Mektubat - page 514

zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların
bilittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aley-
hissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever.
Hem, kendi mahlûkatının mehasin-i ahlâkıyelerini
sevdiği için, mehasin-i ahlâkıyede bilittifak en yüksek
mertebede bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
Vesselâmı sever ve derecata göre ona benzeyenleri dahi
sever.
demek, Cenab-ı Hakkın rahmeti gibi, muhabbeti da-
hi kâinatı ihata etmiş.
İşte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr beş vechinin
her bir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur ki, “Habibullah” lâ-
kabı ona verilmiş.
İşte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti, süleyman
efendi, “Ben sana âşık olmuşum tabiriyle beyan etmiş-
tir. Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uza-
ğa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu
tabir şe’n-i rububiyete münasip olmayan manayı hayale
getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine, “Ben senden razı ol-
muşum” denilmeli.
ÜÇÜNCÜ NÜkte
Miraciyedeki maceralar, malûmumuz olan manalarla,
o kudsî ve nezih hakikatleri ifade edemiyor. Belki o mu-
havereler birer ünvan-ı mülâhazadır, birer mirsad-ı tefek-
kürdür ve ulvî ve derin hakaika birer işarettir ve imanın
aleyhissalâtü vesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun,”
anlamında.
beyan:
açıklama, söyleme.
bilittifak:
ittifakla, görüş ve fikir
birliğiyle.
derecat:
dereceler, mertebeler.
efdal:
en üstün, en faziletli.
gayet:
son derece, çok.
Habibullah:
Allah’ın en sevgili ku-
lu olan Hz. Muhammed
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
ifade:
anlatma, söyleme.
iman:
inanmak, itikat.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
ihata: sarma, kuşatma.
kudsî:
her türlü kusur ve noksan-
lardan uzak.
lâkap:
ünvan.
mahbup:
sevilmiş, sevilen, sevgi-
li.
mahlûkat:
yaratılmışlar, varlıklar.
mahsus:
has, özel.
makam:
manevî mevki, mer-
tebe.
makam-ı mahbubiyet:
Al-
lah’ın sevgisini kazanma ma-
kamı, derecesi.
malûm:
bilinen.
mana:
anlam.
mehasin-i ahlâkıye:
ahlâkî
güzellikler.
mertebe:
derece.
mezkûr:
adı geçen, anılan.
Miraciye:
Mevlidin Peygam-
berimizin Miraca, Allah katına
çıkışını anlatan bölümü.
mirsad-ı tefekkür:
düşün-
meye yardım eden gözlem
yeri.
muhabbet:
sevgi.
Muhammed-i arabî:
Arapla-
rın içinden çıkan Peygamberi-
miz Muhammed.
muhavere:
karşılıklı konuş-
ma.
münasip:
uygun, yaraşır, lâ-
yık.
nezih:
temiz.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana, ancak dikkat
edildiğinde anlaşılan ince söz
ve mana.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
şe’n-i rububiyet:
Cenab-ı
Hakkın idare ve terbiye edici-
liğinin gereği.
tabir:
ifade, söz, deyim.
ulvî:
yüksek, yüce.
ünvan-ı mülâhaza:
bir şeyin
hakikatini bir derece düşüne-
bilmeyi sağlayan isim ve vası-
ta.
vecih:
yüz, yön; şekil.
zîşuur:
şuur sahibi.
ziyade:
çok, fazla.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 514 | Mektubat
1...,504,505,506,507,508,509,510,511,512,513 515,516,517,518,519,520,521,522,523,524,...1086
Powered by FlippingBook