Sözler - page 361

[Bir vakit Barla’da, Çam Da¤›nda yüksek bir mevkide, gecede
seman›n yüzüne bakt›m. Gelecek f›kralar, birden hutur etti. Y›ld›z-
lar›n lisan-› hâl ile konuflmalar›n› hayalen iflittim gibi bu yaz›ld›.
Naz›m ve fliir bilmedi¤im için, fliir kaidesine girmedi; tahattur ol-
du¤u gibi yaz›lm›fl. Dördüncü Mektup ile Otuz ‹kinci Sözün Birin-
ci Mevk›f›n›n ahirinden al›nm›flt›r.]
Y›ld›zlar› Konußturan Bir Y›ld›zname
Dinle de y›ld›zlar› flu hutbe-i flîrînine,
Name-i nurîni Hikmet, bak ne takrir eylemifl.
Hep beraber nutka gelmifl, hak lisan›yla derler:
“Bir Kadîr-i Zülcelâl’in haflmet-i sultan›na
Birer bürhan-› nurefflan›z; vücud-u Sânia,
Hem vahdete, hem kudrete flahitleriz biz.
fiu zeminin yüzünü yald›zlayan
Nazenin mu’cizat› çün melek seyran›na;
Bu seman›n arza bakan, Cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz.
(HAfi‹YE)
SÖZLER | 361
O
N
Y
ED‹NC‹
S
ÖZ
hak lisan›:
gerçe¤in dili.
hafliye:
dipnot.
haflmet-i Sultan:
kâinat›n sahibi
ve hâkimi olan Allah’›n büyüklü-
¤ü.
Hikmet:
her fleyi faydal› ve güzel
maksatlarla yapan Allah.
hutbe-i flirin:
sevimli ve tatl› ko-
nuflmalar.
hutur etmek:
hat›rlama, akla gel-
me.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her fleye gücü yeten Allah.
kaide:
kural, usul.
kudret:
Allah’›n kâinat› idare
eden güç ve kuvveti.
lisan-› hâl:
hâl ve beden dili.
masnuat:
sanatl› bir flekilde ya-
p›lm›fl fleyler.
mevki:
yer, mekân.
mevk›f:
durma yeri, durak.
mezraa:
bahçe.
mu’cizat:
mu’cizeler, büyük hari-
ka ifller.
muvakkat:
geçici.
müdakkik:
dikkatle inceleyen.
müflahede etmek:
seyretmek,
görmek.
name-i nurîn:
nurlu, parlak mek-
tup.
nazenin:
nazl›.
naz›m:
fliir.
nezaret:
gözetme, bakma.
nutuk:
konuflmak.
sema:
gökyüzü.
semavat:
gökler.
flahit:
tan›k.
tahattur:
hat›rlama.
takrir eylemek:
iyi ifade etmek,
bildirmek.
temafla:
seyretme.
teflhir etmek:
sergilemek.
vahdet:
Allah’›n birli¤i.
vakit:
zaman.
vücud-u Sânia:
her fleyi sanatla
yaratan Allah’›n varl›¤›na.
yald›zlama:
süsleme, eflyalar› al-
t›n ve gümüfl rengindeki parlak
maddelerle süsleme.
y›ld›zname:
y›ld›z mektubu.
zemin:
yeryüzü.
ahir:
son.
arz:
yeryüzü.
bâkî:
kal›c›, sonsuz.
bürhan-› nurefflan:
parlak
delil.
çün melek seyran›na:
çünkü
meleklerin gezmesi, seyret-
mesi için.
ecram-› semaviye:
gökteki
cisimler, y›ld›zlar ve gezegen-
ler.
f›kra:
paragraf, bölüm.
HAfi‹YE:
Yani Cennet çiçeklerinin fidanl›k ve mezraac›¤› olan zeminin
yüzünde hadsiz mu’cizat-› Kudret teflhir edildi¤inden semavat âlemindeki
melâikeler o mu’cizat›, o harikalar› temafla ettikleri gibi, ecram-› semavi-
yenin gözleri hükmünde olan y›ld›zlar dahi, güya melâikeler gibi, zemin
yüzündeki nazenin masnuat› gördükçe, Cennet âlemine bak›yorlar. O
muvakkat harikalar› bâkî bir surette Cennette dahi müflahede ediyorlar
gibi, bir zemine, bir Cennete bak›yorlar. Yani, o iki âleme nezaretleri var
demektir.
1...,351,352,353,354,355,356,357,358,359,360 362,363,364,365,366,367,368,369,370,371,...1482
Powered by FlippingBook