ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale et-
        
        
          mek için, matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye
        
        
          kalbime ihtar edildi.
        
        
          Ben dünyanın hâlini bilmiyorum. Fakat, Avrupa’da is-
        
        
          tilâkârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanma-
        
        
          yan dehşetli cereyanın istilâsına karşı, risale-i nur haki-
        
        
          katleri, bir kal’a olduğu gibi, âlem-i İslâm’ın ve Asya
        
        
          kıt’asının hâl-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eski-
        
        
          deki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir
        
        
          mu’cize-i kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siya-
        
        
          sîleri, çabuk aklını başına alıp, risale-i nur’u tabederek
        
        
          resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper
        
        
          olsun.
        
        
          Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuv-
        
        
          vetli bir surette bu vatanda neşreden risale-i nur olma-
        
        
          saydı, bu dehşetli asırda acip inkılâp ve infilâklarda, bu
        
        
          mübarek vatan, kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmeler-
        
        
          den tam muhafaza edebilir miydi? Her ne ise…
        
        
          risale-i nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak
        
        
          bahanesiyle tecavüz edilmez. daha kimseyi o bahane ile
        
        
          inandıramazlar. Fakat, cepheyi değiştirip, din perdesi al-
        
        
          tında, bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı veya enani-
        
        
          yetli sofîmeşreblileri bazı kurnazlıklarla risale-i nur’a
        
        
          karşı, iki sene evvel İstanbul’da ve denizli civarında oldu-
        
        
          ğu gibi, istimal etmek ve risale-i nur’a ve şakirtlerine
        
        
          ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar çabalıyorlar.
        
        
          İnşaallah muvaffak olamazlar. risale-i nur Şakirtleri,
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayret veren, hayrette
        
        
          bırakan, şaşılacak şey.
        
        
          
            ahali:
          
        
        
          halk.
        
        
          
            âlem-i İslâm:
          
        
        
          İslâm âlemi, İslâm
        
        
          dünyası.
        
        
          
            asr:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          sevgili.
        
        
          
            bahane:
          
        
        
          vesile, sebep.
        
        
          
            belâ:
          
        
        
          musibet, gam, keder, afet, sı-
        
        
          kıntı.
        
        
          
            bid’a:
          
        
        
          dinin aslına uymayan adet
        
        
          ve uygulamalar.
        
        
          
            cephe:
          
        
        
          savaş sahası, savaş yapılan
        
        
          yer.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          bir tarafa doğru akış,
        
        
          akıntı, akım.
        
        
          
            civar:
          
        
        
          çevre, yöre, etraf.
        
        
          
            dehşet:
          
        
        
          büyük korku hâli, kork-
        
        
          ma, ürkme.
        
        
          
            edyan-ı semaviye:
          
        
        
          semavî dinler,
        
        
          Allah tarafından gönderilmiş olan
        
        
          hak dinler.
        
        
          
            enaniyet:
          
        
        
          kendini beğenme, ben-
        
        
          cillik, egoistlik.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hâl:
          
        
        
          durum, vaziyet.
        
        
          
            hâl-i hâzır:
          
        
        
          şimdiki durum.
        
        
          
            hüküm:
          
        
        
          hâkimiyet, hakim olma.
        
        
          
            iade:
          
        
        
          geri gönderme, geri çevirme,
        
        
          geri verme, geri döndürme.
        
        
          
            idare:
          
        
        
          memleket işlerinin yürütül-
        
        
          mesi, çekip çevirilmesi.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          dikkatini çekme, tembih,
        
        
          uyarma, uyarı.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, inanç, itikat, tasdik.
        
        
          
            infilâk:
          
        
        
          patlama, şiddetli patlama.
        
        
          
            inkılâp:
          
        
        
          bir hâlden diğer hâle geç-
        
        
          me, hâl değiştirme, değişim, dönü-
        
        
          şüm.
        
        
          
            İnşaallah:
          
        
        
          Allah isterse, Allah diler-
        
        
          se, Allah’ın emri olursa, Allah izin
        
        
          verirse manalarında kullanılan bir
        
        
          dua.
        
        
          
            istilâ:
          
        
        
          kaplama.
        
        
          
            istimal:
          
        
        
          kullanma.
        
        
          
            itiraz:
          
        
        
          bir fikri, hükmü veya duru-
        
        
          mu kabul etmeyip çürütmeye kal-
        
        
          kışma, karşı çıkma.
        
        
          
            ittiham:
          
        
        
          suç altında bulunma, töh-
        
        
          metli olma, töhmet altında olma.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          ortadan kaldırma.
        
        
          
            kal’a:
          
        
        
          kale.
        
        
          
            kıt’a:
          
        
        
          yer yüzündeki yedi büyük
        
        
          kara parçasından her biri, ana ka-
        
        
          ra.
        
        
          
            lâzım:
          
        
        
          gerek, gerekli, lüzumlu.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            matbuat:
          
        
        
          basılmış şeyler, kitaplar,
        
        
          gazeteler, v.s.
        
        
          
            memleket:
          
        
        
          bir devletin toprağı, ül-
        
        
          ke, yurt, vatan, diyar.
        
        
          
            mu’cize-i Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’a ait
        
        
          mu’cize.
        
        
          
            muhabbet:
          
        
        
          ülfet, sevgi, sevme,
        
        
          dostluk.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma, saklama,
        
        
          hıfzetme.
        
        
          
            muvaffak:
          
        
        
          başaran, başarmış,
        
        
          başarılı.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli.
        
        
          
            münafık:
          
        
        
          kalbinde küfrü gizle-
        
        
          diği hâlde Müslüman görünen,
        
        
          kâfirliğini gizleyerek Müslü-
        
        
          man gibi davranan.
        
        
          
            neşir:
          
        
        
          yayım, yayın.
        
        
          
            resmî:
          
        
        
          devlet adına olan.
        
        
          
            Risale-i Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin eser-
        
        
          lerinin adı.
        
        
          
            sadme:
          
        
        
          ansızın başa gelen ve
        
        
          sarsan belâ, felâket.
        
        
          
            safdil:
          
        
        
          saf gönüllü, temiz kalp-
        
        
          li.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          hiçbir zaman yalan
        
        
          söylemeyen, yerine getireme-
        
        
          yeceği sözü vermeyen, sözün-
        
        
          de duran.
        
        
          
            siper:
          
        
        
          koruyucu engel, kalkan.
        
        
          
            siyasî:
          
        
        
          siyasetle uğraşan, siya-
        
        
          set adamı.
        
        
          
            sofîmeşrep:
          
        
        
          tasavvuf ehli, ri-
        
        
          yazet ve nefisle mücahede ile
        
        
          hakikate ermeye çalışan.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          şekil.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tab:
          
        
        
          kitap basma, kitap baskı-
        
        
          sı, baskı.
        
        
          
            taraftar:
          
        
        
          benimseyen, iste-
        
        
          yen.
        
        
          
            tecavüz:
          
        
        
          saldırma, sataşma.
        
        
          
            uhuvvet:
          
        
        
          kardeşlik.
        
        
          
            vatan:
          
        
        
          bir kimsenin doğup bü-
        
        
          yüdüğü yer, üzerinde yaşanı-
        
        
          lan ülke, yurt.
        
        
          
            vatanperver:
          
        
        
          yurtsever, vata-
        
        
          nına düşkün, vatanını seven
        
        
          kimse.
        
        
          
            vesile:
          
        
        
          bahane, sebep
        
        
          
            i
          
        
        
          
            Manî ve
          
        
        
          
            G
          
        
        
          
            üzel
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            ektuplaR
          
        
        
          
            | 404 | AsA-yı MûsA