Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarikate mensup
        
        
          Müslümanlar, şimdi bu acip zamanda, imanı bulunan ve
        
        
          hatta fırak-ı dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak ve Al-
        
        
          lah’ı tanıyan ve ahireti tasdik eden Hristiyan bile olsa,
        
        
          onlarla medar-ı niza noktaları medar-ı münakaşa etme-
        
        
          meyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî
        
        
          hizmetimiz iktiza ediyor. Ve Risale-i Nur’un âlem-i İslâm-
        
        
          da intişarına karşı, hayat-ı içtimaiye ve siyasiye cihetinde
        
        
          mâniler çıkmamak için,
        
        
          risale-i nur Ş
        
        
          akirtleri musalâha-
        
        
          kârâne vaziyeti almaya mükelleftirler.
        
        
          Sakın hocaların cuma ve cemaatlerine ilişmeyiniz. İş-
        
        
          tirak etmeseniz de, iştirak edenleri tenkit etmeyiniz.
        
        
          ger-
        
        
          çi, İmam-ı rabbanî demiş ki: “Bid’a olan yerlere girme-
        
        
          yiniz.” Maksadı, sevabı olmaz demektir; yoksa, namaz
        
        
          battal olur değil. Çünkü selef-i salihînden bir kısmı, Ye-
        
        
          zit ve Velit gibi şahısların arkasında namaz kılmışlar.
        
        
          eğer mescide gidip gelmekte kebaire maruz kalırsa, hal-
        
        
          vethanesinde bulunması lâzımdır.
        
        
          Salisen
        
        
          : Hasan Atıf’ın mektubunda, cesur ve sebat-
        
        
          kâr zatlardan –ki, “efeler” tabir ediyor– bahis var. Biz o
        
        
          cesur, sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruhucanla kabul edi-
        
        
          yoruz. Fakat,
        
        
          Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesa-
        
        
          retlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve me-
        
        
          tanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmaya sarf
        
        
          edip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikat-
        
        
          perestlik sıddıkıyetindeki fedakârlık “elmas”ına çevirmek
        
        
          gerektir.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından sonra
        
        
          başlayıp ebediyen devam edecek
        
        
          olan ikinci hayat.
        
        
          
            âlem-i islâm:
          
        
        
          İslâm âlemi, İslâm
        
        
          dünyası.
        
        
          
            bahis:
          
        
        
          konu.
        
        
          
            battal:
          
        
        
          bâtıl, boş, hükümsüz.
        
        
          
            bid’a:
          
        
        
          dinin aslına uymayan adet
        
        
          ve uygulamalar.
        
        
          
            cemaat:
          
        
        
          bir imama uyup namaz
        
        
          kılan Müslümanlar topluluğu.
        
        
          
            cidden:
          
        
        
          ciddî olarak, gerçek ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            ehl-i diyanet:
          
        
        
          dindar kişiler.
        
        
          
            ehl-i tarikat:
          
        
        
          tarikat ehli, kalbini
        
        
          dünyanın fani işlerinden ayırıp,
        
        
          Allah sevgisi ile bağlayan kimse-
        
        
          ler.
        
        
          
            elmas:
          
        
        
          çok kıymetli bir mücev-
        
        
          her.
        
        
          
            fedakâr:
          
        
        
          kendini veya şahsî men-
        
        
          faatlerini hiçe sayan, feda eden.
        
        
          
            firak-ı dâlle:
          
        
        
          sapık gruplar, dalâ-
        
        
          let fırkaları, ehl-i sünnetten ayrı-
        
        
          lan gruplar, hak yoldan ayrılmış
        
        
          gruplar.
        
        
          
            hakikatperest:
          
        
        
          hakkı ve hakikati
        
        
          seven, hakikate inanan, gerçek
        
        
          tarafını tutan, hakikat taraftarı,
        
        
          hakikat âşığı; dürüst, doğru.
        
        
          
            halvethane:
          
        
        
          yalnız başına oturu-
        
        
          lup ibadetle vakit geçirilen yer.
        
        
          
            hayat-ı içtimaiye:
          
        
        
          sosyal hayat,
        
        
          toplum hayatı.
        
        
          
            hayat-ı siyâsîye:
          
        
        
          siyasî hayat,
        
        
          politik hayat.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerinde.
        
        
          
            ihvan:
          
        
        
          kardeşler.
        
        
          
            iktiza:
          
        
        
          gerektirme, lüzumlu kıl-
        
        
          ma.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          yayılma, yaygınlaşma,
        
        
          neşrolunma.
        
        
          
            iştirak:
          
        
        
          katılma.
        
        
          
            kebair:
          
        
        
          büyük günahlar, cezası
        
        
          büyük olan günahlar.
        
        
          
            kıymet:
          
        
        
          değer.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            mâni:
          
        
        
          engel.
        
        
          
            maruz:
          
        
        
          bir şeyin etkisi ve tesiri
        
        
          altında bulunma.
        
        
          
            medar-ı münakaşa:
          
        
        
          münakaşa-
        
        
          ya, tartışmaya sebep olan.
        
        
          
            medar-ı niza:
          
        
        
          kavga, çekişme
        
        
          sebebi.
        
        
          
            mensup:
          
        
        
          bir şeye veya kim-
        
        
          seye bağlı olan, üye.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            metanet:
          
        
        
          metin olma, daya-
        
        
          nıklılık, sağlamlık.
        
        
          
            musâlâhakârâne:
          
        
        
          barış için-
        
        
          de, barışarak.
        
        
          
            mükellef:
          
        
        
          sorumlu ve yü-
        
        
          kümlü olan, bir şeyi yapmaya
        
        
          mecbur olan, vazifeli.
        
        
          
            ruhucan :
          
        
        
          ruh ve can; ruh ve
        
        
          canla.
        
        
          
            salisen:
          
        
        
          üçüncü olarak.
        
        
          
            sarf:
          
        
        
          harcama.
        
        
          
            sebat:
          
        
        
          sözünde durma, karar-
        
        
          lı olma, azimlilik.
        
        
          
            sebatkâr:
          
        
        
          sebat eden, sözün-
        
        
          de ve kararında duran, vaz-
        
        
          geçmeyen, sebatlı.
        
        
          
            selef-i salihîn:
          
        
        
          Ehl-i Sünnet
        
        
          ve Cemaatin ilk rehberleri ve
        
        
          Ashap ile Tabiînin ileri gelen-
        
        
          leri ile Tebe-i Tâbiînden olan
        
        
          Müslümanlar.
        
        
          
            sıddıkıyet:
          
        
        
          sıddıklık, doğru-
        
        
          luk.
        
        
          
            şahsî:
          
        
        
          şahsa, kişiye ait, husu-
        
        
          sî.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          ifade.
        
        
          
            tasdik:
          
        
        
          doğrulama, onayla-
        
        
          ma.
        
        
          
            tenkîd:
          
        
        
          eleştirme.
        
        
          
            tesanüt:
          
        
        
          dayanışma, birbirine
        
        
          dayanma ve destek olma.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            | 358 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası