gördü ki: o asır, hakikaten, o zat (
        
        
          AsM
        
        
          ) ile bir saadet-i
        
        
          beşeriye asrı olmuş. Çünkü, en bedevî ve en ümmî bir
        
        
          kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya
        
        
          üstat ve hâkim eylemiş.
        
        
          Hem kendi aklına dedi: “Biz, en evvel bu fevkalâde za-
        
        
          tın (
        
        
          AsM
        
        
          ) bir derece kıymetini ve sözlerinin hakkaniyetini
        
        
          ve ihbaratının doğruluğunu bilmeliyiz. sonra Hâlık’ımızı
        
        
          ondan sormalıyız” diyerek taharriye başladı. Bulduğu
        
        
          hadsiz kat’î delillerden, burada, yalnız dokuz külliyetine
        
        
          birer kısa işaret edilecek.
        
        
          •
        
        
          Birincisi
        
        
          : Bu zatta (
        
        
          AsM
        
        
          ), hatta düşmanlarının tasdi-
        
        
          kiyle dahi, bütün güzel huyların ve hasletlerin bulunma-
        
        
          sı; ve
        
        
          
            (2)
          
        
        
          ?'
        
        
          en
        
        
          Q %G s
        
        
          øp
        
        
          µ`'
        
        
          dn
        
        
          h n
        
        
          âr
        
        
          «n
        
        
          en
        
        
          Q r
        
        
          Pp
        
        
          G n
        
        
          âr
        
        
          «`n
        
        
          en
        
        
          Q Én
        
        
          en
        
        
          h
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ o
        
        
          ôn
        
        
          ªn
        
        
          ?r
        
        
          dG s
        
        
          ?n
        
        
          °ûr
        
        
          fGn
        
        
          h
        
        
          ayetlerinin sarahatiyle, bir parmağının işaretiyle kamer
        
        
          iki parça olması; ve bir avucu ile a’dâsının ordusuna at-
        
        
          tığı az bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiyle
        
        
          kaçmaları; ve susuz kalmış kendi ordusuna, beş parma-
        
        
          ğından kevser gibi akan suyu kifayet derecesinde içirme-
        
        
          si gibi, nakl-i kat’î ile ve bir kısmı tevatür ile yüzer mu’ci-
        
        
          zatın onun elinde zahir olmasıdır. Bu mu’cizattan üç yüz-
        
        
          den ziyade bir kısmı, “on dokuzuncu Mektup” olan
        
        
          “Mu’cizat-ı Ahmediye (
        
        
          AsM
        
        
          )” namındaki harika ve kera-
        
        
          metli bir risalede kat’î delilleriyle beraber beyan edildiğin-
        
        
          den, onları ona havale ederek dedi ki:
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’ân’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            bedevî:
          
        
        
          çölde ve iptidaî tarzda ya-
        
        
          şayan, medenî olmayan.
        
        
          
            beyan etmek:
          
        
        
          açıklamak, bildir-
        
        
          mek, izah etmek.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yarayan
        
        
          şey, burhan.
        
        
          
            delil:
          
        
        
          bir davayı ispata yarayan
        
        
          şey, burhan.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          doğrusu, gerçekten.
        
        
          
            hakkaniyet:
          
        
        
          hak ve adâlete uy-
        
        
          gunluk.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            haslet:
          
        
        
          insanın yaratılıştan gelen
        
        
          huy ve karakter.
        
        
          
            havale:
          
        
        
          bir şeyi başka bir yere ve-
        
        
          ya zamana bırakma.
        
        
          
            huy:
          
        
        
          yaratılıştan olan karakter,
        
        
          mizaç.
        
        
          
            ihbarat:
          
        
        
          ihbarlar, bildirmeler, ha-
        
        
          ber vermeler.
        
        
          
            kamer:
          
        
        
          Ay.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            kavim:
          
        
        
          millet; aralarında dil, âdet,
        
        
          örf, kültür birliği olan insan toplu-
        
        
          luğu.
        
        
          
            keramet:
          
        
        
          Allah’ın velî kullarında
        
        
          görülen olağanüstü hâller veya ta-
        
        
          biatüstü hâdiseler.
        
        
          
            Kevser:
          
        
        
          Cennette bulunan bir
        
        
          akarsu.
        
        
          
            kifayet:
          
        
        
          kâfi miktarda olma, ye-
        
        
          terlilik.
        
        
          
            kıymet:
          
        
        
          değer.
        
        
          
            külliyet:
          
        
        
          bütünlük, tümlük.
        
        
          
            mu’cizat:
          
        
        
          mu’cizeler, Allah tarafın-
        
        
          dan verilip, yalnız peygamberlerin
        
        
          gösterebilecekleri büyük hari-
        
        
          ka işler.
        
        
          
            Mu’cizat-ı Ahmediye:
          
        
        
          Pey-
        
        
          gamber Efendimizin (asm)
        
        
          gösterdiği mu’cizeler.
        
        
          
            nakl-i kat’î:
          
        
        
          içinde yanlış ihti-
        
        
          mali olmayan nakil, rivayet.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, isim.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            saadet-i beşeriye:
          
        
        
          insanlığın
        
        
          mutluluğu.
        
        
          
            sarahat:
          
        
        
          sarihlik, açıklık, belir-
        
        
          lilik.
        
        
          
            taharri:
          
        
        
          arama, araştırma, in-
        
        
          celeme, tahkik etme.
        
        
          
            tevatür:
          
        
        
          içinde yalan ihtimali
        
        
          bulunmayan ve birbirlerine
        
        
          kuvvet veren haberlerden olu-
        
        
          şan büyük bir topluluğa ait ha-
        
        
          ber.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            ümmî:
          
        
        
          okuma yazması olma-
        
        
          yan, okumamış.
        
        
          
            üstat:
          
        
        
          bir ilim ve sanatta üstün
        
        
          olan kimse, öğretmen.
        
        
          
            vasıta:
          
        
        
          aracılık.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, âşikar.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          azamet ve ululuk sahibi
        
        
          olan.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla.
        
        
          ayeTÜ’l-kÜBra / 7. Şua
        
        
          
            | 188 |
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ay yarıldı. (Kamer Suresi: 1.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          Attığın zaman  da sen atmadın, ancak Allah attı. (Enfal Suresi:17.)