Mektubat - page 129

bİRİNCİ NOkta
kur’ân-ı Hakîm’de
(1)
n
¿ho
ó s
?`n
?o
l
¿
Gn
ór
dp
h
sırrı ve meali şu-
dur ki:
Mü’minlerin kablelbulûğ vefat eden evlâtları, cennette
ebedî, sevimli, cennete lâyık bir surette, daimî çocuk ka-
lacaklarını; ve cennete giden peder ve validelerinin ku-
caklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk
sevmek ve evlât okşamak gibi en lâtif bir zevki, ebevey-
nine temine medar olacaklarını; ve her bir lezzetli şeyin
cennette bulunduğunu; “Cennet tenasül yeri olmadığın-
dan, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını” diyenlerin
hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik
kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve
okşamasına bedel, safî, elemsiz, milyonlar sene ebedî
evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın
en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu şu ayet-i kerîme
n
¿ho
ó s
?`n
?o
l
¿
Gn
ór
dp
h
cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.
İkİNCİ NOkta
Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. sevimli bir
çocuğu yanına gönderilmiş. o bîçare mahpus, hem ken-
di elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin ede-
mediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. son-
ra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:
Mektubat | 129 |
o
n
Y
edinci
m
ekTup
ve Allah’tan gelen her şeye ina-
nan.
müteellim:
elemli, acı duyan.
peder:
baba.
safî:
saf, katışıksız, halis, temiz.
suret:
şekil, biçim.
teellümat:
teellümler, elemler,
acılar.
temin:
sağlama.
tenasül:
üreme
valide:
anne.
vefat eden:
ölen.
velet:
çocuk.
zat:
kişi.
zindan:
hapishane.
ayet-i kerîme:
şerefli ayet,
Kur’ân’ın ayeti, her bir cümle-
si.
bedel:
karşılık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ebedî:
sonsuz, daimî.
ebeveyn:
anne-baba.
ehl-i iman:
inananlar.
elem:
dert, üzüntü, acı, keder.
elemsiz:
acısız, üzüntüsüz.
evlât:
çocuk, çocuklar.
hakikat:
gerçek, doğru; bir
şeyin aslı esası.
hâkim:
memleketi idare
eden, hükümdar.
hükümler:
kararlar.
kablelbulûğ:
ergenlik öncesi,
bulûğdan önce.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâtif:
hoş, şirin, güzel.
lâyık:
yakışır, uygun.
mahpus:
hapsedilmiş.
meal:
mana, anlam.
medar:
vesile, sebep.
medar-ı saadet:
mutluluk
vesilesi, kaynağı.
medar-ı sürur:
sevinç ve ne-
şe sebebi, kaynağı.
merhametkâr:
merhametli,
acıyan, şefkat ve merhamet
gösteren.
muhabbet:
sevgi.
müjde:
sevindirici haber.
mü’min:
iman eden, Allah’a
1.
Ebediyen yaşlanmayacak olan çocuklar. (Vakıa Suresi: 17; İnsan Suresi: 19.)
1...,119,120,121,122,123,124,125,126,127,128 130,131,132,133,134,135,136,137,138,139,...1086
Powered by FlippingBook