Emirdağ Lâhikası - page 565

hakikat-i kur’âniyeye dair verdikleri haberlerini zamanın
tasdik etmelerini ve en geniş bir dairede o manevî envarı
kur’âniyeye, beşer ihtiyacını hissetmesini tebrik ediyoruz.
(1)
»p
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
ì®í
Œ
2 6 4
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l â :
seyyid salih’in Halep ve havalisindeki çok
ehemmiyetli İhvan-ı Müslimîn Cemiyeti için sizden istedi-
ği nur mecmualarından, kendime mahsus mecmualardan
on tanesini ona gönderdim ki onlara versin.
San i yen :
denizli, hem denizli’deki nur kardeşleri-
mizle ziyade alâkadarım. Merhum Hasan Feyzi’nin arka-
daşları ne vaziyette olduklarını ve Yâkup Cemal eski kar-
deşimiz ne hâlde ve nerede olduğunu merak ederken, ay-
nı vakitte Yâkup Cemal’in denizli nurcuları namına gü-
zel bayram tebriki beni çok sevindirdi. Mütehassirâne ve
müştâkane hayalen beni denizli’de gezdirdi, “Maşaallah,
barekâllah” dedim.
Sa l i sen:
nurcuları yirmi seneden beri tâzip eden ve
hapislere sokan bedbahtlardan bazıları, her günde bir ay
bize verdikleri sıkıntılar kadar manevî azap çekiyorlar.
Biz o zalimleri cehenneme havale edip sabrederdik.
Fakat hizmet-i imaniye kudsiyeti, o bedbahtlara dünyada
Emirdağ Lâhikası – ıı | 565 |
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
maşaallah:
Allah’ın istediği gibi,
Allah’ın istediği olur anlamında
hayret ve memnunluk ifade eden
bir ibare.
mecmua:
yayın, dergi, kitap.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
müştakane:
iştiyakla, arzu ile, çok
isteyerek, can atarak, şevkle, se-
vercesine.
mütehassirâne:
özleyerek, hasret
çekerek.
nam:
ad, yerine.
sabır:
başa gelen üzücü olaylara,
belâ ve afetlere veya bir haksızlığa
katlanma, tahammül göstererek
Allah’a tevekkül edip sıkıntılara
göğüs germe.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
seyyid:
Hz. Muhammed’in (asm)
torunu Hz. Hasan’ın soyundan
olan kimse; Hz. Muhammed’in te-
miz soyundan gelen kimse.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tazip:
azap çektirme, eziyet etme,
sıkıntı verme.
tebrik:
kutlama. uğurlu, hayırlı,
mübarek olmasını dileme.
vaziyet:
durum.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
ziyade:
çok, fazla.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
beşer:
insan, insanlık.
dair:
alakalı, ilgili.
daire:
alan, özel alan.
ehemmiyetli:
önemli.
evvelâ:
öncelikle.
hakikat-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
hakikati, Kur’ân’ın ifade ettiği
gerçek.
havale:
bir şeyi başka bir yere
veya zamana bırakma.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
ihvan-ı müslimîn:
merkezi Mı-
sır’da bulunan İslam’a hizmeti
gaye edinen ‘Müslüman Kar-
deşler’ adındaki bir topluluk.
intibah:
uyanış.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik, azizlik.
mahsus:
has, özgü.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
1...,555,556,557,558,559,560,561,562,563,564 566,567,568,569,570,571,572,573,574,575,...1032
Powered by FlippingBook