ANKARA ÜNİVERsİTEsİ NUR TALEBELERİNİN
          
        
        
          
            BİR MEKTUBU
          
        
        
          Aziz, Sıddık Kardeşlerimiz!
        
        
          Mektubunuzdan İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi
        
        
          olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, İslâmi-
        
        
          yet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahrip-
        
        
          lerini tamir için ortaya atılan risale-i nur’un, sizlerin
        
        
          mektubunuzdan, gençlerin arasına yayıldığını sezdik.
        
        
          ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayalî boş lâf-
        
        
          ları terk edip, risale-i nur’la küfür tohumlarını eritecek-
        
        
          lerdir. nurun talebeleri, ehl-i kalp ve imanın hakikî kar-
        
        
          deşleridirler. siz kardeşlerimizin mektupları bizlere hız
        
        
          veriyor ve verecek.
        
        
          kur’ân’ın tefsiri olan risale-i nur, bize, dalâlette kal-
        
        
          manın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda bü-
        
        
          yük ahmaklık olduğunu bildiriyor. komünistliğin, anar-
        
        
          şistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde, en
        
        
          mühim bir vazife, nura hizmet etmek ve rıza-yı İlâhîyi
        
        
          tahsil için, onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en
        
        
          ehemmiyetli, en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi
        
        
          döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi bizlerin hızını
        
        
          arttıracaktır.
        
        
          risale-i nur bize öğretiyor ve ispat ediyor ki, bu dün-
        
        
          ya, bir misafirhanedir. ebedî hayatı isteyenler, misafirha-
        
        
          nedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nispette memnun
        
        
          
            ahmak:
          
        
        
          pek akılsız, sersem, buda-
        
        
          la, kalın kafalı, şaşkın, zekâca geliş-
        
        
          memiş.
        
        
          
            anarşist:
          
        
        
          hiçbir düzen ve otorite
        
        
          tanımayan, karışıklık ve bozgun-
        
        
          culuktan yana olan, ondan fayda
        
        
          uman kimse.
        
        
          
            Aziz:
          
        
        
          muhterem, saygın.
        
        
          
            dalâlet:
          
        
        
          iman ve İslâmiyetten ay-
        
        
          rılmak, azmak, doğru yoldan ayrıl-
        
        
          ma, azma, batıla yönelme.
        
        
          
            Ebedî:
          
        
        
          ebede mensup, zevalsiz,
        
        
          sonu olmayan, sürekli, hiç son bul-
        
        
          mayacak şekilde süren.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem.
        
        
          
            ehl-i kalp:
          
        
        
          gönül ehli.
        
        
          
            fikir:
          
        
        
          rey, görüş, mülâhaza, kanaat.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek, sahici.
        
        
          
            hakperest:
          
        
        
          doğruluk ve haktan
        
        
          taviz vermeyen, doğruluktan ayrıl-
        
        
          mayan, bunları ciddî manada se-
        
        
          ven.
        
        
          
            hayalî:
          
        
        
          gerçek olmayan.
        
        
          
            hizmet:
          
        
        
          bir uğurda bir işin yapıl-
        
        
          ması için çalışma, o iş için gayret
        
        
          gösterme, çabalama.
        
        
          
            hücum:
          
        
        
          saldırma, hamle ile ileri
        
        
          atılmak.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, inanç, itikat, tasdik.
        
        
          
            insaniyet:
          
        
        
          insanlık, bütün insanlar.
        
        
          
            İslâm:
          
        
        
          İslâm dini, peygamberlerin
        
        
          sonuncusu olan Hz. Muhammed’in
        
        
          (asm) kendisine gelen vahiy ile
        
        
          tebliğ buyurduğu din, Müslü-
        
        
          manlık.
        
        
          
            İslâmiyet:
          
        
        
          Müslümanlık, se-
        
        
          mavî dinlerin sonuncusu.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          delil ve şahit göstererek
        
        
          doğruyu ortaya koyma, doğ-
        
        
          ruyu delillerle gösterme.
        
        
          
            kıymet:
          
        
        
          değer.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          putperestlik, imansızlık,
        
        
          dinsizlik.
        
        
          
            mason:
          
        
        
          dinsiz, imansız.
        
        
          
            memnun:
          
        
        
          hoşnut, razı.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          hayırlı, mutlu, kutlu,
        
        
          uğurlu.
        
        
          
            mücadele:
          
        
        
          bir gayeye varmak
        
        
          için gösterilen ferdî veya toplu
        
        
          çaba; bir gaye uğrunda, bir şey
        
        
          için veya bir şeye karşı uğraş-
        
        
          ma.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyetli.
        
        
          
            mütecaviz:
          
        
        
          tecavüz eden, sa-
        
        
          taşan, saldıran; sarkıntılık
        
        
          eden.
        
        
          
            neşir:
          
        
        
          yayım, yayın.
        
        
          
            nispet:
          
        
        
          ilgi, alâka, bağ.
        
        
          
            Risale-i Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin eser-
        
        
          lerinin adı.
        
        
          
            rıza-yı İlâhî:
          
        
        
          Allah’ın rızası,
        
        
          hoşnutluğu.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, çok dürüst.
        
        
          
            tahrip:
          
        
        
          harap etme, yıkma, kı-
        
        
          rıp dökme, bozma.
        
        
          
            tahsil:
          
        
        
          elde etme.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenciler, tahsil gö-
        
        
          renler.
        
        
          
            tefsir:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakı-
        
        
          mından izahı, Kur’ân’ın şerhi.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            ziya:
          
        
        
          ışık, aydınlık, nur, parlak-
        
        
          lık.
        
        
          
            i
          
        
        
          
            Manî ve
          
        
        
          
            G
          
        
        
          
            üzel
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            ektuplaR
          
        
        
          
            | 412 | AsA-yı MûsA