Sözler - page 876

görür; o ulûm, nur ve hikmet olarak kal›r, zulmet ve abe-
siyete ink›lâp etmez.
Vaktaki
ene,
vazifesini flu suretle ifa etti; vahid-i k›yasî
olan mevhum rububiyetini ve farazî malikiyetini terk
eder,
1
n
¿ƒo
©n
L r
ôo
J p
¬ r
«n
dp
Gn
h o
ºr
µ o
?r
G o
¬n
dn
h o
ó r
ªn
?r
G o
¬ n
dn
h o
?r
?o
Ÿr
G o
¬n
d
der, haki-
kî ubudiyetini tak›n›r, makam-› ahsen-i takvime ç›kar.
E¤er o
ene
, hikmet-i hilkatini unutup, vazife-i f›triyesi-
ni terk ederek kendine mana-i ismiyle baksa, kendini
malik itikat etse, o vakit emanete h›yanet eder,
2
Én
¡«
s
°Sn
O r
øn
e n
ÜÉn
N r
ón
bn
h
alt›nda dahil olur. ‹flte, bütün flirkle-
ri ve flerleri ve dalâletleri tevlit eden
enaniyet’
in flu cihe-
tindendir ki, semavat ve arz ve cibal tedehhüfl etmifller,
farazî bir flirkten korkmufllar.
Evet,
ene
ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, ma-
hiyeti bilinmezse, tesettür topra¤› alt›nda neflvünema bu-
lur, gittikçe kal›nlafl›r, vücud-u insan›n her taraf›na yay›-
l›r, koca bir ejderha gibi, vücud-u insan› bel’ eder. Bütün
o insan, bütün letaifiyle âdeta
ene
olur. Sonra, nev’in
enaniyet’
i de bir asabiyet-i nev’iye ve milliye cihetiyle o
enaniyet
’e kuvvet verip, o
ene
, o
enaniyet-i nev’iyeye
is-
tinat ederek, fleytan gibi, Sâni-i Zülcelâl’in evamirine
karfl› mübareze eder. Sonra, k›yas-› binnefs suretiyle her-
kesi, hatta her fleyi kendine k›yas edip, Cenab-› Hakk›n
mülkünü onlara ve esbaba taksim eder; gayet azîm bir
flirke düfler,
3
l
º«/
¶n
Y l
º r
? o
¶n
d n
?r
öu
ûdG s
¿p
G
mealini gösterir.
abesiyet:
faydas›z ve gayesiz
olufl; gereksiz fleyler.
arz:
yer yüzü.
asabiyet-i nev’iye ve milliye:
kendi milletini tutma ve taraftar
olma, millî ›rkç›l›k.
azîm:
büyük.
bel’ etme:
yutma.
cibal:
da¤lar.
cihet:
yön.
dahil olma:
içine girme, kat›lma..
dalâlet:
do¤ru yoldan ayr›lmak.
emanet:
baflka varl›klar›n yük-
lenmekten çekindi¤i, fakat insa-
n›n yüklendi¤i istikamet üzere
bulunmak; ‹lâhî görevler.
enaniyet:
benlik, gurur.
enaniyet-i nev’iye:
millî ›rkç›l›k,
taraftarlar›n›n enaniyet ve guru-
ru.
ene:
ben, benlik.
esbap:
sebepler.
evamir:
emirler.
farazî:
var say›lm›fl; varsay›m; ha-
yali.
gayet:
oldukça.
hakikî:
gerçek.
hat:
çizgi.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, anlaml›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
hikmet-i hilkat:
yarat›l›fl amac›.
h›yanet:
hainlik yapma.
ifa:
yerine getirme.
ink›lâp:
dönüflme.
istinat:
dayanma
itikat:
inanç.
k›yas:
karfl›laflt›rma, benzetme.
k›yas-› binnefs:
kendine k›yasla-
ma.
letaif:
insan›n mahiyetindeki ince
duygular.
mahiyet:
sonuç.
makam-› ahsen-i takvim:
yarat›-
l›fl›n en güzel k›vam›nda olma de-
recesi.
malik:
sahip
malikiyet:
sahiplik.
mana-i isim:
bir fleyin bizzat ken-
disine bakan ve kendisini tan›tan
manas›.
mevhum:
gerçekte var olmad›¤›
hâlde var say›lan.
mübareze:
karfl› ç›kma.
neflvünema:
büyütüp geliflme.
nev’:
tür.
nur:
›fl›k, ayd›nl›k.
rububiyet:
Cenab-› Hakk›n her
zaman ve her yerde her mahlûka
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
terbiye ve beslemesi.
Sâni-i Zülcelâl:
celâl sahibi yüce
yarat›c›.
semavat:
gökler.
suret:
biçim; flekil.
fler:
kötülük, günah.
flirk:
Allah’a efl, ortak koflma;
küfür.
taksim:
bölme.
tedehhüfl:
dehflete düflme,
dehflete kap›lma, korkma,
ürkme.
tesettür:
örtünme, gizlenme.
tevlit:
do¤urma.
ubudiyet:
kulluk.
ulûm:
do¤rulu¤u ispat edil-
mifl bilgiler.
vahid-i k›yasî:
ölçü.
vaktaki:
ne vakit ki, ne za-
man ki.
vazife-i f›triye:
yarat›l›fla uy-
gun görev.
vücud-u insan:
insan vücudu.
zulmet:
karanl›k.
1.
Mülk Onun, hamd Onun, hüküm Onundur ve Ona döndürüleceksiniz.
2.
Nefsini günaha dald›ran da hüsrana u¤ram›flt›r. (fiems Suresi: 10.)
3.
Muhakkak ki flirk pek büyük bir zulümdür. (Lokman Suresi: 13.)
876 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
1...,866,867,868,869,870,871,872,873,874,875 877,878,879,880,881,882,883,884,885,886,...1482
Powered by FlippingBook