Sözler - page 705

kelime-i hikmetnüma, birer nur-u hakikateda ve arz bir
kafa ve ber ve bahir birer lisan ve bütün hayvanat ve ne-
batat birer kelime-i tesbihfeflan suretinde arz-› didar eder.
Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr
zevkin dekaik›n› göremezsin.
Evet, o zamandan beri nurunu neflreden ve mürur-u
zamanla ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve sair ney-
yirat-› ‹slâmiye ile parlayan ve Kur’ân’›n günefliyle gün-
düz rengini alan bir vaziyet ile veyahut sathî ve basit bir
perde-i ülfet ile baksan, elbette her bir ayetin ne kadar
tatl› bir zemzeme-i i’caz içinde ne çeflit zulümat› da¤›tt›-
¤›n› hakk›yla göremezsin ve birçok enva-› i’caz› içinde bu
nevi i’caz›n› zevk edemezsin.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n en yüksek derece-i i’caz›na
bakmak istersen, flu temsil dürbünüyle bak. fiöyle ki:
Gayet büyük ve garip ve gayetle yay›lm›fl acip bir a¤aç
farz edelim ki, o a¤aç genifl bir perde-i gayp alt›nda bir
tabaka-i mesturiyet içinde saklanm›flt›r. Malûmdur ki, bir
a¤ac›n, insan›n azalar› gibi, onun dallar›, meyveleri, yap-
raklar›, çiçekleri gibi bütün uzuvlar› aras›nda bir münase-
bet, bir tenasüp, bir muvazenet lâz›md›r. Her bir cüz’ü,
o a¤ac›n mahiyetine göre bir flekil al›r; bir suret verilir.
‹flte hiç görülmeyen—ve hâlâ görünmüyor—o a¤aca
dair biri ç›ksa, perde üstünde onun her bir azas›na mu-
kabil bir resim çekse, bir hudut çizse, daldan meyveye,
meyveden yapra¤a bir tenasüple bir suret tersim etse ve
birbirinden nihayet uzak mebde ve müntehas›n›n
SÖZLER | 705
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
hüküm:
de¤er, yerine.
i’caz:
mu’cizelik.
kelime-i hikmetnüma:
hikmetli
kelime.
kelime-i tesbihfeflan:
tesbih sa-
çan kelime; Allah’›n isim ve s›fat-
lar›n› eksiklikten uzak, bütün mü-
kemmel s›fatlara sahip oldu¤unu
etrafa yayan kelime.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
lisan:
dil.
mahiyet:
özellik, durum.
malûm:
bilinen.
mezkûr:
ad› geçen.
mukabil:
karfl›l›k.
muvazenet:
dengelenme.
münasebet:
yak›nl›k.
mürur-u zaman:
zaman›n geç-
mesi.
nebatat:
bitkiler.
neflir:
da¤›tma, yayma.
nevi:
çeflit.
neyyirat-› ‹slâmiye:
‹slâm›n nur-
lu hakikatleri.
nur:
par›lt›, ›fl›k.
nur-u hakikateda:
hakikatli bir
nur.
perde:
örtü.
perde-i gayp:
gayp perdesi.
perde-i ülfet:
al›flkanl›k perdesi.
sair:
di¤er, baflka.
sathî:
derinli¤ine dalmadan.
suret:
biçim, görünüfl.
flekil:
görünüfl, biçim.
tabaka-i mesturiyet:
gizlilik ta-
bakas›.
temsil:
misal getirme.
tenasüp:
uygunluk.
tersim:
resimleme.
tesbih:
Allah’› noksan s›fatlardan
beri’ tutma, Onu yüceltme.
ulûm-u mütearife:
herkesin bil-
di¤i ilimler.
uzuv:
organ.
vaziyet:
durum.
zemzeme-i i’caz:
mu’cize say›la-
cak kadar düzgün ahenk ve na¤-
me; mu’cizenin ahenk ve na¤me-
si.
zevk etme:
tatma, haz alma.
zulümat:
karanl›klar.
acip:
hayrette b›rakan.
arz:
yer, dünya.
arz-› didar:
güzelli¤ini göster-
mek.
aza:
uzuvlar.
bahir:
deniz.
cüz’:
parça.
dair:
ait, ilgili.
dekaik:
incelikler.
derece-i i’caz:
mu’cizelik de-
recesi.
enva-› i’caz:
mu’cizeli¤inin
çeflitleri.
farz etmek:
varsaymak, öyle
kabul etmek.
garip:
hayret verici.
gayet:
oldukça.
hâlâ:
flimdi, henüz.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal›,
faydal› ve tam yerli yerinde
olmas›.
hudut:
s›n›rlar.
1...,695,696,697,698,699,700,701,702,703,704 706,707,708,709,710,711,712,713,714,715,...1482
Powered by FlippingBook