Mektubat - page 163

tevatürledir: ya sarihî, ya manevî, ya sükûtî. Ve bir kısmı,
çendan haber-i vahit iledir; fakat, öyle şerait dahilinde,
nakkad-ı muhaddisîn nazarında kabule şayan olduktan
sonra, tevatür gibi kat’iyeti ifade etmek lâzım gelir. evet,
muhaddisînin muhakkikîninden
el-hafız
tabir ettikleri zat-
lar, lâakal yüz bin hadisi hıfzına almış binler muhakkik
muhaddisler, hem elli sene sabah namazını işâ abdestiy-
le kılan müttakî muhaddisler ve başta
Buharî
ve
Müslim
olarak kütüb-i sitte-i hadisiye sahipleri olan ilm-i hadis
dâhîleri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vahit,
tevatür kat’iyetinden geri kalmaz.
evet, fenn-i hadisin muhakkikleri, nakkadları o derece
hadisle hususiyet peyda etmişler ki, resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâmın tarz-ı ifadesine ve üslûb-i âlîsine ve
suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmişler ki, yüz
hadis içinde bir
mevzu
’u görse, “Mevzudur” der. “Bu, ha-
dis olmaz ve peygamberin sözü değildir” der, reddeder.
sarraf gibi, hadisin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas
edemez. Yalnız, İbni Cevzî gibi bazı muhakkikler, tenkit-
te ifrat edip, bazı ehadis-i sahihaya da mevzu demişler.
Fakat, her
mevzu
şeyin manası yanlıştır demek değildir;
belki, “Bu söz, hadis değildir” demektir.
Sua l
: An’aneli senedin faydası nedir ki, lüzumsuz yer-
de, malûm bir vakıada, “
anfilân,anfilân,anfilân
” der-
ler?
Elcevap
: Faydaları çoktur. ezcümle, bir faydası şudur:
An’ane ile gösteriliyor ki, an’anede dahil olan mevsuk ve
Mektubat | 163 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
lâakal:
en azından, en az.
malûm:
bilinen, belli.
manevî:
mana olarak.
meleke:
uzun süre tekrarlanarak
alışkanlık hâline getirilen.
mevsuk:
vesikaya dayanan; ina-
nılır, güvenilir.
mevzu:
uydurulan ve hadis diye
Peygamberimize dayandırılan ha-
berler, sözler.
muhaddis:
hadis ilmiyle uğraşan,
hadis âlimi.
muhaddisîn:
muhaddisler, hadis
ilmiyle uğraşanlar.
muhakkik:
gerçeği araştırıp bu-
lan, bir şeyin iç yüzünü inceleye-
rek vâkıf olan.
muhakkikîn:
muhakkikler, haki-
kati bulup meydana çıkaranlar,
hakikati araştıranlar.
müttakî:
takva sahibi, günah ve
haramdan uzak duran.
nakkad:
tenkitçi, eleştirici, bir şe-
yin iyisini kötüsünden ayıran.
nakkad-ı muhaddisîn:
hadis il-
minde uzman olan araştırmacı ha-
dis âlimleri.
nazarında:
düşüncesine göre, gö-
zünde.
peyda etmek:
ortaya koymak,
göstermek, açığa çıkarmak.
reddetmek:
geri çevirmek, kabul
etmemek.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sarih:
açık ve net olan.
sarraf:
değerli olanı bilen cevherci,
kuyumcu.
senet:
dayanılacak şey, bir hadis
metninde, o metni rivayet etmiş
ravilerin, en son raviden başlaya-
rak Hz. Peygambere varıncaya ka-
dar uzanan isimler zinciri.
suret-i ifade:
anlatma şekli, ifade
biçimi.
sükûtî:
susarak kabullenmek.
şayan:
değer, lâyık.
şerait:
şartlar.
tabir etme:
isimlendirme, ifade
etme.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, anlatım
şekli.
tashih:
düzeltme.
tenkit:
temizleme, fazlasını ve
yanlışını atma; eleştirme, eleştiri.
tevatür:
bir hadis-i şerifin, yalan
söylemelerini aklın kabulleneme-
yeceği kadar sayı ve sağlamlıkta-
ki bir topluluk tarafından aktarıl-
ması, rivayet edilmesi.
ünsiyet:
yakınlık, alışkanlık.
üslûb-i âlî:
yüksek ifade tarzı.
vakıa:
olay, hâdise.
zat:
şahıs, kişi, fert.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
allâme:
büyük bilgin, ilmi se-
viyesi çok yüksek olan âlim.
an filân:
filândan; filân bildir-
di, nakletti.
an’ane:
hadis naklinin rivayet
zincirlemesi.
cevher:
esas, öz; kıymetli taş.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
dâhî:
son derece zeki, anla-
yışlı, uyanık.
ehadis-i sahiha:
sahih hadis-
ler, Hz. Muhammed’e ait ol-
duğu kesin olan hadisler, söz-
ler.
el-hafız:
hıfzeden, ezberleyen,
ezber kabiliyeti mükemmel
olan.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak, meselâ.
fenn-i hadis:
hadis ilmi.
haber-i vahit:
bir tek kişinin
haber vermesi; bir kişi kana-
lıyla gelen haber veya hadis.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait
söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz iş veya davranış.
hıfz:
koruma, ezberleme.
hususiyet:
yakınlık; özellik.
ifrat etmek:
aşırı gitmek; sı-
nırı, ölçüyü aşmak.
ilm-i hadis:
hadis ilmi; Hz. Mu-
hammed’in sözlerini inceleyen
ve bunların manalarını çıkar-
tan ilim.
iltibas etmek:
karıştırmak.
işâ:
yatsı.
kat’iyet:
kesinlik.
kesb etmek:
kazanmak.
kütüb-i Sitte-i hadisiye:
ha-
dise dair altı kitaptan meyda-
na gelen hadis külliyatının adı.
1...,153,154,155,156,157,158,159,160,161,162 164,165,166,167,168,169,170,171,172,173,...1086
Powered by FlippingBook