güzel bir kırmızı suretini aldı. tâ yarım sahife kadar bu
        
        
          garip hâdiseye taaccüp edip bakarken, o mürekkep sim
        
        
          siyaha döndü. sahifenin öteki yarısı, aynı kalem, aynı
        
        
          hokka, tam siyah yazıldı.
        
        
          Bir zaman Barla’da, bağlardaki köşkte, Şamlı Mes’ud
        
        
          ve süleyman’ın müşahedesiyle aynı hâdiseyi başka şekil-
        
        
          de gördük. Şöyle ki:
        
        
          Ben, sevmediğim için siyah bir mürekkebi kısmen
        
        
          döktüm; birden mütebakisi çok beğendiğim güzel bir kır-
        
        
          mızıya tahavvül etti,
        
        
          Risaletü’n-Nur
        
        
          ’un kâtiplerini şevk-
        
        
          lendirdi. gözümüze silsile-i kerametin bir ucunu ve bir
        
        
          tereşşuhunu gösterdi.
        
        
          ì®í
        
        
          ‡
        
        
          18
        
        
          ·
        
        
          
            ahiREt KaRdEŞLERimE mühim BiR ihtaR
          
        
        
          İki maddedir.
        
        
          •
        
        
          
            Birincisi:
          
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a intisap eden zatın en ehem-
        
        
          miyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarı-
        
        
          na yardım etmektir. onu yazan veya yazdıran, risale-i
        
        
          nur talebesi ünvanını alır. Ve o ünvan altında, her yir-
        
        
          mi dört saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazen da-
        
        
          ha ziyade, hayırlı dualarımda ve manevî kazançlarımda
        
        
          hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymet-
        
        
          tar binler kardeşlerin ve risale-i nur talebelerinin duala-
        
        
          rına ve kazançlarına dahi hissedar olur.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından sonra
        
        
          başlayıp ebediyen devam edecek
        
        
          olan ikinci hayat.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            garip:
          
        
        
          tuhaf, hayret verici.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hissedar:
          
        
        
          hisse sahibi, hissesi
        
        
          olan.
        
        
          
            hokka:
          
        
        
          içine mürekkep, bo-
        
        
          ya, v.s. konulan, cam, seramik
        
        
          veya metalden yapılmış kü-
        
        
          çük kutu biçimindeki kap.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            intisap:
          
        
        
          mensup olma, bağ-
        
        
          lanma, girme.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          dağılım.
        
        
          
            kâtip:
          
        
        
          yazıcı.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bir kı-
        
        
          sım.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyet-
        
        
          li.
        
        
          
            müşahede:
          
        
        
          gözlem.
        
        
          
            mütebaki:
          
        
        
          geri kalan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            Risaletü’n-nur:
          
        
        
          Nur Risalesi,
        
        
          Bediüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sahife:
          
        
        
          sayfa.
        
        
          
            silsile-i keramet:
          
        
        
          keramet
        
        
          silsilesi, kerametin zincirleme
        
        
          birbirini takip etmesi.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            taaccüp:
          
        
        
          şaşma, hayret etme,
        
        
          şaşakalma.
        
        
          
            tahavvül:
          
        
        
          değişme, dönüş-
        
        
          me, başkalaşma.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tereşşuh:
          
        
        
          sızıntı, damla.
        
        
          
            ünvan:
          
        
        
          ad, isim, lâkap.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla, fazlasıyla.
        
        
          
            | 46 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası