Emirdağ Lâhikası - page 520

unutuyordum. Hususan oradaki eski tahribatı tamirata
başlayan hakikî vatanperverler olan demokrat namında
hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, nur ve nurcu-
ları takdir etmelerine çok minnettarım. onların muvaf-
fakıyetine çok dua ediyorum. İnşaallah, o Ahrarlar istib-
dad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile
olacaklar.
Sa l i sen:
Bayramdan bir miktar sonraya kadar bura-
da kalmaklığımın bir sebebe binaen lüzumu var. Bir iki ay
sonra Medresetüzzehra erkânlarının kararıyla ve İstanbul
ve Ankara üniversitelerindeki genç said’lerin de muvâfa-
katıyla nereyi benim için münasip görürseniz orayı kabul
edeceğim. Madem hakiki vârislerim sizlersiniz ve şahsım-
dan bin derece ziyade dünyada vazifemi de görüyorsu-
nuz; bu hayat-ı fânîdeki son menzili sizin reyinize bırakı-
yorum.
Râ b i an :
Hem tebriklerini, hem şiddetli alâkalarını
gösteren Ahmed nazif ve Ahmed Feyzi ve Halil İbrahim
ve Hasan Atıf ve Bucak’ta ve eflâni ve İstanbul’daki nur-
cuların mektuplarına benim bedelime sizler cevap verir-
seniz, sizleri tevkil ediyorum.
ì®í
Œ
2 3 6
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Evvelâ:
Hadis-i şerifin sırrıyla ramazan-ı flerifin nısf-ı
ahirinde, hususan aşr-ı ahirde, hususan tek gecelerde,
ahrar:
Osmanlının son dönemle-
rindeki meşrutiyetçi ve hürriyetçi
grup; Hürriyetçiler.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
aşr-ı ahir:
ayın son on günü.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedel:
yerine, adına, namına.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
evvelâ:
öncelikle.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikî:
gerçek.
hamiyet:
gayret.
hayat-ı fânîye:
fânî hayat; sonu
olan dünya hayatı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hürriyet-i şer’iye:
şeriatın tarif et-
tiği hürriyet.
hürriyetperver:
hürriyet sever.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tanımayan tam baskı,
| 520 | Emirdağ Lâhikası – ıı
tam diktatörlük.
madem:
değil mi ki.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
menzil:
yer, konak.
minnettar:
bir iyiliğe karşı
minnet duyan.
muvafakat:
müsaade etme,
kabul etme.
muvaffakıyet:
başarı.
münasip:
uygun.
nam:
ad, isim.
nısf-ı ahir:
son yarı.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rabian:
dördüncü olarak.
ramazan-ı Şerif:
mübarek,
şerefli Ramazan ayı.
rey:
oy.
salisen:
üçüncü olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
tamirat:
onarım.
tevkil:
vekil etme, edilme.
vâris:
mirasçı.
vatanperver:
yurtsever, vata-
nına düşkün, vatanını seven
kimse.
vazife:
görev.
vesile:
bahane, sebep.
ziyade:
çok, fazla.
1...,510,511,512,513,514,515,516,517,518,519 521,522,523,524,525,526,527,528,529,530,...1032
Powered by FlippingBook