Emirdağ Lâhikası - page 598

Œ
2 8 4
œ
Aziz,Sıddık,MütefekkirKardeşlerim!
Ev ve l â :
Çok emarelerle kat’î kanaatim gelmiş ki, gizli
dinsizler, resmî bazı memurları aldatıp nurun mahrem
büyük risaleleri içinde yalnız
Rehber’
i musırrâne medar-ı
itham tutmaları ve bir buçuk seneden beri bana sıkıntı
vermelerinin sebebi,
Rehber’
deki “Hüve nüktesi” olduğu-
nu kat’iyen bildim. Çünkü bu “Hüve”nin keşfettiği sırr-ı
tevhid pek kat’î ve bedihî bir surette küfr-i mutlakı kırı-
yor. Hatta bir kısmında hiçbir vesvese ve şüphe bırakmı-
yor. gizli dinsizler buna karşı çare bulamadıklarından, in-
tişarına resmî yasakla sed çekmek için çalıştılar. Bu Hü-
ve nüktesinin bir gün evvel Medresetüzzehra’nın erkân-
larına bir ders nev’inden söylediğim çok noktalarından
yalnız üç noktasını sizlere beyan ediyorum.
B
iriNCi
N
OkTa
:
Hava unsurunun yüksek ve ehemmiyetli
bir vazifesi,
(1)
o
Ö u
«`s
£dG o
ºp
?n
µr
dG o
ó n
©°r
ü n
j p
¬r
« n
dp
G
ayetinin sırrıyla, gü-
zel ve manidar ve imanî ve hakikatli kelimelerin, kalem-i
kaderin istinsahıyla ve izn-i İlâhî ile intişar etmesiyle, bü-
tün küre-i havadaki melâike ve ruhanîlere işittirmek ve
Arş-ı Azam tarafına sevk etmek için kudret-i İlâhî kalemi-
nin mütebeddil bir sayfası olmaktır.
Madem havanın kudsî vazifesinin, hikmet-i hilkatinin
en mühimmi budur. Ve ruy-i zemini radyolar vasıtasıyla
bir tek menzil hükmüne getirip nev-i beşere pek büyük
arş-ı azam:
en büyük arş, Allah’ın
katı, Cenab-ı Hakkın kudret ve sal-
tanatının en büyük dairesi.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç ola-
mayacak derecede açık ve ortada
olan.
beyan:
anlatma, açıklama.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
erkân:
ileri gelenler.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hikmet-i hilkat:
yaratılış hikmeti.
hükmüne:
yerine, değerine.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
izn-i ilâhî:
Allah’ın izni.
kalem-i kader:
kader kalemi, Al-
lah’ın olacak hâdiseleri olmadan
önce bilip yazması, takdir etmesi.
kanaat:
inanç, inanış.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, mey-
dana çıkarma.
kudret-i ilâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fi-
iller, tasarruflar.
kudsî:
mukaddes, yüce.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
küre-i hava:
hava küresi, dünyayı
kaplayan hava tabakası, atmos-
fer.
madem:
değil mi ki.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
manidar:
nükteli, ince manalı.
medar-ı itham:
suç isnat etme
dayanağı, töhmet altında bırakma
vesilesi.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte okutul-
masını düşündüğü üniversite.
melâike:
melekler.
menzil:
yer, konak.
1.
Güzel sözler Ona yükselir. (Fâtır Suresi: 10.)
| 598 | Emirdağ Lâhikası – ıı
musırrâne:
ısrar ve inatla, ıs-
rarlı bir şekilde.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mütebeddil:
tebeddül eden,
değişen, başka hâle giren.
mütefekkir:
tefekkür eden,
düşünen, her şeyi hikmetince,
ibret almak ve kavramak
üzere düşünen, düşünür.
nevi:
tür, çeşit.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
resmî:
devlet adına olan.
resmî:
devlete mensup.
risale:
kitapçık, küçük eser.
ruhanî:
gözle görülmeyen,
cismi olmayan, elle tutulama-
yan varlıklar.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
set:
mani, perde, engel.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı tevhid:
Allah’ın birliğinin
sırrı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
vasıta:
aracı.
vazife:
görev.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
1...,588,589,590,591,592,593,594,595,596,597 599,600,601,602,603,604,605,606,607,608,...1032
Powered by FlippingBook