toplayıp bağlamış; iman ve kur’ân hizmetinde kuvvetli
        
        
          ve nurlu kalemlerini çalıştırttıyor.
        
        
          Kardeşlerim!
        
        
          Bu defa irsalâtınız o kadar beni memnun ve minnettar
        
        
          etti ki, her bir sahifesi bir kıymettar hediye ve güzel bir
        
        
          mektup hükmünde göründü; hüzünlerimi, gamlarımı iza-
        
        
          le edip ve kalbimi sürur ve sevinç ile doldurdu. Cenab-ı
        
        
          erhamürrahimîn onların hurufları adedince size rahmet
        
        
          etsin ve sizden razı olsun.
        
        
          HafızAli Kardeşim!
        
        
          Bir zaman Barla’da cuma gecesinde dua ederken, se-
        
        
          nin âmin sesini iki defa sarihan işittim. Arkama baktım.
        
        
          dedim: “Hafız Ali ne vakit gelmiş.” dediler: “o burada
        
        
          yoktur.” Ben şimdi o vakıadan diyebilirim ki, üç dört sa-
        
        
          at mesafeden duama âminini işittirmesi, otuz günlük me-
        
        
          safeden buradaki zayıf davet ve duama kuvvetli ve tesir-
        
        
          li bir âmin hükmünde olan yazıların imdadıma yetişmesi
        
        
          çok manidar bir tevafuktur.
        
        
          Sıddık Sabri!
        
        
          senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gör-
        
        
          düğüm zaman bir hiss-i kablelvuku ile kalbime geldi: Bu
        
        
          zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeş-
        
        
          lik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden
        
        
          ebeden razı olsun.
        
        
          Abdülmecid’e, Beşinci Şuaı haber vermiştim, cevap
        
        
          gelmedi. Belki ihtiyaten sükût ettiler; göndermedim. siz,
        
        
          evvelce muhabere ediniz, sonra gönderebilirsiniz. eğer
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
        
        
          bul eyle!” anlamında duanın so-
        
        
          nunda söylenir.
        
        
          
            Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
          
        
        
          inayet
        
        
          ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
        
        
          lerinin en merhametlisi olan, şe-
        
        
          ref ve azamet sahibi olan yüce
        
        
          Allah (c.c.).
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî olarak.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            evvelce:
          
        
        
          daha önce.
        
        
          
            gam:
          
        
        
          keder, üzüntü.
        
        
          
            hiss-i kablelvuku:
          
        
        
          Bir şeyi vuku-
        
        
          undan önce hissetme, bir hadise-
        
        
          nin gerçekleşmesinden önce kal-
        
        
          be doğması.
        
        
          
            huruf:
          
        
        
          harfler.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            hüzün:
          
        
        
          keder, tasa, gam.
        
        
          
            ihtiyaten:
          
        
        
          ihtiyat ederek, ile-
        
        
          risini düşünerek, her ihtimale
        
        
          karşı.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            irsalât:
          
        
        
          yollananlar, gönderi-
        
        
          len şeyler.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          giderme, ortadan kal-
        
        
          dırma.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından va-
        
        
          hiy yoluyla Hz. Muhammed’e
        
        
          indirilmiş, semavî kitapların
        
        
          sonuncusu.
        
        
          
            manidar:
          
        
        
          nükteli, ince mana-
        
        
          lı.
        
        
          
            mesafe:
          
        
        
          uzaklık, ara.
        
        
          
            minnettar:
          
        
        
          bir iyiliğe karşı te-
        
        
          şekkür duygusu içinde olan.
        
        
          
            muhabere:
          
        
        
          haberleşme.
        
        
          
            muvaffak:
          
        
        
          başarmış, başarılı.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyet-
        
        
          li.
        
        
          
            nurlu:
          
        
        
          ışıklı, parıltılı.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          Allah’ın kullarını esir-
        
        
          gemesi, onlara maddî ve ma-
        
        
          nevî nimetler vermesi.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            sahife:
          
        
        
          sayfa.
        
        
          
            sarihan:
          
        
        
          açıkça, açık olarak.
        
        
          
            sikke:
          
        
        
          alâmet, nişan, turra.
        
        
          
            sükût:
          
        
        
          susma, sessiz kalma.
        
        
          
            sürur:
          
        
        
          sevinç, mutluluk.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uygunluk; belli sıra,
        
        
          ölçü ve münasebetler içeri-
        
        
          sinde birbirine denk gelme.
        
        
          
            vakıa:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            | 54 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası