hissedilmesi ve o her cihetle rahmetfeşan tezahür-i rubu-
        
        
          biyet hakikatinin içinde, tebarüz-i ulûhiyet hakikati bizza-
        
        
          rure bilinmiş olmasıdır.
        
        
          İşte, bu hâkimâne ve hakîmâne faaliyet-i daimeden ve
        
        
          perdesinin arkasında bir fail-i
        
        
          Kadîr
        
        
          ve
        
        
          Alîm
        
        
          ’in ef’ali
        
        
          görünür gibi hissedilir. Ve bu mürebbiyâne ve müdeb-
        
        
          birâne ef’al-i rabbaniyeden ve perdesinin arkasından her
        
        
          şeyde cilveleri bulunan esma-i İlâhiye hissedilir de-
        
        
          recesinde bedahetle bilinir. Ve bu celâldarâne ve
        
        
          cemalperverâne cilvelenen esma-i Hüsnadan ve perdesi-
        
        
          nin arkasında sıfat-ı seb’a-i kudsiyenin, ilmelyakin, belki
        
        
          aynelyakin, belki hakkalyakin derecesinde vücutları ve ta-
        
        
          hakkukları anlaşılır. Ve bu yedi kudsî sıfatın dahi, bütün
        
        
          masnuatın şahadetiyle, hem hayattarâne, hem kadîrâne,
        
        
          hem alîmâne, hem semiâne, hem basîrâne, hem müridâ-
        
        
          ne, hem mütekellimâne nihayetsiz bir surette tecellileri ile
        
        
          bilbedahe ve bizzarure ve biilmelyakin bir mevsuf-i
        
        
          Vacibü’l-Vücud’un ve bir müsemma-i Vahid-i ehad’in ve
        
        
          bir fail-i Ferd-i samed’in mevcudiyeti güneşten daha
        
        
          zahir, daha parlak bir tarzda kalpteki iman gözüne
        
        
          görünür gibi kat’î bilinir. Çünkü, güzel ve manidar bir ki-
        
        
          tap ve muntazam bir hane, bedahetle, yazmak ve
        
        
          yapmak fiillerini; ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fi-
        
        
          illeri dahi, bedahetle, yazıcı ve dülger namlarını; yazıcı ve
        
        
          dülger ünvanları ise, bedahetle, kitabet ve dülgerlik
        
        
          sanatlarını ve sıfatlarını; ve bu sanat ve sıfatlar, bedahet-
        
        
          le, her hâlde bir zatı istilzam eder ki, mevsuf ve sâni ve
        
        
          müsemma ve fail olsun. Failsiz bir fiil ve müsemmasız
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 215 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          
            hâkimâne:
          
        
        
          hükmedercesine.
        
        
          
            hakîmâne:
          
        
        
          hikmetli bir şekilde.
        
        
          
            hakkalyakin:
          
        
        
          bir şeyi yaşayarak,
        
        
          içine girerek, doğruluğundan şüp-
        
        
          heye asla yer bırakmayacak bi-
        
        
          çimde kesin olarak bilme.
        
        
          
            hayattarâne:
          
        
        
          canlı bir şekilde, ha-
        
        
          yat sahibi olarak.
        
        
          
            ilmelyakin:
          
        
        
          ilim yoluyla kesin ola-
        
        
          rak bilme.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzenlilik, düzgünlük.
        
        
          
            istilzam:
          
        
        
          gerektirme.
        
        
          
            kadîrâne:
          
        
        
          her şeye gücü yeterek.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            kitabet:
          
        
        
          yazı yazma.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            manidar:
          
        
        
          nükteli, ince manalı.
        
        
          
            masnuat:
          
        
        
          sanatla yapılmış şeyler.
        
        
          
            mevcudiyet:
          
        
        
          mevcut olma, varlık.
        
        
          
            mevsuf:
          
        
        
          vasıflanmış, nitelenmiş.
        
        
          
            mevsuf-i Vacibü’l-Vücud:
          
        
        
          varlığı
        
        
          gerekli olan, yokluğu asla düşü-
        
        
          nülmemekle vasıflanan.
        
        
          
            müdebbirâne:
          
        
        
          müdebbir olana
        
        
          yakışır şekilde, tedbirlice.
        
        
          
            mürebbiyâne:
          
        
        
          terbiye edecek şe-
        
        
          kilde, eğiterek.
        
        
          
            müridâne:
          
        
        
          irade ederek, isteye-
        
        
          rek.
        
        
          
            müsemma:
          
        
        
          isimlendirilmiş, ad ve-
        
        
          rilmiş.
        
        
          
            müsemma-i Vahid-i Ehad:
          
        
        
          zat ve
        
        
          sıfatlarıyla Vahid-i Ehad (Bir olan
        
        
          ve birliği her bir şeyde tecelli eden
        
        
          Allah) olarak isimlendirilen Cenab-ı
        
        
          Hak.
        
        
          
            mütekellimâne:
          
        
        
          konuşur gibi, ko-
        
        
          nuşmak suretiyle.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, isim, lakap.
        
        
          
            nihayetsiz:
          
        
        
          sonsuz, sınırsız.
        
        
          
            rahmetfeşan:
          
        
        
          rahmet saçan, rah-
        
        
          met fışkırtan.
        
        
          
            sâni:
          
        
        
          her şeyi sanatlı olarak yara-
        
        
          tan Allah.
        
        
          
            semiâne:
          
        
        
          işitircesine, işitir gibi.
        
        
          
            sıfat:
          
        
        
          vasıf, nitelik.
        
        
          
            sıfat-ı seb’a-i kudsiye:
          
        
        
          yedi kudsî
        
        
          sıfat.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            tahakkuk:
          
        
        
          gerçekleşme, delil ile
        
        
          ispat edilme, kesinleşme.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil, suret.
        
        
          
            tebarüz-i ulûhiyet:
          
        
        
          ulûhiyetin gö-
        
        
          rünmesi, belli olması; Cenab-ı Hak-
        
        
          kın ilâh olduğuna delâlet eden kâ-
        
        
          inat ve mahlûkat üzerinde görü-
        
        
          nen faaliyetler.
        
        
          
            tecelli:
          
        
        
          belirme, bilinme, görünme.
        
        
          
            ünvan:
          
        
        
          ad, isim, lâkap.
        
        
          
            vücut:
          
        
        
          var olma, varlık.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, âşikar.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          azamet ve ululuk sahibi olan
        
        
          
            alîmâne:
          
        
        
          her şeyi en iyi bilen
        
        
          Allah’a yaraşır şekilde.
        
        
          
            aynelyakin:
          
        
        
          gözle görür dere-
        
        
          cede inanma; bir şeyi görerek
        
        
          ve seyrederek bilme.
        
        
          
            basîrâne:
          
        
        
          görerek, bilerek, ba-
        
        
          siret sahibine yakışır şekilde.
        
        
          
            bedahet:
          
        
        
          açıklık, aşikâr, ispata
        
        
          ihtiyaç olmayacak derecede
        
        
          açıklık.
        
        
          
            biilmelyakin:
          
        
        
          bir şeyi ilimle ve
        
        
          bazı işaretleriyle bilerek, haki-
        
        
          kati kesin bir tarzda bilme.
        
        
          
            bizzarure:
          
        
        
          zarurî olarak, ister
        
        
          istemez, mecburen.
        
        
          
            celâldarâne:
          
        
        
          celalli bir şekilde,
        
        
          haşmetlice, büyüklük sahibine
        
        
          yakışır.
        
        
          
            cemalperverâne:
          
        
        
          güzelliği se-
        
        
          vercesine.
        
        
          
            cilve:
          
        
        
          tecelli, görüntü.
        
        
          
            dülger:
          
        
        
          marangoz, yapı ustası.
        
        
          
            ef’al:
          
        
        
          fiiller, işler.
        
        
          
            ef’al-i Rabbaniye:
          
        
        
          Allah’ın
        
        
          kendi Zatına mahsus ve Rab
        
        
          isminin tecellisi olan fiilleri.
        
        
          
            esma-i İlâhiye:
          
        
        
          Allah’ın isimle-
        
        
          ri.
        
        
          
            faaliyet-i daime:
          
        
        
          sürekli ve
        
        
          devamlı olan faaliyet.
        
        
          
            fail:
          
        
        
          özne, fiili yapan veya âmil
        
        
          olan unsur.
        
        
          
            fail-i Alîm:
          
        
        
          her şeyi hakkıyla
        
        
          bilen ve sürekli faaliyette olan
        
        
          Allah.
        
        
          
            fail-i Ferd-i samed:
          
        
        
          hiç bir şe-
        
        
          ye muhtaç olmadan tek başı-
        
        
          na her şeyi yapan; Allah.
        
        
          
            fail-i Kadîr:
          
        
        
          her şeye gücü ye-
        
        
          ten, kudret sahibi olan fâil, Al-
        
        
          lah (c.c.).
        
        
          
            fiil:
          
        
        
          iş, hareket.