Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin
        
        
          seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve
        
        
          ihtarıyla, güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kıs-
        
        
          mı ahiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki
        
        
          bâkî olan âlemlerin güneşleridirler.
        
        
          Ey Vacibü’l-Vücud, ey Vahid-i Ehad!
        
        
          Bu harika yıldızlar, bu acip güneşler, aylar, senin mül-
        
        
          künde, senin semavatında, senin emrin ile ve kuvvetin
        
        
          ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tan-
        
        
          zim ve tavzif edilmişler. Bütün o ecram-ı ulviye, kendile-
        
        
          rini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Hâlık’a
        
        
          tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hâl ile “
        
        
          Sübhanallah,
        
        
          Allahü ekber
        
        
          ” derler. Ben dahi onların bütün tesbihatıy-
        
        
          la seni takdis ederim.
        
        
          Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibri-
        
        
          yasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl, ey Kadîr-i
        
        
          Mutlak!
        
        
          kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle ve resul-i ekrem Aleyhis-
        
        
          salâtü Vesselâmın talimiyle anladım: nasıl ki gökler, yıl-
        
        
          dızlar senin mevcudiyetine ve vahdetine şahadet eder-
        
        
          ler; öyle de, cevv-i sema, bulutlarıyla ve şimşekleri ve
        
        
          ra’dları ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla senin vücub-i
        
        
          vücuduna ve vahdetine şahadet ederler.
        
        
          evet, camit, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru
        
        
          muhtaç olan zîhayatların imdadına göndermesi, ancak
        
        
          senin rahmetin ve hikmetin iledir. karışık tesadüf karı-
        
        
          şamaz.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            s
          
        
        
          
            ekizinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 319 |
          
        
        
          3. Şua / mÜnaCaT
        
        
          cü yeten, sonsuz haşmet, büyük-
        
        
          lük ve yücelik sahibi olan Allah.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet.
        
        
          
            Kur’ân-ı Hakîm:
          
        
        
          her ayet ve sure-
        
        
          sinde sayısız hikmet ve faydalar
        
        
          bulunan Kur’ân.
        
        
          
            lisan-ı hâl:
          
        
        
          bir şeyin duruşu ve gö-
        
        
          rünüşü ile bir mana ifade etmesi.
        
        
          
            mevcudiyet:
          
        
        
          varlık, var olma.
        
        
          
            muhtaç:
          
        
        
          ihtiyaç duyan.
        
        
          
            mülk:
          
        
        
          sahip olunan üzerinde ta-
        
        
          sarruf hakkı bulunulan şey.
        
        
          
            ra’d:
          
        
        
          gök gürültüsü.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          şefkat ve merhamet et-
        
        
          me, acıma, esirgeme.
        
        
          
            Resul-i Ekrem:
          
        
        
          çok cömert, kerîm
        
        
          olan peygamber, Hz. Muhammed
        
        
          (asm).
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          gökler.
        
        
          
            seyyare:
          
        
        
          gezegen.
        
        
          
            sübhanallah:
          
        
        
          Allah her türlü ek-
        
        
          siklikten uzak ve bütün üstün sı-
        
        
          fatlara sahiptir.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahitlik, tanıklık.
        
        
          
            şiddet-i zuhur:
          
        
        
          çok kuvvetli ve
        
        
          şiddetli şekilde görünme.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          anlayış, bilinç, idrak.
        
        
          
            takdis etmek:
          
        
        
          Allah’ı her türlü ku-
        
        
          sur ve noksandan uzak tutmak,
        
        
          temiz ve yüce kabul etmek.
        
        
          
            talim:
          
        
        
          öğretme, eğitme.
        
        
          
            tanzim:
          
        
        
          düzene koyma, düzenle-
        
        
          me.
        
        
          
            tavzif:
          
        
        
          görevlendirme, vazifelen-
        
        
          dirme.
        
        
          
            tedbir:
          
        
        
          idare etme, çekip çevirme.
        
        
          
            tekbir etmek:
          
        
        
          Allah’ın büyüklüğü-
        
        
          nü dile getirmek.
        
        
          
            tesadüf:
          
        
        
          rastlantı.
        
        
          
            tesbih etmek:
          
        
        
          Allah’ın şanını yü-
        
        
          celtmek, bütün kusur ve noksan
        
        
          sıfatlardan uzak tutmak.
        
        
          
            tesbihat:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın bütün
        
        
          noksan sıfatlardan uzak ve bütün
        
        
          mükemmel sıfatlara sahip olduğu-
        
        
          nu ifade eden sözler.
        
        
          
            teshir:
          
        
        
          itaat ettirme, boyun eğdir-
        
        
          me.
        
        
          
            Vacibü’l-Vücut:
          
        
        
          varlığı zorunlu ve
        
        
          gerekli olan ve yokluğu düşünüle-
        
        
          meyen; varlığı Zatî, ezelî, ebedî
        
        
          olup vücut tabakalarının en sağla-
        
        
          mı, en kuvvetlisi, en esaslısı ve en
        
        
          mükemmeli olan Allah.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          birlik.
        
        
          
            Vahid-i Ehad:
          
        
        
          bir olan ve birliği
        
        
          her bir şeyde tecelli eden Allah.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          iş, görev.
        
        
          
            vücub-i vücut:
          
        
        
          varlığı zorunlu, ge-
        
        
          rekli ve şart olmak, olmaması im-
        
        
          kânsız olmak.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yer, yeryüzü.
        
        
          
            zîhayat:
          
        
        
          hayat sahibi, canlı.
        
        
          
            âb-ı hayat:
          
        
        
          hayat suyu; hayat
        
        
          için gerekli sıvı.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          hayret verici.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra sonra başlayıp sonsuza
        
        
          kadar devam edecek olan ha-
        
        
          yat.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          dünya.
        
        
          
            Aleyhissalâtü Vesselâm:
          
        
        
          sa-
        
        
          lât ve selâm onun üzerine ol-
        
        
          sun.
        
        
          
            Allahü ekber:
          
        
        
          Allah en büyük
        
        
          ve en yücedir.
        
        
          
            azamet-i kibriya:
          
        
        
          haşmetin,
        
        
          azametin, celâlin büyüklüğü.
        
        
          
            bâkî:
          
        
        
          devamlı ve kalıcı, yok ol-
        
        
          mayan, sonsuz.
        
        
          
            camit:
          
        
        
          ruhsuz, cansız.
        
        
          
            cevv-i sema:
          
        
        
          hava boşluğu,
        
        
          atmosfer, gökyüzü.
        
        
          
            delâlet:
          
        
        
          delil olma.
        
        
          
            ecram-ı ulviye:
          
        
        
          yüksekteki
        
        
          kütleler, yıldızlar ve gezegen-
        
        
          ler.
        
        
          
            efrat:
          
        
        
          fertler, bireyler.
        
        
          
            Hâlık:
          
        
        
          yaratıcı, her şeyi yoktan
        
        
          yaratan Allah.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü, hayranlık
        
        
          uyandıran.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          belirli gayelere yöne-
        
        
          lik, faydalı, anlamlı ve yerli ye-
        
        
          rinde olma.
        
        
          
            idare:
          
        
        
          yönetme, yönetim.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, dikkat çek-
        
        
          me.
        
        
          
            ihtifa etmek:
          
        
        
          gizlenmek.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            Kadir-i Mutlak:
          
        
        
          hiç bir kayıt
        
        
          ve şarta bağlı olmaksızın her
        
        
          şeye gücü yeten sonsuz kud-
        
        
          ret sahibi Allah.
        
        
          
            Kadîr-i Zülcelâl:
          
        
        
          her şeye gü-