Emirdağ Lâhikası - page 46

alâkadarım. Yoksa benim ne hanem var, ne evlâdım.”
(sahife: 59.)
4.
Yirmi Birinci lem’ada kardeşlerine verdiği öğütler-
den birinci düstur: “Amelinizde rıza-i İlâhî olacak, maddî
menfaat fikri olmayacak.” Bu yazılarda, “Ben, sofî deği-
lim”, “Mesleğimiz tarikat değildir” (sahife: 8.), “Hubb-i
cah ve nazarı kendine celp etmek, ruhî bir marazdır. Bu-
na gizli bir şirk denir”, “eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı,
makam bir olurdu; o makama çok namzetler olurdu.
Mesleğimiz uhuvvettir; kardeş kardeşe peder olamaz,
mürşit vaziyetini takınamaz…”
ì®í
Œ
5
œ
dENiZLi mahkEmEsiNiN
iTTiFakLa VErdi/i karar sUrETidir
Şahitler ifadelerinde, maznunlara atıf ve isnat olunan
suçu işledikleri hakkında adem-i malûmat beyan etmiş-
ler, bilhassa Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden emin
Büke’nin riyaseti altında ehl-i vukuf intihap olunan An-
kara diyanet İşleri Müşavere heyeti azasından ders-i âm
ve profesör Yusuf ziya Yörükhan ve Ankara dil-tarih
Fakültesi Şarkiyat enstitüsü Müdürü necati lügal ve
türk tarih kurumu ve türk-İslâm kitapları derleme
Heyeti azasından Yusuf Aykut tarafından tanzim kılınan
evrak arasında mevcut raporlarında: “said nursî’nin
yegân yegân tetkik olunan risale ve kitaplarında halkı,
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
amel:
fiil, iş, emek.
atıf:
bağlamak, yüklemek.
aza:
üye.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilhassa:
özellikle.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
ders-i âmm:
herkese ders ver-
meye yetkili âlim.
düstur:
kanun, kural, esas.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar.
evlât:
çocuklar.
evrak:
arşiv.
hane:
ev, mesken.
heyet:
kurul, komite.
hubb-i câh:
makam sevgisi, rütbe
ve mevki sevgisi ve bunlara karşı
gösterilen aşırı hırs.
intihap:
seçme.
isnat:
dayandırma.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
maddî:
madde ile alâkalı.
makam:
manevî mevki.
maraz:
hastalık.
maznun:
zan altında bulunan,
kendisinden şüphe edilen.
menfaat:
fayda.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
| 46 | Emirdağ Lâhikası – ı
namzet:
aday.
nazar:
dikkat.
öğüt:
bir kimseye yapması
veya yapmaması gereken
şeyler için söylenen söz, nasi-
hat, vaaz.
peder:
baba.
profesör:
üniversitede ders
veren hoca, doçentten yüksek
öğretim üyesi.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
riyaset:
reislik, başkanlık.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
şarkiyat:
doğu ülkelerinin ve
milletlerinin din, dil, tarih, kül-
tür, sanat ve edebiyatlarıyla
uğraşan ilim dallarının genel
adı, doğu bilimi, oryantalizm.
şeyh:
tarikat dersi veren ma-
nevî lider, mürşit.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
sofî:
tasavvuf felsefesine tâbi
olan, tasavvuf erbabı, muta-
savvıf.
suret:
nüsha, kopya.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
uhuvvet:
kardeşlik, din kar-
deşliği.
vaziyet.
yegân yegân:
ayrı ayrı, birer
birer, tek tek.
yegân:
birler, tekler.
1...,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45 47,48,49,50,51,52,53,54,55,56,...1032
Powered by FlippingBook