X
        
        
          m
        
        
          Ar
        
        
          Àn
        
        
          T r
        
        
          øp
        
        
          e r
        
        
          ¿p
        
        
          Gn
        
        
          h s
        
        
          øp
        
        
          ¡«/
        
        
          a r
        
        
          øn
        
        
          en
        
        
          h ¢o
        
        
          Vr
        
        
          Qn
        
        
          ’r
        
        
          Gn
        
        
          h o
        
        
          ™r
        
        
          Ѱs
        
        
          ùdG o
        
        
          äGn
        
        
          ƒ'
        
        
          ª°s
        
        
          ùdG o
        
        
          ¬n
        
        
          d o
        
        
          íu
        
        
          Ѱn
        
        
          ùo
        
        
          J
        
        
          r
        
        
          ºo
        
        
          ¡n
        
        
          ë«/
        
        
          Ѱr
        
        
          ùn
        
        
          J n
        
        
          ¿ƒo
        
        
          ¡n
        
        
          ?r
        
        
          Øn
        
        
          J n
        
        
          ’ r
        
        
          øp
        
        
          µ
        
        
          '
        
        
          dn
        
        
          h /
        
        
          ?p
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ëp
        
        
          H o
        
        
          í`u
        
        
          Ѱn
        
        
          ùo
        
        
          j s
        
        
          ’p
        
        
          G
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ Gk
        
        
          Qƒo
        
        
          Øn
        
        
          Z Ék
        
        
          ª«/
        
        
          ?n
        
        
          M n
        
        
          ¿Én
        
        
          c o
        
        
          ¬s
        
        
          fp
        
        
          G
        
        
          B
        
        
          U AYET
        
        
          -
        
        
          İ MUAZZAMA
        
        
          gibi pek çok âyât-ı kur’âniye,
        
        
          bu kâinat Hâlık’ını bildirmek cihetinde, her vakit ve her-
        
        
          kesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en par-
        
        
          lak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta zikretmele-
        
        
          rinden, en başta ona başlamak muvafıktır.
        
        
          evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen
        
        
          her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki, gayet ke-
        
        
          remkârâne bir ziyafetgâh ve gayet sanatkârâne bir teş-
        
        
          hirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh
        
        
          ve gayet hayretkârâne ve şevkengizâne bir seyrangâh ve
        
        
          temaşagâh ve gayet manidarâne ve hikmetperverâne bir
        
        
          mütalâagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 155 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          
            haşmetkârâne:
          
        
        
          haşmetlice, haş-
        
        
          metli bir şekilde.
        
        
          
            hayretkârâne:
          
        
        
          hayret ederek.
        
        
          
            hikmetperverâne:
          
        
        
          her şeyde fay-
        
        
          da ve gaye gözetir şekilde.
        
        
          
            hüküm:
          
        
        
          karar, emir.
        
        
          
            hürmet:
          
        
        
          haysiyet, şeref.
        
        
          
            idrak:
          
        
        
          akıl erdirme, anlama, kavra-
        
        
          ma kabiliyeti.
        
        
          
            kemal:
          
        
        
          olgunluk, mükemmellik,
        
        
          kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
        
        
          
            keramet-i gaybiye:
          
        
        
          gaybla ilgili
        
        
          keramet, istikbal ile alâkalı kera-
        
        
          met.
        
        
          
            keremkârâne:
          
        
        
          cömertçe, el açıklı-
        
        
          ğı ile.
        
        
          
            mahlûkat:
          
        
        
          Allah tarafından yaratı-
        
        
          lanlar.
        
        
          
            manidarâne:
          
        
        
          manalı şekilde.
        
        
          
            misâfirhâne:
          
        
        
          misafirlerin kaldığı
        
        
          ev, geçici bekleme yeri.
        
        
          
            muvafık:
          
        
        
          yerinde, uygun.
        
        
          
            necat:
          
        
        
          kurtuluş, kurtulma, halâs,
        
        
          selâmet.
        
        
          
            ordugâh:
          
        
        
          ordu yeri, ordunun barı-
        
        
          nıp konakladığı yer.
        
        
          
            Rab:
          
        
        
          besleyen, yetiştiren, verdiği
        
        
          nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
        
        
          biye eden Allah.
        
        
          
            Rahîm:
          
        
        
          merhamet eden, çok mer-
        
        
          hametli olan, esirgeyen, koruyan,
        
        
          acıyan Allah.
        
        
          
            Rahman:
          
        
        
          sonsuz merhamet sahi-
        
        
          bi ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
        
        
          landıran Allah.
        
        
          
            sahife-i tevhid:
          
        
        
          birlik sayfası; Al-
        
        
          lah’ın birliğini gösteren sayfa.
        
        
          
            saltanat:
          
        
        
          sultanlık, padişahlık, hü-
        
        
          kümdarlık.
        
        
          
            sanatkârâne:
          
        
        
          sanatkarca, bir sa-
        
        
          natkâra yakışacak yolda.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          semalar, gökler.
        
        
          
            sena:
          
        
        
          methetme, övme.
        
        
          
            seyrangâh:
          
        
        
          seyir yeri, eğlence ve
        
        
          gezme yeri.
        
        
          
            şevkengizâne:
          
        
        
          aşırı istek uyandırır
        
        
          bir şekilde, keyif ve neşe verecek
        
        
          şekilde.
        
        
          
            tab:
          
        
        
          basma, baskı.
        
        
          
            talimgâh:
          
        
        
          talim yeri, eğitim yeri.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          bir şeyin veya kimsenin
        
        
          doğruluğuna kesin olarak hük-
        
        
          metme.
        
        
          
            tavsif:
          
        
        
          vasıflandırma, bir şeyin iç
        
        
          yüzü ve özelliklerini anlatma.
        
        
          
            temaşagâh:
          
        
        
          temaşa yeri, seyir ve
        
        
          gezinti yeri.
        
        
          
            teşhirgâh:
          
        
        
          sergi yeri, herkese gös-
        
        
          terme yeri.
        
        
          
            vesile:
          
        
        
          aracı, vasıta.
        
        
          
            zikretmek:
          
        
        
          anmak, bildirmek.
        
        
          
            ziyafetgâh:
          
        
        
          ziyafet verilen yer
        
        
          
            âciz:
          
        
        
          zayıf, güçsüz.
        
        
          
            beraet:
          
        
        
          temize çıkma; bir da-
        
        
          vanın neticesinde suçsuz ol-
        
        
          duğu anlaşılma.
        
        
          
            celâl:
          
        
        
          nihayet derecede bü-
        
        
          yüklük, azamet, ululuk.
        
        
          
            Celcelûtiye:
          
        
        
          Peygamberimiz
        
        
          Resul-i Ekrem’in (asm) dersle-
        
        
          rine istinaden, aslı cifir ve eb-
        
        
          cet hesabı ile alâkalı olarak Hz.
        
        
          Ali (ra) tarafından telif edilen
        
        
          Süryanice bir kasidedir.
        
        
          
            cin:
          
        
        
          gözle görünmez, lâtif ci-
        
        
          simlerden ibaret bir yaratık.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            eman:
          
        
        
          eminlik, korkusuzluk.
        
        
          
            emniyet:
          
        
        
          eminlik, güvenlik,
        
        
          korkusuzluk.
        
        
          
            galebe:
          
        
        
          galip gelme, yenme,
        
        
          üstünlük.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
        
        
          Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp tesbih
        
        
          etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O Halîm’dir, ceza vermekte
        
        
          acele etmez; Gafûr’dur, günahları çokça bağışlar. (İsra Suresi: 44.)