Aile-Sağlık |
Gençlerimiz üzerinde oyun oynuyorlar
Anne dizilerle, çocuklar bilgisayar ve telefonlarla, babalar da kahvelerde yaşam sürdürür hale geldi” dedi. Aslanhan, “Evinde internet olan aileler sürekli internete giriyorsa evliliklerine Allah rahmet eylesin. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre boşanmak isteyen 10 çiftten 7’sinin boşanma sebebi birbirlerinden bulamadığı ilgiyi sanal âlemdeki tuzak ne olduğu belli olmayan ilişkilerden bulduğunu zannederek yuvasını dağıtıyor” şeklinde ikazda bulundu. Bartın Müftülüğü Aile İrşad ve Rehberlik Bürosu tarafından Belediye Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen ve kişisel gelişim uzmanı Sıtkı Aslanhan’ın sunduğu ‘Aile İçi İletişim’ konulu konferans, Kur’anSı Kerim okunmasıyla başlandı ve açış konuşmasını yapan Bartın Müftüsü İsmail Bayrak, toplum hayatında ailenin önemine değinerek, mukaddes mektep olan ailede, şiddetin baş göstermesi halinde toplumda münakaşa ve kargaşanın olacağını söyledi. Bayrak, toplumda olmazsa olmaz temel değerler dile getirildiğinde akan suların durduğuna dikkat çekti.
BOŞANAN 10 ÇİFTTEN 7’Sİ İNTERNET YÜZÜNDEN BOŞANIYOR İnsanların giderek birbirlerine karşı yabancılaşmaya başladığını belirten kişisel gelişim uzmanı Sıtkı Aslanhan ise konferansında hayattan örnekler verdi. Kimsenin kimseye tahammül edemez hale geldiğini dile getiren Aslanhan, şöyle dedi: “Aile içinde bireyler birbirleriyle konuşmaz oldular. Anne dizilerle, çocuklar bilgisayar ve telefonlarla, babalar da kahvelerde yaşam sürdürür hale geldi. Akrabalarla ilişkileri kestik. Kısacası yabancılaşıyoruz ama artık buna dur demek lazım. Aile içerisinde zaman zaman telefonlarınızı, bilgisayarları, televizyonlarınızı kapatın. Ailenizle sık sık yürüyüşlere çıkın, yemek yerken konuşun.” Aslanhan, bu milletin aile hayatının yok edilmesi için bin bir türlü tuzak kurulduğunu söyledi. Aslanhan, gıdada halkın aldatıldığı gibi çocuk yetiştiriciliğinde de ‘çocuklarınızla arkadaş gibi olun’, ‘hayır demeyin’ mesajlarının bilinç altına işlendiğine dikkat çeken Sıtkı Aslanhan, “Malesef çocuklarımız mutfaktan bir bardak suyu getirmeye, evdeki çöpü atmaya aciz hale geldiler. Anne babalar çocuklarının hizmetçisi konumuna büründüler. Çocuklarımızın dersleri ve okulu ile ilgilendiğimiz kadar onların ahlak, vicdan, terbiye, kimlik, karakter, kültür, örf, adet ve inancıyla da ilgilenmemiz gerekir. Anneler, babalar uyutuluyoruz, lütfen uyanın” diye konuştu.
“20 YIL İÇİNDE TÜRKİYE DÜNYA DEVİ OLACAK” Türkiye’nin 20 yıl içinde dünya devi olacağının ve buna kimsenin engel olamayacağının altını çizen Sıtkı Aslanhan, şöyle devam etti: “Ülkemizin 20 yıl içinde dünya devi olacağını biliyorlar ve tüm oyunlarını gençler üzerinde oynuyorlar. Pırıl pırıl bir gençlik, değerlerine bağlı, hedefi ve ideali olan gençlik yetişmesi gerekirken, televole kültürü, sanal ve sahte âlemlere çekilen gençlerimiz üzerinde kısmen başarılı da oldular. AB’de 2020 yılında iki kişiden biri 60 yaşın üzerinde olacak. Hollanda’da 220 bin şirket varissiz olduğu için kapanıyor. Dünya devi olacak ülkemizin gençlerini kendimiz gibi eğitebilmek için bir an evvel uykudan uyanmalı, nerede hata yaptık demeli, ailelerimize ve neslimize sahip çıkmalıyız.”
DANIŞMANINIZ ÖLÜM OLSUN Ölüm isimli, kendisinin bir danışmanı olduğunu anlatan Sıtkı Aslanhan, “Ölüm danışmanı, her günümüzün hayatın son günü olduğunu hatırlatıyor. Her gününün son günü olduğu bilinciyle yaşayan bir insan kalp kırmaz, evinde vaktini TV ve internet başında harcamaz, ailesiyle sevgisini paylaşarak hareket eder. İçindeki sevgisini küllendirmeden dışarıya çıkarıp ifade eder. Sevdiklerine sımsıkı sarılır, çünkü yarın sarılamayabilir” dedi.
ANNE BABANIN HAYIR DUASINI ALMAK Sıtkı Aslanhan, öncelikle annelerin anne gibi, babaların da baba gibi davranmaları gerektiğini, çocuklara iyi örnek olarak onların hayatta karşılaşabilecekleri zorluklara göğüs germelerini sağlayabileceklerini vurguladı. Öğrencilere de anne ve babaların hayır dualarını almanın öneminden bahseden Aslanhan, “Başarının tek bir yolu vardır, bunu sınava girecek olan bütün öğrencilerin denemesini tavsiye ediyorum. Anne ve babanın hayır duasını almayan kişi dünyanın en zekisi bile olsa hiçbir sınavı kazanamaz. Anne ve babanın ettiği dua en makbul duadır” ifadelerini kullandı. |
21.12.2010 |
Karın ağrısı deyip geçmeyin
Özellikle ani başlayan karın ağrılarında mutlaka hekime danışılması ve danışılmadan ağrı kesici ilâç alınmaması gerekiyor. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. A. Kerim Özakay karın ağrısının önemli bir bulgu olabileceğini belirterek bir çok önemli noktanın altını çiziyor. Op. Dr. Özakay, karın karın ağrısını, “Kaburgaların alt kenarından başlayıp kasıklara kadar olan vücut bölümünün ağrılı durumlarına kısaca karın ağrısı denir” şeklinde tanımlıyor.
Karın ağrısının sebepleri nelerdir? Karın ağrısı karın boşluğundaki organların hastalıklarından kaynaklanabileceği gibi karın boşluğu dışındaki organların hastalıklarında yansıyan ağrı şeklinde de oluşabileceğini ifade eden Op. Dr. Özakay, “Karın ağrısı yapan durum ve hastalıklar oldukça fazladır. Basit bir üşütmeden, gıda zehirlenmesinden, ameliyat gerektiren ciddî hastalıklara kadar çok sayıda karın ağrısı sebebi vardır. Örneğin, kalp krizinde ya da akciğerlerin iltihaplı hastalıklarında karın ağrısı gözlemlenebilir” diyor.
Karın ağrısı hangi hastalıkların işareti olabilir? Karın ağrısı yapan hastalıkları Akut (ani başlangıçlı) karın ağrısına sebep olan hastalıklar ve kronik (uzun süren, tekrarlayan) karın ağrısına sebep olan hastalıklar olarak kabaca ikiye ayırabilineceğini belirten Op. Dr. Özakay, “Akut karın ağrısına sebep olan hastalıklara apandisit ve böbrek taşı düşürmeyi, kronik karın ağrısına sebep olan hastalıklara da safra kesesi taşları, oniki parmak bağırsağı ülserini örnek verebiliriz” diyor. Karın ağrısı olunca endişelenmeli miyiz? “Her karın ağrısının altından ciddî bir hastalık çıkmayabilir” cümlesine dikkat çeken Op. Dr. Özakay, “Ağrı sebeplerini araştırırken pek çok değişkeni değerlendirmek gerekir. Kişinin yaşı, cinsiyeti, ağrının yeri, süresi, beraberindeki şikâyetler, var olan başka hastalıklar, tetkik sonuçları önemlidir. Tek başına ağrı teşhis için yeterli değildir” şeklinde konuşuyor.
Ağrı olunca ağrı kesici almak doğru mudur? Op. Dr. Özakay, ağrının sebebi bilinmeden kullanılan ağrı kesici ilâçlar bazen teşhiste kullanılan ipuçlarını ortadan kaldırdığı için teşhisi zorlaştırdığını vurgulayarak, “ Kural olarak karın ağrısının sebebini tam olarak belirlemeden ağrı kesici kullanmayı önermiyoruz. Bu konuda en sık karşılaştığımız olumsuz örnek apandisit olan kişilerdir. Apandisit ilk başladığında ağrı belirsiz olduğundan ya hekim tarafından ya da hasta kendisi ağrı kesici alır. Hastanın ağrısı kesilir ama apandisit iltihabı da alttan ilerlemeye devam eder. Sonunda bu hastalar gecikmiş olarak, bazen patlamış apandisit olarak hekimin karşısına gelirler” diye konuşuyor.
Toplumumuzda en çok görülen karın ağrısı sebebi nedir? Op. Dr. Özakay, “Erişkinlerde en sık görülen karın ağrısı sebeplerinin başında kadınlarda jinekolojik kaynaklı ağrılar, erkeklerde mide ve bağırsak hastalıklarına bağlı ağrılar geliyor. Kadınlarda ikinci sırada safra kesesi taşlarına bağlı ağrılarıyla karşılaşılır. Çocuklarda ise en sık bazı bakterileri ve parazitlerin neden olduğu mide, bağırsak hastalıkları nedeniyle karın ağrısı görülür” diyor. |
21.12.2010 |
Dağınıklık da rahatsızlıktır Evde aile bireyleriyle, iş yerinizde patronunuz, çalışma arkadaşlarınızla dağınıklık nedeniyle sık sık tartışma yaşıyorsanız, bu dağınıklık sizin işlerinizin akışını bozuyor ve sizi sorumsuz bir kişi gibi gösteriyorsa “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)” ile karşı karşıya olabilirsiniz. Bazı kişilerin evine veya ofisine girildiğinde masalarının üstü, dolapları, mekanın kendisinde genel bir dağınıklık görülür. Bazıları bu durumu dağınık beynin bir aynası veya dahiliğin göstergesi olarak görüp normal kabul eder. Ancak dağınıklık DEHB olan kişiler için, normal olmanın dışında, yaşanan en önemli zorluklardan biridir. DEHB rahatsızlığını yaşayan kişiler; genellikle aradıkları bir şeyi kolayca bulmadıkları gibi organize olmakta pratik çözüm üretmekte zorlanırlar. Bu nedenle bazı işleri yaparken normal kişilere göre daha fazla vakit harcayıp çok yorulur ve sinirlenirler. Bunun sonucu olarak da dağınıklıklarını görmezden gelmeye başlayabilir, bulamadıkları bir eşyayı aramak yerine yenisini almayı dahi tercih edebilirler. Bu döngü dağınıklığın büyümesine ve başa çıkılamaz hale gelmesine neden olur; kişi gün geçtikçe daha fazla bunalmaya başlar. Dağınıklığı kontrol edemeyen kişilerin eşyaları durmaları gereken yerde durmayabilir; örneğin başuclarında diş macunu, oturma odalarında tamir eşyaları, mutfaklarında diş fırçalarını bırakmış olabilirler. Kimi dağınık kişiler kendi dağınık düzenleri içinde işlerini rahatça yapabilir ve aradıklarını kolayca bulabilirler. Etraflarındakiler, bu kişileri tembel veya düzensiz olarak görseler de, işleri aksatmadıkları için, dağınık olmalarında bir problem yoktur. Dağınıklık kontrol altındadır. Kişi, dağınıklığının kontrolden çıkarak problem haline gelip gelmediğini anlamak amacıyla ihtiyacı olan bir şeyi bulmak için ne kadar zaman kaybettiğini ve kendisinden istenen işlerin ne kadarını yerine getirebildiğini kendisine sık sık sormalıdır.
Said Temur/İstanbul |
21.12.2010 |
Susamayı beklemeyin HavalarIn soğuması ile birlikte gün içinde içilen su miktarı da azalıyor. Ancak suyun başta böbrek sağlığına etkisine vurgu yapan uzmanlar, “susamasanız da su için” uyarısında bulunuyor. Vücuttaki su dengesinin korunması gerektiğini belirten Yard. Doç. Dr. Bilal Görçin, İnsan vücudunda en fazla bulunan maddenin su olduğunu söyledi ve böbrek sağlığının korunmasında suyun neden önemli olduğunu anlattı: “Vücudumuzdaki tüm metabolik olayların devamında, besleyici maddelerin gerekli yerlere ulaştırılmasında (gıdalar, enerji maddeleri, kan ile taşınan oksijen) ve her gün oluşan atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında su temel bir aracıdır. İnsan vücudunun yüzde 60`ı sudur. Kişinin yağ dokusu miktarına göre su miktarı vücut ağırlığının yüzde 55 ile yüzde 77 arasındadır. İnsanın vücut ağırlığı değişmedikçe sıvının miktarı da değişmez. Fazla miktarda alınan su birkaç saat içerisinde böbreklerden atıldığı gibi su kaybı durumunda ise (ter, kusma, ishal, su kısıtlaması vs...) yine böbrekler daha yoğun bir idrar çıkararak suyu tutar ve bu dengeyi sağlar. |
21.12.2010 |
Meyve-sebze sevmeyen çocuk kabız oluyor Ulusal Singapur Üniversitesi’nden Moon Fai Chan ve Hong Kong Politeknik Üniversitesi’nden Yuk Ling Chan’in yaptığı araştırma çerçevesinde, Hong Kong’da bir okulda öğrenim gören, yaşları 8 ila 10 arasındaki 383 çocuğun yemek yeme ve tuvalet alışkanlıkları incelendi. Çocuklardan yüzde 70’inin 10, yüzde 22’sinin 9 ve yüzde 8’inin 8 yaşında olduğu, bunlardan yüzde 7’sinin fonksiyonel kabızlık çektiği, kabızlık sorunu olan çocukların beslenme biçimlerinde açık farklılıklar gözlendiği kaydedildi. Araştırmada, fonksiyonel kabızlığa erkeklerden çok kızlarda rastlandığını, 9 yaşındaki çocukların kabızlıktan şikâyet etme ihtimalinin diğerlerinden daha yüksek olduğunu gösterdi. Araştırma, günde sadece 200 ila 400 mililitre sıvı tüketen çocukların, kabızlık sorunu yaşama ihtimalinin, daha çok sıvı tüketenlerden 8 kat, mevye ve sebze sevmediklerini söyleyen çocukların, fonksiyonel kabızlıktan muzdarip olma olasılığının da seven çocuklardan 13 kat fazla olduğunu belirledi. |
21.12.2010 |
Çakmak gazı, uçucu madde bağımlılığını körüklüyor İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarı Müdürü ve Yeşilay Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Vehbi Altunçul, ‘’Çakmak gazının (bütan gazı) kolay temin edilebilmesi ve ucuz olması uçucu madde bağımlılığını daha da körüklemektedir’’ dedi. Doç. Dr. Altunçul, son günlerde çakmak gazından ölümlerin gündeme geldiğini hatırlatarak, Anayasa’nın 58. maddesinde ‘’Devlet bütün vatandaşlarını, gençlerini bütün zararlı alışkanlıklardan korumak ve bu konuda tedbir almak zorundadır’’ ibaresinin yer aldığını belirtti. Altunçul, genellikle kötü arkadaş grupları, sosyo-ekonomik ve kültürel yapı, ailevî-bireysel problemler ve merak duygusunun tetiklediği uçucu madde alışkanlığının, kısa sürede bağımlılığa sürükleyip, ölüme götüren, çağın önemli sorunlarından biri olduğunu söyledi. Bağımlı kişilerde bu maddelerin denge bozukluğu, öğrenme güçlüğü ve kaybı, beyinde lezyonlar, kilo kaybı, baş ağrısı ve dönmesi, kalpte ritm bozukluğu, akciğer, böbrek ve karaciğerde büyük tahribatlar oluşturduğunu anlatan Altunçul, bütün bu semptomların biri veya birkaçı görülen kişilerde ani ölümler gerçekleştiğini kaydetti. Altunçul, şöyle konuştu: ‘’Dünyayı kasıp kavuran ve insanımızı felâketlere sürükleyen bu konuyla hep birlikte mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Ayrıca, eğlence adı altında ve reyting uğruna helyum ve benzeri gazların solunması ve de bunu ünlülerin gerçekleştirmesi, gençler ve çocuklar tarafından örnek bir idol olarak görüldüğünden sorunu daha da artırmaktadır.’’ |
21.12.2010 |
Çin’de 740 milyon pasif içici var Çın’de sigara kullanımına ilişkin yapılan bir araştırmaya göre 740 milyon pasif içicinin bulunduğu bildirildi. China Daily gazetesinin haberine göre, Milli Tütün İdaresi Başkanı Yang Gonghuan, 2007 yılında 540 milyon civarındaki bu rakamın 740 milyona yükseldiğini belirtti. Yang, ülkede her yıl 100 bin kişinin sigara içmediği halde, pasif içicilikten hayatını kaybettiğini ifade etti. Sigara içmeyenleri korumak için ülke genelinde yasaların daha da sıkılaştırılması çağrısında bulunan Yang, halka açık yerlerde sigara içmenin yasaklanması gerektiğini vurguladı. |
21.12.2010 |