Mektubat - page 161

İkincikısım
, vahy-i zımnîdir. Şu kısmın mücmel ve hu-
lâsası, vahye ve ilhama istinat eder; fakat tafsilâtı ve tas-
viratı resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. o va-
hiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde, zat-ı Ah-
mediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazen yine ilhama, ya
vahye istinat edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle
beyan eder. Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilât ve tasvi-
ratı, ya vazife-i risalet noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile
beyan eder, veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı amme seviye-
sine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder.
İşte, her hadiste, bütün tafsilâtına vahy-i mahz nokta-
sıyla bakılmaz; beşeriyetin muktezası olan efkâr ve mu-
amelâtında, risaletin ulvî âsârı aranılmaz. Madem bazı hâ-
diseler mücmel olarak mutlak bir surette ona vahyen ge-
lir, o da kendi ferasetiyle ve tearüf-i umumî cihetiyle tas-
vir eder. Şu tasvirdeki müteşabihata ve müşkülâta bazen
tefsir lâzım geliyor, hatta tabir lâzım geliyor. Çünkü bazı
hakikatler var ki, temsil ile fehme takrip edilir. nasıl ki bir
vakit huzur-i nebevîde derince bir gürültü işitildi. Ferman
etti ki, “Şu gürültü, yetmiş senedir yuvarlanıp, şimdi ce-
hennemin dibine düşmüş bir taşın gürültüsüdür.” Bir sa-
at sonra cevap geldi ki, “Yetmiş yaşına giren meşhur bir
münafık ölüp, cehenneme gitti.”
(1)
zat-ı Ahmediye Aley-
hissalâtü Vesselâmın beliğ bir temsil ile beyan ettiği hâdi-
senin tevilini gösterdi.
ÜÇÜNCÜ eSaS:
naklolunan haberler, eğer tevatür
suretinde olsa, kat’îdir.
Mektubat | 161 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kuvve-i kudsiye:
kudsî kuvvet,
Allah’ın sırlarını kendisinde görün-
düğü peygamberlerin kuvveti.
meşhur:
tanınmış, ünlü.
muamelât:
muameleler; davra-
nışlar.
muktezası:
gereği.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
mücmel:
kısa ve az sözle ifade
edilmiş, öz, özet.
münafık:
ara bozucu, iki yüzlülük
eden, kalbinde inanç olmadığı hâl-
de inandığını söyleyerek Müslü-
man gibi davranan.
müşkülât:
güçlükler, zorluklar; an-
lama zorlukları.
müteşabihat:
benzetmeler;
benzetme türü anlatım olup
anlaşılması zor ifadeler.
nakil:
aktarma; anlatma, söyle-
me.
naklolunmak:
aktarılmak, anlatıl-
mak, söylenilmek.
örf:
âdet, gelenek.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
risalet:
resullük, peygamberlik, el-
çilik.
suret:
şekil, biçim, tarz.
tafsil:
ayrıntılı olarak anlatma,
açıklama.
tafsilât:
açıklamalar, ayrıntılar.
takrip etmek:
yaklaştırmak.
tasvir:
bir şeyi sözle veya başka
ifade tarzıyla anlatma.
tasvirat:
tasvirler, bir şeyi yazıyla,
sözle veya başka ifade tarzlarıyla
anlatmalar.
tearüf-i umumî:
genelin bilmesi,
genel kabul.
tefsir:
geniş olarak açıklama, izah,
yorum.
temsil:
benzetme, örnek verme.
tevatür:
bir Hadis-i Şerif’in, yalan
söylemelerini aklın kabulleneme-
yeceği kadar sayı ve sağlamlıkta-
ki bir topluluk tarafından rivayet
edilmesi.
tevil:
yorum, yorumlama.
ulvî:
yüksek, yüce.
vahiy:
bir hakikatin veya bir em-
rin Allah tarafından peygamber-
lere bildirilmesi.
vahy-i mahz:
vahyin ta kendisi,
sırf vahiy.
vahy-i zımnî:
gizli vahiy; vahye
dayalı, vahiy kaynaklı.
vazife-i risalet:
peygamberlik va-
zifesi.
zat-ı ahmediye:
Peygamberimi-
zin kendisi.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
âsâr:
eserler, izler.
beliğ:
belâgatle anlatılan, mak-
sada ve hale uygun olarak an-
latılan.
beşeriyet:
insanlık.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
cihet:
yön, taraf.
efkâr-ı amme:
umumun fikir
ve düşünceleri.
fehim:
anlayış, kavrayış.
feraset:
anlayışlılık, çabuk se-
ziş, kavrayış.
ferman:
buyurma, haber ver-
me, bildirme.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait
söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz, iş veya davranış.
hâdise:
olay; haber.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
ve esası.
hulâsa:
öz, özet.
huzur-i nebevî:
peygamberin
huzuru, yanı.
içtihat:
anlayış, kanaat;
Kur’ân’ın hükümlerine göre bir
konuda ortaya konulan görüş.
ilham:
kalbe gelme, belli bilgi
vasıtalarına başvurmadan Al-
lah tarafından insanın kalbine
veya zihnine indirilen mana.
istinat etmek:
dayanmak.
1.
Müslim, 4:3184, hadis no: 2844, 4:2145, hadis no: 2782; Müsned, 2:271, 3:341, 360.
1...,151,152,153,154,155,156,157,158,159,160 162,163,164,165,166,167,168,169,170,171,...1086
Powered by FlippingBook