Emirdağ Lâhikası - page 592

Œ
2 8 0
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev ve l â :
Bütün ruhucanımızla receb-i flerifinizi ve Şu-
hur-i selâsenizi tebrik edip Cenab-ı erhamürrahimînden
niyaz ediyoruz ki, hakkınızda ve hakkımızda seksen sene
bir manevî ömr-i bâkî kazandırmaya bu üç mübarek ayı
vesile eylesin. Âmin.
Sani yen:
otuz kırk gündür hakikî ehl-i imana bir ne-
vi hücum içinde üç dindar vekilin İslâmiyet şeairini bir de-
rece tamir etmeye meydan vermemek için bir sarsıntı ve-
rildi. Hizmet-i imaniye içinde en büyük kuvveti nurcular-
da buldular. Bahanelerle onlara fütur vermek, şevklerini
kırmak için çok desiseler yapıldı. tarsus, İstanbul gibi,
emirdağında da acip desiselerle beni hiddete getirip bir
gaile çıkarmak istediler. Hâlbuki, Cenab-ı Hakkın rahme-
tiyle bana fevkalâde bir sabır ve tahammül verildi. onla-
rın da plânı zirüzeber oldu. Hatta Afyon’da ve burada üç
büyük memurun belki azl olmak ihtimali var. Ve üç vekil
de lehimde bulunmuşlar. demek, inayet-i İlâhiye daima
bizi himaye ediyor, elhamdü lillâh. Bu gibi şeyleri merak
etmeyiniz. Yalnız ihtiyat her vakit iyidir.
Sa l i sen:
risale-i nur’un manevî avukatı ve bir kah-
ramanı Ahmed Feyzi, İzmir’deki nurun teksiri ve inti-
bahkârâne İzmir vaziyeti ile Ahmed Feyzi alâkadar
olmuş, teksirdeki tashihatı deruhte etmiş. Mehmed Yay-
la ve Abdurrahman gibi ve yardım eden kardeşler gibi
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
azil:
birisini işinden veya maka-
mından ayırma, işinden çıkarma,
yol verme.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet
ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
lerinin en merhametlisi olan, şeref
ve azamet sahibi olan yüce Allah
(c.c.).
deruhte:
üstüne alma, yüklenme,
kendini vazifeli bilme.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
elhamdülillâh:
Allah’a şükür.
evvelâ:
öncelikle.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
gaile:
uğraştırıcı ve sıkıntılı iş.
hakikî:
gerçek, dostluğu içten ve
gönülden olan.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
himaye:
koruma, muhafaza etme.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
ihtimal:
olabilirlik.
ihtiyat:
geleceği düşünerek ted-
birli hareket etme.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yardımı.
intibah:
duyguların harekete geç-
mesi.
leh:
fayda, taraf.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
merak:
endişe.
mübarek:
feyizli, bereketli.
| 592 | Emirdağ Lâhikası – ıı
nevi:
çeşit.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
ömr-i bâkî:
daimî, kalıcı ha-
yat.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
receb-i Şerif:
Kamerî ayların
yedincisi ve mübarek kutsal
aylardan üç ayların birincisi,
Recep ayı.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şeair:
dinin alâmetleri, işaret-
leri.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
şuhur-i selâse:
Üç Aylar; Re-
cep, Şaban ve Ramazan.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sabır gösterme.
tamir:
onarma, düzeltme.
tashihat:
düzeltmeler, tashih-
ler.
teksir:
çoğaltma.
vaziyet:
durum.
vekil:
milletvekili.
vesile:
yol, vasıta, sebep.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmadağın.
1...,582,583,584,585,586,587,588,589,590,591 593,594,595,596,597,598,599,600,601,602,...1032
Powered by FlippingBook