•
        
        
          İkincisi
        
        
          : Bedevî bir kavim ve ümmî bir muhitte, ha-
        
        
          yat-ı içtimaiyeden ve efkâr-ı siyasiyeden hâlî ve kitapsız
        
        
          ve fetret asrının karanlıklarında bulunan ve pek az bir za-
        
        
          manda en medenî ve malûmatlı ve hayat-ı içtimaiyede ve
        
        
          siyasiyede en ileri olan milletlere ve hükûmetlere üstat ve
        
        
          rehber ve diplomat ve hâkim-i âdil olarak şarktan garba
        
        
          kadar cihanpesendâne idare eden ve “sahabe” namıyla
        
        
          dünyada namdar olan cemaat-ı meşhurenin ittifakla can
        
        
          ve mallarını, peder ve aşiretlerini feda ettiren bir kuvvet-
        
        
          li iman ile tasdikleridir.
        
        
          •
        
        
          Üçüncüsü
        
        
          : Her asırda binlerle efradı bulunan ve her
        
        
          fende dâhiyâne ileri giden ve muhtelif mesleklerde çalı-
        
        
          şan, ümmetinde yetişen hadsiz muhakkik ve mütebahhir
        
        
          ulemasının cemaat-i uzmasının tevafuk ile ve ilmelyakin
        
        
          derecesinde tasdikleridir.
        
        
          demek, bu zatın vahdaniyete şahadeti şahsî ve cüz’î
        
        
          değil, belki umumî ve küllî ve sarsılmaz ve bütün şeytan-
        
        
          lar toplansa karşısına hiçbir cihetle çıkamaz bir şahadet-
        
        
          tir, diye hükmetti.
        
        
          İşte, Asr-ı saadette aklıyla beraber seyahat eden dün-
        
        
          ya misafiri ve hayat yolcusunun o medrese-i nuraniye-
        
        
          den aldığı derse kısa bir işaret olarak, Birinci Makamın
        
        
          on Altıncı Mertebesinde böyle,
        
        
          '
        
        
          ¤n
        
        
          Y s
        
        
          ?n
        
        
          O …/
        
        
          òs
        
        
          dG o
        
        
          ón
        
        
          Mn
        
        
          ’r
        
        
          G o
        
        
          óp
        
        
          MGn
        
        
          ƒr
        
        
          dG p
        
        
          Oƒo
        
        
          Lo
        
        
          ƒr
        
        
          dG o
        
        
          Öp
        
        
          LGn
        
        
          ƒr
        
        
          dG *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          B’
        
        
          n
        
        
          ?n
        
        
          O'
        
        
          G »/
        
        
          æn
        
        
          H p
        
        
          ´r
        
        
          ƒn
        
        
          f o
        
        
          ±n
        
        
          ôn
        
        
          °Tn
        
        
          h p
        
        
          ºn
        
        
          dÉn
        
        
          ©r
        
        
          dG o
        
        
          ôr
        
        
          în
        
        
          a /
        
        
          ¬p
        
        
          Jn
        
        
          ór
        
        
          Mn
        
        
          h ‘/
        
        
          /
        
        
          ?p
        
        
          Oƒo
        
        
          Lo
        
        
          h p
        
        
          ܃o
        
        
          Lo
        
        
          h
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl, asır.
        
        
          
            Asr-ı saadet:
          
        
        
          saadet, mutluluk as-
        
        
          rı; Peygamberimiz (asm) ve Dört
        
        
          Halifenin yaşadığı devire verilen
        
        
          ad.
        
        
          
            aşiret:
          
        
        
          göçebe hâlinde yaşayan,
        
        
          çoğunlukla bir soydan gelen in-
        
        
          sanlar, kabile, oymak.
        
        
          
            bedevî:
          
        
        
          çölde ve iptidaî tarzda ya-
        
        
          şayan, medenî olmayan.
        
        
          
            cemaat-i meşhure:
          
        
        
          meşhur ve ta-
        
        
          nınmış cemaat.
        
        
          
            cemaat-i uzma:
          
        
        
          çok büyük cema-
        
        
          at, en büyük topluluk.
        
        
          
            cihanpesendâne:
          
        
        
          kâinat, cihan
        
        
          beğenircesine.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          bütüne ait olmayan, özel.
        
        
          
            dâhiyâne:
          
        
        
          dâhîcesine.
        
        
          
            diplomat:
          
        
        
          millet meseleleri ve si-
        
        
          yaset noktasında söz sahibi olan.
        
        
          
            efkâr-ı siyasiye:
          
        
        
          siyasî fikirler, dü-
        
        
          şünceler.
        
        
          
            efrat:
          
        
        
          fertler.
        
        
          
            fedâ:
          
        
        
          gözden çıkarma, uğruna ver-
        
        
          me.
        
        
          
            fen:
          
        
        
          tecrübî, ispatla meydana gel-
        
        
          miş ilimlere verilen genel ad.
        
        
          
            fetret:
          
        
        
          iki peygamber arasında
        
        
          peygambersiz geçen zaman.
        
        
          
            garp:
          
        
        
          batıda bulunan yerler.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hâkim-i âdil:
          
        
        
          âdil hakim, adâlet ile
        
        
          iş gören hükmedici, adâletli hü-
        
        
          küm verici.
        
        
          
            hâlî:
          
        
        
          bir şeyden uzak, müstesna.
        
        
          
            hayat-ı içtimaiye:
          
        
        
          sosyal hayat,
        
        
          cemiyet hayatı, toplum hayatı.
        
        
          
            hükmetme:
          
        
        
          karar vermek, inanca
        
        
          varmak.
        
        
          
            idare:
          
        
        
          bir işi yürütme, çekip çevir-
        
        
          me.
        
        
          
            ilmelyakin:
          
        
        
          ilim yoluyla kesin ola-
        
        
          rak bilme.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            ittifak:
          
        
        
          birleşme, fikir birliği etme.
        
        
          
            kavim:
          
        
        
          millet; aralarında dil, âdet,
        
        
          örf, kültür birliği olan insan toplu-
        
        
          luğu.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          umumî, genel.
        
        
          
            malûmat:
          
        
        
          bilinen şeyler, bilinen-
        
        
          ler.
        
        
          
            medenî:
          
        
        
          göçebe ve vahşi olma-
        
        
          yan, yerleşik olan.
        
        
          
            medrese-i nuraniye:
          
        
        
          nur saçan
        
        
          medrese, nurlu dershane.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sistem.
        
        
          
            muhakkik:
          
        
        
          tahkik eden, gerçeği
        
        
          araştırıp bulan, bir şeyin iç yüzünü
        
        
          inceleyerek vakıf olan.
        
        
          
            muhit:
          
        
        
          yöre, çevre.
        
        
          
            muhtelif:
          
        
        
          türlü türlü, çeşitli.
        
        
          
            mütebahhir:
          
        
        
          bilgisi deniz gibi
        
        
          geniş ve engin olan, çok bilgili,
        
        
          derin bilgi sahibi.
        
        
          
            namdar:
          
        
        
          meşhur, ünlü, şöh-
        
        
          retli, namlı.
        
        
          
            peder:
          
        
        
          baba, ata.
        
        
          
            rehber:
          
        
        
          yol gösteren, kılavuz.
        
        
          
            sahabe:
          
        
        
          Peygamberimiz Hz.
        
        
          Muhammed’in mübarek yü-
        
        
          zünü görmekle şereflenen ve
        
        
          onun sohbetlerine katılan
        
        
          mü’min kimse.
        
        
          
            seyahat:
          
        
        
          yolculuk.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahit olma, şahitlik,
        
        
          tanıklık.
        
        
          
            şahsî:
          
        
        
          şahsa, kişiye ait, hususî.
        
        
          
            şark:
          
        
        
          doğu yönünde yer alan
        
        
          yerler, doğu bölgeleri.
        
        
          
            şeytan:
          
        
        
          zeki, kurnaz olan, bu
        
        
          zekiliğini kötülük yapmakta
        
        
          kullanan kimse.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uyma, uygunluk, bir-
        
        
          birine denk gelme.
        
        
          
            ulema:
          
        
        
          âlimler, bilginler, ilim
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            umumî:
          
        
        
          herkesle ilgili, genel.
        
        
          
            ümmet:
          
        
        
          hak dine davet et-
        
        
          mek için Allah tarafından ken-
        
        
          dilerine peygamber gönderi-
        
        
          len ve bu peygambere inanıp
        
        
          bağlanan cemaat, topluluk.
        
        
          
            ümmî:
          
        
        
          okuma yazması olma-
        
        
          yan, okumamış.
        
        
          
            üstat:
          
        
        
          bir ilim ve sanatta üstün
        
        
          olan kimse, öğretmen.
        
        
          
            vahdaniyet:
          
        
        
          Allah’ın birliği ve
        
        
          varlığı, Allah’ın bir oluşu.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          azamet ve ululuk sahibi
        
        
          olan
        
        
          ayeTÜ’l-kÜBra / 7. Şua
        
        
          
            | 196 |
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA