ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber,
        
        
          başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve
        
        
          âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pek çok
        
        
          zîhayatın celâldarâne meskenleridir.
        
        
          
            İkinci Nükte:
          
        
        
          Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı,
        
        
          hadsiz rahmete ve hakikî adalete ve israfsız mizanlı hik-
        
        
          mete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet,
        
        
          onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin masumların hu-
        
        
          kukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak ve yüz maz-
        
        
          lum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet
        
        
          içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zalimi affetmek
        
        
          ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete
        
        
          mukabil yüzer bîçarelere yüzer merhametsizliktir. Aynen
        
        
          öyle de, cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mut-
        
        
          lak, küfrüyle hem esma-i İlâhiyenin hukukuna inkâr ile
        
        
          tecavüz, hem o esmaya şahadet eden mevcudatın şaha-
        
        
          detlerini tekzip ile hukuklarına tecavüz; ve mahlûkatın o
        
        
          esmaya karşı tesbihkârâne yüksek vazifelerini inkâr et-
        
        
          mekle hukuklarına tecavüz; ve kâinatın gaye-i hilkati ve
        
        
          bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezahür-i rububiyet-i İlâ-
        
        
          hiyeye karşı ubudiyetlerle mukabelelerini ve âyine-
        
        
          darlıklarını tekzip ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği
        
        
          haysiyetiyle, öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki, affa
        
        
          kabiliyeti kalmaz.
        
        
          
            (1)
          
        
        
          /
        
        
          ¬p
        
        
          H n
        
        
          ?n
        
        
          ôr
        
        
          °ûo
        
        
          j r
        
        
          ¿n
        
        
          G o
        
        
          ôp
        
        
          Ør
        
        
          ¨n
        
        
          j n
        
        
          ’ %G s
        
        
          ¿
        
        
          p
        
        
          G
        
        
          ayetinin teh-
        
        
          didine müstahak olur. onu cehenneme atmamak bir
        
        
          yersiz merhamete mukabil, hukuklarına taarruz edilen
        
        
          hadsiz davacılara hadsiz merhametsizlikler olur. İşte o
        
        
          sekiZinCi mesele
        
        
          
            | 80 |
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            adalet:
          
        
        
          her hak sahibine hakkının
        
        
          tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
        
        
          niyet, âdillik.
        
        
          
            âlem-i beka:
          
        
        
          sonsuzluk âlemi, ahi-
        
        
          ret.
        
        
          
            âyinedarlık:
          
        
        
          aynalık yapma, gös-
        
        
          terme.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          günahlara karşı kabirde ve
        
        
          ahirette çekilecek ceza.
        
        
          
            azîm:
          
        
        
          büyük, yüce, ulu.
        
        
          
            beka:
          
        
        
          bakîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
        
        
          
            bîçare:
          
        
        
          çaresiz, zavallı.
        
        
          
            celâldarane:
          
        
        
          celalli bir şekilde,
        
        
          haşmetlice, büyüklük sahibine ya-
        
        
          kışır.
        
        
          
            cinayet:
          
        
        
          cana kıyma, katl veya bu
        
        
          derecede ağır bir suç.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          takip edilen fikir, iddia.
        
        
          
            esma:
          
        
        
          adlar, isimler.
        
        
          
            esma-i İlâhiye:
          
        
        
          Allah’ın isimleri.
        
        
          
            gaye-i hilkat:
          
        
        
          yaratılış gayesi,
        
        
          maksadı.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            haysiyet:
          
        
        
          itibar.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli sebep.
        
        
          
            hukuk:
          
        
        
          haklar.
        
        
          
            inkâr:
          
        
        
          reddetme, inanmama, ka-
        
        
          bul ve tasdik etmeme.
        
        
          
            israf:
          
        
        
          gereksiz yere harcama, ihti-
        
        
          yaçtan fazlasını harcama, savur-
        
        
          ganlık.
        
        
          
            kabiliyet:
          
        
        
          istidat, yetenek.
        
        
          
            kâfir-i mutlak:
          
        
        
          tam ve kesin kü-
        
        
          fürde, inkârda olan.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          yaratılmış olan şeylerin ta-
        
        
          mamı, bütün âlemler, varlıklar.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          Allah’ın varlığına, birliğine
        
        
          inanmama, müşriklik, imansızlık.
        
        
          
            mahlûkat:
          
        
        
          Allah tarafından yaratı-
        
        
          lanlar.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, kabahatsiz, gü-
        
        
          nahsız.
        
        
          
            mazlum:
          
        
        
          zulüm görmüş, haksızlı-
        
        
          ğa uğramış.
        
        
          
            mesken:
          
        
        
          oturulan, ikamet olunan
        
        
          yer.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          mevcutlar, var olan
        
        
          her şey, mahluklar.
        
        
          
            mizan:
          
        
        
          ölçü, ayar.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşılık verme, karşıla-
        
        
          ma.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            müstahak:
          
        
        
          hak eden, hak etmiş.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nükte:
          
        
        
          ince manalı, düşündü-
        
        
          rücü söz.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          şefkat etmek, merha-
        
        
          met etmek, esirgemek.
        
        
          
            sebeb-i vücut:
          
        
        
          varlık sebebi,
        
        
          bir şeyin var olma nedeni.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          şahit olma, şahitlik,
        
        
          tanıklık.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          bir şeyin ve kimsenin
        
        
          üzerine şiddetle saldırma.
        
        
          
            tecavüz:
          
        
        
          saldırma, sataşma,
        
        
          başkasının hakkına dokunma.
        
        
          
            tehdit:
          
        
        
          korkutma, gözdağı
        
        
          verme.
        
        
          
            tekzîp:
          
        
        
          yalanlama, yalan oldu-
        
        
          ğunu söyleme.
        
        
          
            tesbihkârâne:
          
        
        
          tesbih edene
        
        
          yakışır şekilde, Cenab-ı Hakkı
        
        
          yücelterek.
        
        
          
            tezahür-i rububiyet-i İlâhiye:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın terbiye, tedbir
        
        
          ve idare ediciliğinin ortaya çık-
        
        
          ması, görünmesi.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            zalim:
          
        
        
          zulmeden, acımasız ve
        
        
          haksız davranan.
        
        
          
            zebani:
          
        
        
          cehennemlikleri ce-
        
        
          henneme atmakla vazifeli me-
        
        
          lekler.
        
        
          
            zıddiyet:
          
        
        
          birbirine muhalif, zıt
        
        
          olma hali.
        
        
          
            zîhayat:
          
        
        
          hayat sahibi.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık
        
        
          
            1.
          
        
        
          Muhakkak ki, Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. (Nisâ Suresi: 48, 116.)