ve koca kâinatın bir harita, bir saat, bir hane gibi her ta-
        
        
          rafını gösterip, çevirip, onları yapan sanatkârı tavrıyla
        
        
          ifade ve talim eden kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın elbette
        
        
          mislini getirmek mümkün değildir ve derece-i i’cazına
        
        
          yetişilmez.
        
        
          Hem, kur’ân’ı tefsir eden ve bir kısmı otuz-kırk, hatta
        
        
          yetmiş cilt olarak birer tefsir yazan yüksek zekâlı müdak-
        
        
          kik binlerle mütefennin ulemanın senetleri ve delilleriyle
        
        
          beyan ettikleri kur’ân’daki hadsiz meziyetleri ve nüktele-
        
        
          ri ve hasiyetleri ve sırları ve âlî manaları ve umur-i gay-
        
        
          biyenin her nev’inden kesretli, gaybî ihbarları izhar ve
        
        
          ispat etmeleri; ve bilhassa risale-i nur’un yüz otuz kita-
        
        
          bının her biri kur’ân’ın bir meziyetini, bir nüktesini kat’î
        
        
          bürhanlarla ispat etmesi; ve bilhassa Mu’cizat-ı kur’âni-
        
        
          ye risalesi şimendifer ve tayyare gibi medeniyetin hari-
        
        
          kalarından çok şeyleri kur’ân’dan istihraç eden Yirminci
        
        
          sözün İkinci Makamı; ve risale-i nur’a ve elektriğe işa-
        
        
          ret eden ayetlerin işaratını bildiren İşarat-ı kur’âniye na-
        
        
          mındaki Birinci Şua; ve huruf-i kur’âniye ne kadar mun-
        
        
          tazam, esrarlı ve manalı olduğunu gösteren
        
        
          Rumuzat-ı
        
        
          Semaniye
        
        
          namındaki sekiz küçük risaleler; ve sure-i Fet-
        
        
          hin ahirki ayeti beş vecihle ihbar-ı gaybî cihetinde mu’ci-
        
        
          zeliğini ispat eden küçük bir risale gibi risale-i nur’un
        
        
          her bir cüz’ü kur’ân’ın bir hakikatini, bir nurunu izhar et-
        
        
          mesi, kur’ân’ın misli olmadığına ve mu’cize ve harika ol-
        
        
          duğuna ve bu âlem-i şahadette âlem-i gaybın lisanı ve bir
        
        
          Allâmü’l-guyûb’un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 205 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          karma, sonuç çıkarma, mana çı-
        
        
          karma.
        
        
          
            işarat:
          
        
        
          işaretler, alâmetler, belirti-
        
        
          ler.
        
        
          
            İşarat-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın işa-
        
        
          retleri.
        
        
          
            izhar:
          
        
        
          ortaya koyma, açığa çıkar-
        
        
          ma, gösterme.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            kelâm:
          
        
        
          söz, konuşma, nutuk.
        
        
          
            kesretli:
          
        
        
          çokluğu olan, çok fazla.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından vahiy yo-
        
        
          luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
        
        
          semavî kitapların sonuncusu.
        
        
          
            Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
          
        
        
          açıkla-
        
        
          malarıyla akılları benzerini yap-
        
        
          maktan aciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
        
        
          rîm.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            meziyet:
          
        
        
          bir şeyi başkalarından
        
        
          ayıran vasıf, üstünlük ve değerlilik
        
        
          vasfı.
        
        
          
            misl:
          
        
        
          benzer.
        
        
          
            mu’cizat-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          mu’cizeleri.
        
        
          
            mu’cize:
          
        
        
          benzerini yapmaktan in-
        
        
          sanların aciz kaldığı şey.
        
        
          
            muntazam:
          
        
        
          nizamlı, intizamlı, dü-
        
        
          zenli ve düzgün biçimde.
        
        
          
            müdakkik:
          
        
        
          tetkik eden, inceden
        
        
          inceye araştıran.
        
        
          
            mütefennin:
          
        
        
          fen bilgisi olan, fen
        
        
          âlimi.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, isim.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            nükte:
          
        
        
          ince manalı, düşündürücü
        
        
          söz.
        
        
          
            Risale-i Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            Rumuzat-ı semaniye:
          
        
        
          sekiz işaret
        
        
          anlamında Bediüzzaman Said Nur-
        
        
          sî’ye ait bir eserin ismi.
        
        
          
            sanatkâr:
          
        
        
          sanatçı, usta.
        
        
          
            senet:
          
        
        
          deyanılacak ve güvenile-
        
        
          cek şey, kuvvetli delil olabilecek
        
        
          söz.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            sure-i Fetih:
          
        
        
          Fetih Suresi; Kur’ân’ın
        
        
          48. suresi. Medine’de nazil olmuş-
        
        
          tur. 29 ayettir.
        
        
          
            şimendifer:
          
        
        
          tren.
        
        
          
            talim:
          
        
        
          ders verme, öğretme.
        
        
          
            tayyare:
          
        
        
          uçak.
        
        
          
            tefsîr:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakımından
        
        
          izahı, Kur’ân’ın şerhi.
        
        
          
            ulema:
          
        
        
          âlimler, bilginler, ilim sa-
        
        
          hipleri.
        
        
          
            umur-i gaybiye:
          
        
        
          gaybî işler, Allah
        
        
          ve Onun bildirdiği kişiler dışında
        
        
          hiç kimsenin bilmediği işler.
        
        
          
            vecih:
          
        
        
          cihet, yön
        
        
          
            ahir:
          
        
        
          son.
        
        
          
            âlem-i gayp:
          
        
        
          gayp âlemi, gö-
        
        
          rünmeyen, fakat varlığı kesin
        
        
          olan ve mahiyeti allah tarafın-
        
        
          dan bilinen başka dünyalar.
        
        
          
            âlem-i şahadet:
          
        
        
          gözle gördü-
        
        
          ğümüz, şahit olduğumuz
        
        
          âlem, kâinat.
        
        
          
            âlî:
          
        
        
          yüce, yüksek, ulu.
        
        
          
            Allâmü’l-Guyûb:
          
        
        
          gaybı bilen,
        
        
          görünmeyen şeyleri bilen, Al-
        
        
          lah.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’ân’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            beyan etmek:
          
        
        
          açıklamak, bil-
        
        
          dirmek, izah etmek.
        
        
          
            bilhassa:
          
        
        
          özellikle.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          bir şeyi ispatlamak
        
        
          için kullanılan kesin delil.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cüz:
          
        
        
          kısım, parça.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yarayan
        
        
          şey, burhan.
        
        
          
            derece-i i’caz:
          
        
        
          mu’cizelik de-
        
        
          recesi.
        
        
          
            esrar:
          
        
        
          sırlar, gizli hakikatler.
        
        
          
            gaybî:
          
        
        
          gaypla ilgili, görünme-
        
        
          yenlere ait.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hane:
          
        
        
          ev, mesken, dünya.
        
        
          
            hârika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hasiyet:
          
        
        
          hususî fayda, özellik.
        
        
          
            huruf-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          harfleri.
        
        
          
            ihbar:
          
        
        
          haber verme, bildirme,
        
        
          anlatma, duyurma.
        
        
          
            ihbar-ı gaybî:
          
        
        
          gayba ait haber,
        
        
          geçmiş veya gelecek zamana
        
        
          ait haber.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle gös-
        
        
          terme.
        
        
          
            istihraç:
          
        
        
          bir şeyden bir şey çı-