Mektubat - page 19

imtizacat-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviye-
den ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen inti-
zamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür edi-
yor. demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatı-
dır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm da-
hi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.
Hem zîhayat ve meyvelerin yahut hayvanların mide-i
insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına
menşe’ olduğundan, “o mevt, onların hayatından daha
muntazam ve mahlûk” denilir.
İşte en edna tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin
mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i
hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen
mevt, elbette yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âle-
minde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da
âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sümbülü vere-
cektir.
Amma mevt nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhun-
dan dört veçhine işaret ederiz.
Birincisi
: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâ-
lif-i hayatiyeden azat edip, yüzde doksan dokuz ahbabı-
na kavuşmak için, âlem-i berzahta bir visal kapısı oldu-
ğundan, en büyük bir nimettir.
İkincisi
: dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zin-
danından çıkarıp, vüs’atli, sürurlu, ıztırapsız bâkî bir ha-
yata mazhariyetle, Mahbub-i Bâkî’nin daire-i rahmetine
girmektir.
Mektubat | 19 |
B
irinci
m
ekTup
menşe:
esas, kaynak.
mevt:
ölüm.
mide-i insaniye:
insan midesi,
insana ait sindirim organı.
muntazam:
intizamlı, düzgün,
düzenli.
nimet:
lütuf, ihsan; iyilik, hayırlı
hâl, faydalı şey.
sümbül:
salkım çiçekli bir bitki.
sürur:
sevinç.
tabaka-i hayat:
hayat tabakası,
hayat seviyesi, derecesi.
tekâlif-i hayatiye:
hayatla ilgili
sorumluluklar, hayatın gerekleri,
külfetleri.
teşekkülât-ı zerreviye:
atomla-
rın teşekkülü, şekillenmesi.
tezahür etmek:
görünmek.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife-i hayat:
hayat görevi.
vecih:
yön.
visal:
kavuşma.
vücuh:
yönler
vüs’atli:
geniş.
zelzele:
sarsıntı.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
zindan:
hapishane.
ahbap:
dostlar.
âlem-i berzah:
ruhların kıya-
mete kadar kalacakları âlem.
ayn-ı hayat:
hayat pınarı; ha-
yatın ta kendisi.
azat etmek:
serbest bırak-
mak.
bâkî:
ebedî, sonsuz; sürekli
ve kalıcı.
cihet:
yön.
çekirdek:
tohum.
dağdağa:
gürültü, patırtı; ıztı-
rap ve telâş.
daire-i rahmet:
rahmet da-
iresi.
edna:
en basit, en aşağı.
hava âlemi:
atmosfer.
hayat-ı bâkiye:
bitmeyen,
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı insaniye:
insan haya-
tı.
hayat-ı nebatiye:
bitkilerin
hayatı.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hikmetli:
İlâhî gayeye yöne-
lik.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ıztırap:
aşırı acı, sıkıntı.
ibaret olan:
meydana gelen,
oluşan.
imtizacat-ı unsuriye:
ele-
mentlerin birleşmesi, kaynaş-
ması.
intizam:
düzen, tertip.
Mahbub-i bâkî:
devamlı,
ölümsüz sevgili, kalıcı sevgili;
Allah.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
mazhariyet:
nail olma, ka-
vuşma.
mebde-i hayat:
hayatın baş-
langıcı.
1...,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18 20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,...1086
Powered by FlippingBook