikiyor, içinden çıkılmaz hale geliyor. Tartışmalarda hep şahit oluruz, konumuz ile alâkalı değildir, ama illa ki biz eskiye döner işte sen şu tarihte şunu da yapmıştın gibi cümleler koyarız. Bu zamanında ifade edilmeyen kızgınlıkların yanlış zamanlarda su yüzüne çıkmasıdır.

En önemlisi galiba kendi duygularımızı tanıyıp

tanımamamız?

Kendi duygularımızı tanıdığımızda büyük bir mesele de çözülmüş oluyor. Çünkü o zaman biliyoruz kırmızı çizgilerimizi. Yani neye kızıp neleri kabullenebileceğimizi. Meselâ gerçekten öfkeli isek bunu–hiçte öfkeli değilim–diyerek maskelemeye çalışmıyoruz. Dürüst bir şekilde duygularımızı ifade edebiliyoruz.

Öfkeyi yenmenin faziletleri nelerdir?

Öfkesine hakim olup kontrol edebilen kişiler öncelikle Kur’ân-ı Kerim’de sorumluluklarının farkına varan üstün insan olarak tanımlanırlar. Al-i İmran Sûresi 134 ve 135. âyette muttakiler olarak vasıflandırılan bu kişiler öfkesini kontrol edebilen, kusurları affedebilen, hata yaptıklarında da Allah’tan bağışlanma dileyen insanlardır. Aynı övgü Şura Sûresi 37. âyette de söz konudur. Kur’ân-ı Kerimden sonra ikinci önemli kaynağımız olan hadislerde ise daha yoğun olarak öfkeyi yenmenin faziletleri ile karşılaşıyoruz. Bunların başında Peygamber Efendimizin (asm) öfke duygumuzu kontrol etmemizi sağlayacak tavsiyeleri yer alır. Öfkesini yenen kişilerin Allah Teâlâ tarafından olumsuz yönlerinin örtüleceği, öfkesine hakim olup insanlarla güzel geçinen, bağışlamayı başarabilen kişiler için cennette özel köşklerin hazırlandığı gibi motive edici sözleri vardır.

AYŞENUR ÖZCAN KİMDİR?

1972’de Bursa’da doğdu. İlköğretim ve lise tahsilini Çanakkale’nin Biga ilçesinde tamamladı. 1995’de M. Ü. İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1996-2002 yıllarında öğretmenlik yaptı. 2000-2005 yılları arasında Kadından Topluma Eğitim Grubunun İhtisas Çalışmalarına katılarak Psikoloji ve Pedagoji eğitimi aldı. 2005 yılında M.Ü. İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalında yüksek lisansa başladı. Türk Psikologlar Derneği ve çeşitli danışmanlık merkezlerinde Öfke Kontrolü ile ilgili atölye çalışmalarına ve seminerlere katılarak eğitim aldı. “Dinî Motiflerle Öfke Kontrolü” konulu tezi ile yüksek lisansını tamamladı. 2002 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda vaizeliğe başladı. Halen bu görev ile birlikte Kadıköy Müftülüğü’nde Aile İrşad ve Rehberlik Bürosunda çalışmakta, yurt içi ve yurt dışında alanı ile ilgili seminerler vermektedir. Evli ve üç çocuk annesidir.

H. HÜSEYİN KEMAL

[email protected]

06.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (04.09.2010) - Bediüzzaman Türkiye yollarında

  (30.08.2010) - ÖZEL SEKTÖRDE DE YASAKÇILAR VAR

  (29.08.2010) - Hayat, insanın kendi kendine yolculuğundan ibaret

  (25.08.2010) - Çevreyi tahrip etmek, Yaratıcı’nın emanetine saygısızlık

  (24.08.2010) - ‘Bediüzzaman’ın İslâm’a hizmeti örnek alınmalıdır’

  (23.08.2010) - ORDU MİLLETLE BARIŞMALI

  (22.08.2010) - Ayrımcılık devam edemez

  (16.08.2010) - Ramazanda peygamberimizin Cömertliği herkesi kuşatırdı

  (15.08.2010) - Terörün çözüm formülü: Kur’ân-ı Kerim

  (09.08.2010) - KUR’ÂN’DAN SOĞUTMA PROJESİ TUTMADI


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.