Emirdağ Lâhikası - page 200

ehemmiyetli mevkie muvafık vaziyete muvaffak oluyor-
lar mı? kederleri yok mu?
Hem, hapishanede hakikaten merdane ve fedakârâne
istirahatime çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar be-
ni minnettar eden taşköprülü sadık ve Hilmi ve İhsan
ne hâldedirler? Ve o civarda, hususan İnebolu’daki kar-
deşlerimi unutamıyorum; beni merak etmesinler. risale-i
nur’un bazı ara sıra bazı yerlerde tevakkufuna mukabil,
pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütu-
hatı var. telâş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat,
metanet ve yazıda devam etsinler.
Umuma binler selâm ve dua ediyoruz.
ì®í
Œ
68
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
E
VVELâ
:
sizleri, birinci vazife-i nuriyeyi,
Asa-yıMû-
sa’
ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve Isparta’nızı, diya-
nette ve adab-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u
canımızla tahsin ve tebrik ediyoruz.
s
aNiYEN
:
denizli’nin Hüsrev’i Hasan Feyzi’nin risale-i
nur hakkında ve risale-i nur’un aslı ve esası ve madeni
olan hakikat-i kur’âniye ve sırr-ı iman ve nur-i Ahmedî
tarifinde yazdığı manzum fıkrası, içinde tam bir samimi-
yet ve metîn bir kanaat-i imaniye bulunduğundan; hem
her şeyi çabuk kabul etmeyen ve delilsiz teslim olmayan
adab-ı islâmiye:
İslâmî edepler,
İslâmî terbiye.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
civar:
çevre, yöre, etraf.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
diyanet:
dinî emirlere riayet, din-
darlık.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
evvelâ:
öncelikle.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
lıkla.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hakikat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati, Kur’ân’ın ifade ettiği gerçek.
hâl:
durum, vaziyet.
hizmet:
görev, vazife.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kanaat-i imaniye:
imanî mesele-
lerde tam ikna olma, imanın ver-
| 200 | Emirdağ Lâhikası – ı
miş olduğu kanaat.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
maden:
öz, cevher.
manzum:
vezinli, kafiyeli söz,
nazım olarak yazılmış eser.
merak:
endişe.
merdane:
mertçesine.
metanet:
metîn olma, daya-
nıklılık; gayret.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
mevki:
yer, makam.
minnettar:
bir iyiliğe karşı
minnet duyan.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muvafık:
uygun, münasip.
nur-i ahmedî:
Hz. Muham-
med’in (asm) nuru, ışığı.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
samimiyet:
samimîlik, içten-
lik.
saniyen:
ikinci olarak.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sırr-ı iman:
iman sırrı, iman
hakikati.
tahsin:
aferin deme, alkış-
lama.
tarif:
etrafıyla anlatma, anla-
tılma, etrafıyla bildirme, bildi-
rilme.
tarz:
biçim, şekil.
tevakkuf:
duraklama, durma.
umum:
bütün, herkes.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur
vazifesi, hizmeti.
vaziyet:
durum.
1...,190,191,192,193,194,195,196,197,198,199 201,202,203,204,205,206,207,208,209,210,...1032
Powered by FlippingBook