kadîr-i zülkemal’in huzuruna girip hacatını arz edebilir.
        
        
          Ve rahmetini bulup kudretine istinat ederek kemal-i fe-
        
        
          rah ve süruru kazanabilir.
        
        
          DÖRDÜNCÜ KELİME
        
        
          o
        
        
          ?r
        
        
          ?o
        
        
          Ÿr
        
        
          G o
        
        
          ¬n
        
        
          d
        
        
          : Yani,
        
        
          mülk umumen Onundur. Sen, hem
        
        
          Onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde ça-
        
        
          lışıyorsun.
        
        
          Şu kelime şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor:
        
        
          ey insan! sen kendini kendine malik sayma. Çünkü
        
        
          sen kendini idare edemezsin. o yük ağırdır; kendi başı-
        
        
          na muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını
        
        
          yerine getiremezsin. öyle ise, beyhude ıztıraba düşüp
        
        
          azap çekme. Mülk başkasınındır. o Malik, hem ka-
        
        
          dîr’dir, hem rahîm’dir. kudretine istinat et; rahmetini it-
        
        
          tiham etme. kederi bırak, keyfini çek; zahmeti at, safa-
        
        
          yı bul.
        
        
          Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve
        
        
          perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin
        
        
          şu kâinat bir kadîr-i rahîm’in mülküdür. Mülkü sahibine
        
        
          teslim et, ona bırak; cefasını değil, safasını çek. o hem
        
        
          Hakîm’dir, hem rahîm’dir; mülkünde istediği gibi tasar-
        
        
          ruf eder, çevirir. dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı
        
        
          gibi “
        
        
          Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler
        
        
          ” de,
        
        
          pencerelerden seyret, içlerine girme.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            o
          
        
        
          
            nuncu
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 371 |
          
        
        
          yirminCi mekTup
        
        
          olan Allah; sahip.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          manevî olarak.
        
        
          
            memlûk:
          
        
        
          kul, köle.
        
        
          
            Mevlâ:
          
        
        
          sahip, koruyucu; Allah.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma, saklama.
        
        
          
            müjde:
          
        
        
          sevindirici haber, iyi haber.
        
        
          
            mülk:
          
        
        
          sahip olunan, üzerinde ta-
        
        
          sarruf hakkı bulunulan şey; varlık;
        
        
          saltanat.
        
        
          
            müteessir:
          
        
        
          tesir altında kalmış, et-
        
        
          kilenmiş, üzülmüş.
        
        
          
            perişaniyet:
          
        
        
          perişanlık, dağınıklık.
        
        
          
            Rahîm:
          
        
        
          çok merhametli olan, esir-
        
        
          geyen, koruyan, acıyan Allah.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          acıma, merhamet etme,
        
        
          esirgeme, bağışlama.
        
        
          
            safa:
          
        
        
          rahat ve huzur.
        
        
          
            şifa:
          
        
        
          hastalığı iyileştirici, iyileşme.
        
        
          
            tasarruf etme:
          
        
        
          mülkünü istediği
        
        
          gibi kullanma.
        
        
          
            teslim etme:
          
        
        
          bırakma, terk etme.
        
        
          
            umumen:
          
        
        
          bütün, hep, tamamen.
        
        
          
            zahmet:
          
        
        
          sıkıntı, eziyet, meşakkat.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          alâkalı, ilgili.
        
        
          
            arz etme:
          
        
        
          sunma; söyleme.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          eziyet, işkence; büyük
        
        
          sıkıntı, şiddetli acı.
        
        
          
            belâ:
          
        
        
          musibet, sıkıntı.
        
        
          
            beyhude:
          
        
        
          boşuna, boş yere.
        
        
          
            cefa:
          
        
        
          eziyet, sıkıntı.
        
        
          
            hacat:
          
        
        
          ihtiyaçlar.
        
        
          
            Hakîm:
          
        
        
          her şeyi bir maksatla,
        
        
          uygun ve hikmetle yaratan,
        
        
          hikmet sahibi Allah.
        
        
          
            huzur:
          
        
        
          hürmet edilmesi gere-
        
        
          ken büyük kimselerin yanı,
        
        
          katı.
        
        
          
            idare etme:
          
        
        
          yönetme; bir işi
        
        
          yürütme, çekip çevirme.
        
        
          
            ıslah etme:
          
        
        
          iyi bir hale koyma,
        
        
          iyileştirme, düzeltme.
        
        
          
            istinat etme:
          
        
        
          dayanma, gü-
        
        
          venme.
        
        
          
            ittiham etme:
          
        
        
          suçlama.
        
        
          
            ıztırap:
          
        
        
          üzüntü veren bir duru-
        
        
          mun meydana getirdiği kuv-
        
        
          vetli acı, aşırı sıkıntı.
        
        
          
            Kadîr:
          
        
        
          sonsuz kudret sahibi
        
        
          olan ve her şeye gücü yeten
        
        
          Allah.
        
        
          
            Kadîr-i Rahîm:
          
        
        
          çok merha-
        
        
          metli olan ve her şeye gücü
        
        
          yeten, Allah.
        
        
          
            Kadîr-i Zülkemal:
          
        
        
          sonsuz ke-
        
        
          mal sahibi olan ve her şeye
        
        
          gücü yeten Allah.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          bütün âlemler, varlık-
        
        
          lar.
        
        
          
            keder:
          
        
        
          gam, acı, üzüntü.
        
        
          
            kemal-i ferah ve sürur:
          
        
        
          mü-
        
        
          kemmel bir ferahlık ve sevinç.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet, iktidar.
        
        
          
            levazımat:
          
        
        
          lâzım olan şeyler,
        
        
          ihtiyaç maddeleri.
        
        
          
            Malik:
          
        
        
          her şeyin gerçek sahibi