kabul ediyoruz. İki yüze yakın masumları, hanesinde
        
        
          kur’ân’ı ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u ders veren o mübarek zat, ay-
        
        
          nen Abdurrahman gibi, az bir zamanda uzun bir ömrün
        
        
          vazifesini çabuk görmüş; bitirmiş, gitmiş. kardeşimiz kâ-
        
        
          tip osman’ın onun hakkında yazdığı parlak fıkra, lâhika-
        
        
          ya girdi. Hakikaten o zat, o fıkraya lâyıktır. İnşaallah Is-
        
        
          parta’da o sistemde çoklar daha çıkacak, bu acıyı unut-
        
        
          turacak. Benim tarafımdan onun validesini ve çocukları-
        
        
          nı tâziye ediniz.
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un gayet ehemmiyetli bir şakirdi olan Hu-
        
        
          lûsi Beyin ehemmiyetli mektubunu gördüm. elhak, o
        
        
          kardeşimiz, birinciliğini daima muhafaza ediyor. Ben
        
        
          onu daima kalem elinde,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un işi başında bili-
        
        
          yorum.
        
        
          Hem, bütün muhaberelerimde birinci safta muhatap-
        
        
          tır. onun suallerine yazılan
        
        
          Mektubat
        
        
          risaleleri ve onun
        
        
          yazdığı samimi mektupları, onun yerinde pek  çok insan-
        
        
          ları
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          dairesine celb etmiş ve ediyor. o dediği
        
        
          gibi, bizden uzak değil; her gün, çok defa beraberiz. Mu-
        
        
          haberemiz hiç kesilmemiş. sizlerle konuştuğum vakit
        
        
          Hulûsî’yi içinde buluyorum. sabri, nasıl onun hesabıyla
        
        
          benimle konuşuyor; benim bedelime de onunla konuş-
        
        
          sun.
        
        
          Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.
        
        
          ì@í
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 353 |
          
        
        
          
            bedel:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            celp:
          
        
        
          çekme, çekiş, kendine
        
        
          çekmek.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            elhak:
          
        
        
          hakkın tâ kendisi, tam
        
        
          doğrusu; doğrusu ya.
        
        
          
            fıkra:
          
        
        
          kısım, fasıl, bölüm.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak,
        
        
          doğrusu, gerçekten.
        
        
          
            hane:
          
        
        
          ev.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’
        
        
          manasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            kâtip:
          
        
        
          yazıcı.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız,
        
        
          saf, temiz.
        
        
          
            muhabere:
          
        
        
          haberleşme.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            muhatap:
          
        
        
          kendisine hitap
        
        
          olunan, söz söylenilen kimse.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            saf:
          
        
        
          dizi, sıra.
        
        
          
            samimî:
          
        
        
          içten, candan, gönül-
        
        
          den.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, sela-
        
        
          met ve esenlik dileme.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            taziye:
          
        
        
          baş sağlığı dileme, ya-
        
        
          kını ölen kimseyi teselli etme.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            valide:
          
        
        
          ana, anne.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.