Emirdağ Lâhikası - page 531

Œ
2 4 2
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Muazzam ve harika risale-i nur külliyatından iki bü-
yük mecmuanın imha edileceği hakkında dehşetli bir ha-
ber işittik. gayet hak ve hakikatli ve feylesofları ilzam
eden o mecmualar, risale-i nur’un diğer eczalarıyla be-
raber denizli ve Ankara mahkemelerinde beraat verilip
kaziye-i muhkeme hâline gelerek iâde edildiği ve iki defa
temyiz Mahkemesi beraat ettirdiği hâlde ve Mısır, Şam,
Halep, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere gibi
âlem-i İslâm’ın mühim merkezlerinde fevkalâde bir takdir
ve tahsine mazhar olan ve makbuliyetine hürmeten Haz-
ret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın kabr-i şerifi ve
Hacerü’l-esved üzerine konulan bu eserler hakkındaki bu
müthiş muamele, Halk partisinin yaptığı diğer azîm cü-
rümleri gibi tarihte emsali görülmemiş bir cinayettir.
Biz nur talebeleri, o cebbar gaddarlardan hakkımızı
kolayca alabilirdik. Fakat İslâmiyetin asırlardır bayraktar-
lığını yapan kahraman türk milletinin masum çoluk ço-
cuk ve ihtiyarlarına karşı risale-i nur’un bizlerde husule
getirdiği kuvvetli şefkat itibarıyla ve kur’ân-ı Hakîm’in
bizleri maddî mücadeleden men edip elimizde topuz
yerinde nur olması haysiyetiyle ve bütün kuvvetimizle
mesleğimizin icabı olan asayişi temin etmek esasıyla, o
zalimlere maddeten mukabele edemedik. Yoksa, Allah
Emirdağ Lâhikası – ıı | 531 |
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hacerü’l-Esved:
Kâbe’de bulunan
meşhur siyah taş.
hakikat:
gerçek, doğru.
harika:
olağanüstü.
haysiyet:
itibar.
husûl:
olma, meydana gelme.
hürmeten:
hürmet olsun diye;
hürmet, saygı ve ikram maksa-
dıyla.
iade:
geri verme.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme.
imha:
ortadan kaldırma, mah-
vetme.
kabr-i şerif:
şerefli kabir, şerefli
mezar.
kaziye-i muhkeme:
tam, sağlam
hüküm; temyizin tasdikinden geç-
miş, değişmez hâle gelmiş mah-
keme kararı.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
külliyat:
bir yazarın basılmış eser-
lerinin tamamı.
maddeten:
maddî olarak.
maddî:
madde ile alâkalı.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
masum:
saf, temiz.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mecmua:
kitap, eser.
medine-i münevvere:
Nurlu Me-
dine şehri.
mekke-i mükerreme:
keremli,
aziz, mukaddes Mekke şehri.
men:
yasak etme, engelleme.
muamele:
işlem.
muazzam:
çok fazla, büyük.
mukabele:
karşılık.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
Nur:
Risale-i Nur.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
tahsin:
hayran olma.
takdir:
beğenme.
temin:
sağlama.
temyiz:
bir davanın kararının bir
üst mahkeme tarafından tekrar
incelenmesi.
zalim:
merhametsiz, gaddar.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aleyhissalâtü Vesselâm:
Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
azîm:
büyük.
bayraktar:
bayrak taşıyan,
alemdar.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
cebbar:
zorba.
cinayet:
bu derecede ağır suç.
cürüm:
kabahat, kusur, hata,
günah, kanun hilâfına hareket.
defa:
kere, kez, yol.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
emsal:
benzerler.
fevkalâde:
olağanüstü.
filozof:
felsefe ile uğraşan, fi-
lozof.
gaddar:
çok fazla zulüm ve
haksızlık eden.
gayet:
son derece.
1...,521,522,523,524,525,526,527,528,529,530 532,533,534,535,536,537,538,539,540,541,...1032
Powered by FlippingBook