Emirdağ Lâhikası - page 39

Œ
2
œ
MühimBirSualeHakikatliBirCevaptır
Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki:
“Mustafa kemal sana üç yüz lira maaş verip kürdistan’a
ve vilâyat-ı şarkiyeye Şeyh sünusî yerine vaiz-i umumî
yapmak teklifini neden kabul etmedin? eğer kabul etsey-
din, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını
kurtarmaya sebep olurdun” dediler.
Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer, otuzar se-
nelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma
bedel, yüz binler vatandaşa, her birisine milyonlar sene
uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan risale-i nur, o
zayiatın yerine binler derece iş görmüş. eğer o teklifi
ben kabul etseydim, hiçbir şeye alet olamayan ve tâbi ol-
mayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan risale-i nur meydana gel-
mezdi. Hatta ben, hapiste muhterem kardeşlerime de-
miştim: eğer Ankara’ya gönderilen risale-i nur’un şid-
detli tokatları için beni idama mahkûm eden zatlar,
risale-i nur’la imanlarını kurtarıp idam-ı ebedîden necat
bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla he-
lâl ederim.
Beraatimizden sonra denizli’de beni tarassutla taciz
edenlere ve büyük amirlerine ve polis müdürüyle mü-
fettişlere dedim: risale-i nur’un kabil-i inkâr olmayan bir
kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer
risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir
Emirdağ Lâhikası – ı | 39 |
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sırr-ı ihlâs:
samimiyetin, doğrulu-
ğun sırrı.
sual:
soru.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
taciz:
rahatsız etme, huzursuz
kılma, sıkma.
tarassut:
gözetme, göz altında
tutma.
teklif:
yapılması, kabulü veya in-
celenmesi için sunma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vaiz-i umumî:
umumî vaiz, genel
vaiz.
vesile:
aracı, vasıta.
vilayat-ı şarkiye:
şark vilayetleri,
doğu illeri.
zat:
kişi, şahıs.
zayiat:
kayıplar, yitikler.
amir:
emreden, emir sahibi.
bedel:
karşılık.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
helâl:
bağışlama, alacağından
vaz geçme.
idam:
ölüm.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere yok oluş, ahiret inancı
olmadığı için ölümü ebedî
yokluğa gitmek olarak görme.
ihtilâl:
isyan, ayaklanma, baş
kaldırma.
iman:
inanç, itikat.
kabil-i inkâr:
inkârı mümkün,
inkâr edilebilir.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
kürdistan:
Osmanlı devleti za-
manında bir coğrafî bölge adı.
mahkûm:
kendine hükmolu-
nan, hükümlü.
mazlumiyet:
mazlumluk, zu-
lüm görmüşlük.
müfettiş:
teftişçi; bir işin dü-
zenli, kanun ve kaidelere uy-
gun olarak yürütülüp yürütül-
mediğini incelemekle vazifeli
memur.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
necat:
kurtuluş, kurtulma.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
1...,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38 40,41,42,43,44,45,46,47,48,49,...1032
Powered by FlippingBook