Mektubat - page 452

“Hem, tesadüm-i efkârdan ve tehalüf-i ukulden haki-
kat tamamıyla tezahür eder.”
El ce vap
:
Birincisualederizki
: Hadisteki ihtilâf ise, müspet ih-
tilâftır. Yani, her biri kendi mesleğinin tamir ve revacına
sa’y eder. Başkasının tahrip ve iptaline değil, belki tek-
mil ve ıslahına çalışır. Amma menfi ihtilâf ise –ki garaz-
kârâne, adavetkârâne, birbirinin tahribine çalışmaktır–
hadisin nazarında merduttur. Çünkü birbiriyle boğuşan-
lar, müspet hareket edemezler.
İkincisualederizki
: tarafgirlik, eğer hak namına ol-
sa, haklılara melce’ olabilir. Fakat, şimdiki gibi garazkâ-
râne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melcedir
ki, onlara nokta-i istinat teşkil eder. Çünkü, garazkârâne
tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yar-
dım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet
okuyacak. eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gel-
se, ona –hâşâ– lânet okuyacak derecede bir haksızlık
gösterecek.
Üçüncüsualederizki
: Hak namına, hakikat hesabına
olan tesadüm-i efkâr ise, maksatta ve esasta ittifak ile be-
raber, vesailde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar
edip, hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâne
ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına
hodfüruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-i
efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çı-
kıyor. Çünkü, maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin
efkârının küre-i arzda dahi nokta-i telâkisi bulunmaz.
adavetkârâne:
düşmanca.
bârika-i hakikat:
hakikat şimşe-
ği, parlaklığı.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
firavun:
zalim, merhametsiz.
fitne:
fesat, karıştırıcı, bozguncu-
luk.
garazkârâne:
düşmanca.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, davranış.
hak:
gerçek, doğru.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
haksızlık:
adaletsizlik.
hâşâ:
asla, kesinlikle öyle değil.
hodfüruşluk:
kendi kendini be-
ğenme.
ıslah:
iyileştirme, düzeltme.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık,
aykırılık.
iptal:
geçersiz kılma.
ittifak:
uyuşma, birleşme, birlik.
izhar:
açığa vurma, meydana çı-
karma.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lânet okumak:
bir kimsenin Al-
lah’ın merhametlerinden yoksun
kalmasını istemek, beddua.
lâzım:
gerek, gerekli.
maksat:
kastedilen, istenilen şey.
melce’:
sığınılacak yer, barınak.
melek:
Allah’ın nurdan yarattığı,
göze her zaman görülemeyen
varlıklar.
menfi:
negatif, olumsuz.
mukabil:
karşı, karşılık.
müspet:
doğruluğu anlaşıl-
mış, ispatlanmış, olumlu, po-
zitif.
namına:
adına.
nazar:
bakış, görüş.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü-
ğe sevk eden, şehevî istekleri
kamçılayıp hayırlı işlerden alı-
koyan güç, duygu.
nefis-i emmare:
insanı kötü-
lüğe sürükleyen nefis, yasak
zevk ve eğlencelere teşvik
eden duygu.
nokta-i istinat:
dayanak
noktası, güvenme noktası.
nokta-i telâki:
uygun ve kar-
şılıklı nokta, buluşma noktası.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, koruma, bağışlama,
şefkat gösterme.
revaç:
sürüm, geçerlik, rağ-
bet.
sual:
soru.
şöhretperverâne:
şöhreti se-
verek.
tahrip:
harap etme, yıkma.
tarafgirâne:
taraftarlık göste-
rerek.
tarafgirlik:
taraf tutmak.
tehalüf-i ukul:
akılların ihtilâ-
fı, düşüncelerin farklı oluşu.
tekmil:
tamamlama, eksikle-
rini giderme.
tesadüm-i efkâr:
fikirlerin
çarpışması.
teşkil etme:
meydana getir-
me, ortaya koyma; şekil ver-
mek, oluşturmak.
tezahür etme:
meydana çık-
ma, görünme.
vesail:
vesileler, sebepler.
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
| 452 | Mektubat
1...,442,443,444,445,446,447,448,449,450,451 453,454,455,456,457,458,459,460,461,462,...1086
Powered by FlippingBook