Emirdağ Lâhikası - page 561

Œ
2 6 1
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
Mübarekler köyünden Ali ile Hacı süleyman
ve dinar tarafından Abdurrahman ve Himmet ve daha
evvel gelen ehemmiyetli bir nurcu hemşehrisi yanıma
geldiler. Cenab-ı Hakka çok şükürler ediyorum ki, Mü-
barekler köyünde (kuleönü) eskisi gibi nurlara şiddetli
alâkalarını muhafaza ediyorlar. Ve onların sadakat ve ih-
lâslarının bir kerametidir ki, kendime mahsus on mec-
mua kitaplarımı lüzumuna binaen Ankara’ya gönderdi-
ğim ve çok ehemmiyetli ve uzak yerlerden benden kitap-
ları istedikleri aynı zamanda kuleönü mübarekleri kendi-
lerine mahsus nur mecmualarını gönderdiğim miktarın
aynı olarak Medresetüzzehra’nın bir hediyesi olarak ba-
na getirdiler. Hususan birinci Abdurrahman olan Büyük
Mustafa’nın kendi el yazısı olan bütün
Mektubat
ve lâ-
hikayı içinde buldum. Cenab-ı Hak o kitapların harfleri
adedince her birisine mukabil bin rahmet ihsan etsin.
Âmin.
Sani yen:
on bir ay Hüsrev’in istirahatine fevkalâde
halisâne hapiste hizmet eden ve müdafaatında gayet
güzel mukabele eden nurun küçük kahramanlarından
Mustafa, dünkü gün benim yanıma geldi, dedi: “Ben,
ağabeyim Hüsrev’in yanına ziyaretine gideceğim.” de-
dim: gerçi hem senin, hem onun hakkınızdır bu ziyaret.
Fakat bugün dört talebe geldiler, Isparta’ya gittiler; o
cihette ihtiyaç kalmadı. sen de risale-i nur hesabına
Emirdağ Lâhikası – ıı | 561 |
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karşılık.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
çok saygı değer, hür-
mete lâyık, muhterem.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
talebe:
öğrenci.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
binaen:
den dolayı, -den
ötürü, -için, -dayanarak, yapı-
larak, bu sebepten.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
yön.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
fevkalâde:
alışılmıştan farklı,
olağanüstü, normalin üstünde.
gayet:
son derece.
gerçi:
her ne kadar.
halisâne:
temiz kalplilikle, sa-
mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
zasını gözeterek.
hemşehri:
aynı şehirli, aynı
memleketli.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
mahsus:
has, özgü.
mecmua:
yayın, dergi, kitap.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
1...,551,552,553,554,555,556,557,558,559,560 562,563,564,565,566,567,568,569,570,571,...1032
Powered by FlippingBook