Lem'alar - page 322

o ubudiyeti kısmen iptal eder. Belki o hasiyetli virdi akim
bırakır, netice vermez.
İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hasiyeti ve fay-
dası bulunan evrad-ı kudsiye-i Şah-ı nakşibendîyi veya
bin hasiyeti bulunan
Cevşenü’l-Kebir
’i, o faydaların bazı-
larını maksud-i bizzat niyet ederek okuyorlar. o faydala-
rı göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakla-
rı yoktur. Çünkü o faydalar, o evratların illeti olamaz ve
ondan, onlar kasten ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü on-
lar fazlî bir surette, o halis virde talepsiz terettüp eder.
onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudi-
yetten çıkar ve kıymetten düşer.
Yalnız bu kadar var ki: Böyle hasiyetli evradı okumak
için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtır-
lar. o faydaları düşünüp, şevke gelip, o evradı sırf rıza-i
İlâhî için, ahiret için okusa zarar vermez. Hem de mak-
buldür. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar, aktaptan ve
selef-i salihînden mervi olan faydaları görmediklerinden
şüpheye düşer, hatta inkâr da eder.
ÜÇÜNCÜ MeseLe:
(1)
o
?n
Q r
ƒn
W r
Rn
hÉ n
é n
àn
j r
ºn
dn
h o
? s
ón
M n
±n
ôn
Y r
øn
ªp
d '
»Hƒ o
W
Yani, “
Ne mut-
lu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez
.”
nasıl bir zerre camdan, bir katre sudan, bir havuzdan,
denizden, kamerden seyyarelere kadar güneşin cilveleri
var. Her birisi kabiliyetine göre güneşin aksini, misalini
tutuyor ve haddini biliyor. Bir katre su, kendi kabiliyetine
göre “güneşin bir aksi bende vardır” der; fakat “Ben
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
akim:
neticesiz, beyhude, boş.
akis:
yansıma.
aktap:
kutuplar, büyük zatlar.
bizzat:
kendisi, şahsen.
Cevşenü’l-Kebir:
Peygamberimize
gelen büyük ve mühim bir dua.
cilve:
görüntü, tecelli.
evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşi-
bendî:
Nakşibendî’nin kutsal virt-
leri, zikirleri.
evrat:
virtler, okunması âdet olan
dinî dualar. 2. Her vakit dilde ve
ağızda dolaşan sözler.
fazlî:
lütuf olarak.
halis:
saf, samimi.
hasiyet:
hususî fayda.
hikmet:
gizli sebep, İlâhî gaye.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli, başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
illet:
sebep, gaye.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
iptal:
geçersiz kılma.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kamer:
ay.
kasten:
kasıtlı olarak
katre:
damla.
kısmen:
kısmî olarak.
kıymet:
değer.
makbul:
geçerli.
maksud-i bizzat:
bizzat kastedi-
len.
mervi:
rivayet edilen.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
misal:
benzer, örnek.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
müreccih:
tercih eden, üstün
tutan.
müşevvik:
teşvik eden, arzu
ve hevesini arttıran.
netice:
sonuç.
niyet:
kalbin bir şeye karar
vermesi, bir işin ne için yapı-
lacağını bilmesi.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet ve
Cemaatin ilk rehberleri ve As-
hab ile Tabiînin ileri gelenleri
ile tebe-i Tâbiînden olan Müs-
lümanlar.
seyyare:
gezegen, yıldız.
sırf:
sadece.
suret:
biçim, tarz.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
talep:
isteme, dileme.
tecavüz:
haddini aşma, söz ve
harekette ileri gitme.
terettüp:
sıralanma.
ubudiyet:
kulluk.
virt:
belli zamanlarda okun-
ması manevî bir vazife olarak
kabul edilen Kur’ân cüzleri,
esma-i hüsna ve dualar.
zerre:
pek ufak parça.
1.
Keşfü’l-Hafa, 2:46; Tergip ve Terhip, 3:555; İs’afü’r-Râgibîn, s. 178 gibi kaynaklardaki hadis-
lere bakılırsa hadis-i bilmana denilebilir. Hazret-i Ali’nin de böyle bir sözü bulunmaktadır.
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 322 | Lem’aLar
1...,312,313,314,315,316,317,318,319,320,321 323,324,325,326,327,328,329,330,331,332,...1406
Powered by FlippingBook