Emirdağ Lâhikası - page 363

Haricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında,
dâhilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa,
hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer.
Bunun için, daire-i İslâmiyede eskiden beri tarafgirâne
birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslâm o
dâhilî düşmanlıkları muvakkaten unutmak maslahat-ı İs-
lâmiye muktezasıdır.
ì®í
Œ
154
œ
Aziz,Sıddık,BahtiyarKardeşimSüleymanRüştü!
seni ve kardeşin kahraman Burhan’ı ve senin iki mü-
barek, masum evlâdını ve senin hane halkını, risale-i
nur namına ve umum şakirtler hesabına ruhucanımızla
sizi tebrik ediyoruz. Böyle kudsî ve daimî sevap kazandı-
racak uhrevî bir hizmete muvaffakıyetinizi, Isparta ve bu
memleket istikbalde alkışlayacaktır. size çok hayırlı
duaları kazandıracak. İnşaallah,
Zülfikar
gibi daha çok
emsaline muvaffak olursunuz. Bu acip şerait içinde bu
fevkalâde muvaffakıyet, hem
Zülfikar
’ın, hem sadâ-
katinizin bir kerametidir. Çok mübarek olan senin rüyan
–ki, emr-i İlâhî ile kur’ân’ı Hazret-i peygamberimiz Aley-
hissalâtü Vesselâma vermek Hazret-i Cebrail’in vazife-
sinin bir cilvesidir– işarettir ki, bu hizmetiniz hem rıza-i
İlâhiyeye, hem rıza-i peygamberîye (
AsM
) muvafıktır.
Mu’cizat-ı kur’âniyeyi, Mu’cizat-ı Ahmediye vasıtasıyla
Emirdağ Lâhikası – ı | 363 |
terdiği mu’cizeler.
mu’cizat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
mu’cizeleri.
mukabil:
karşılık.
mukteza:
iktiza etme, gerekme.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muvaffakıyet:
başarma, başarılı
olma.
muvafık:
uygun, münasip.
muvakkaten:
geçici olarak.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nam:
yerine, vekillik.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerait:
şartlar.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına, bir
tarafı destekleyerek.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
umum:
bütün.
vasıta:
alet, araç.
vazife:
yapılması bir kimseye ıs-
marlanan iş.
vaziyet:
durum.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aleyhissalâtü Vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mes’ut
, mutlu.
cilve:
tecelli, iyi şekilde ortaya
çıkma.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile
ilgili.
daimî:
sürekli, devamlı.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
emr-i ilâhî:
İlahî iş; Allah’ın
emri.
emsal:
eşler, benzerler.
evlât:
çocuklar.
fevkalâde:
olağanüstü.
hane:
ev, mesken, beyt, ika-
met edilen yer.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili.
hazret-i Cebrail:
Dört büyük
melekten biri olup; vahiy ge-
tirmekle görevli olan melek-
tir.
hücum:
saldırma.
hükmüne:
yerine, değerine.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istikbal:
gelecek.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maslahat-ı islâmiye:
İslâmi-
yet’le ilgili husus, iş.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm) gös-
1...,353,354,355,356,357,358,359,360,361,362 364,365,366,367,368,369,370,371,372,373,...1032
Powered by FlippingBook