Sözler - page 866

ÜÇÜNCÜ MESELE:
Ölecek âlemin dirilmesi mümkündür. Çünkü, ‹kinci
Esasta ispat edildi¤i gibi, kudrette noksan yoktur, mukta-
zi ise gayet kuvvetlidir, mesele ise mümkinattand›r.
Mümkün bir meselenin gayet kuvvetli bir muktazisi var
ise, failin kudretinde noksaniyet yok ise, ona mümkün
de¤il, belki vaki suretiyle bak›labilir.
Remi z l i b i r nük t e :
fiu kâinata dikkat edilse gö-
rünüyor ki; içinde iki unsur var ki, her tarafa uzanm›fl,
kök atm›fl. Hay›r fler, güzel çirkin, nef’, zarar, kemal nok-
san, ziya zulmet, hidayet dalâlet, nur nâr, iman küfür, ta-
at isyan, havf muhabbet gibi âsârlar›yla, meyveleriyle, flu
kâinatta, ezdat, birbiriyle çarp›fl›yor, daima tagayyür ve
tebeddülâta mazhar oluyor, baflka bir âlemin mahsulât›-
n›n tezgâh› hükmünde çarklar› dönüyor. Elbette, o iki
unsurun birbirine z›t olan dallar› ve neticeleri, ebede gi-
decek, temerküz edip birbirinden ayr›lacak; o vakit, Cen-
net-Cehennem suretinde tezahür edecektir.
Madem âlem-i beka, flu âlem-i fenâdan yap›lacakt›r;
elbette anas›r-› esasiyesi bekaya ve ebede gidecektir.
Evet, Cennet-Cehennem, flecere-i hilkatten ebed taraf›-
na uzan›p e¤ilerek giden dal›n›n iki meyvesidir ve flu sil-
sile-i kâinat›n iki neticesidir ve flu seyl-i fluunat›n iki mah-
zenidir ve ebede karfl› cereyan eden ve dalgalanan mev-
cudat›n iki havz›d›r ve lütuf ve kahr›n iki tecelligâh›d›r ki,
dest-i kudret bir hareket-i fledide ile kâinat› çalkalad›¤›
vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacakt›r.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
âlem-i fenâ:
gelip geçici, fânî
âlem.
anas›r-› esasiye:
temel unsurlar,
elementler.
âsâr:
eserler.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
cereyan:
ak›nt›, ak›m.
çark:
dönen, iflleyen fley.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lma.
dest-i kudret:
kudret eli, yapabil-
me gücü.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
esas:
as›l, temel.
ezdat:
z›tlar, tezatlar.
fail:
ifli yapan.
gayet:
son derece.
hareket-i fledide:
fliddetli hare-
ket.
havf:
korku, korkma.
havz:
havuz.
hay›r:
iyilik.
hidayet:
do¤ru ve hak yol.
kah›r:
eziyet, cefa, zulüm.
kâinat:
evren, varl›klar.
kemal:
olgunluk.
kudret:
güç, kuvvet.
küfür:
imans›zl›k.
lütuf:
hoflluk, güzellik.
mahsulât:
meydana gelen, elde
edilen fleyler.
mahzen:
depo.
mazhar:
eriflme, sahip olma.
mesele:
konu.
mevcudat:
varl›klar.
muktazi:
icap edici gerekçe.
mümkinat:
imkân dahilindekiler,
olabilir fleyler.
münasip:
uygun.
nef’:
faydal›.
netice:
sonuç.
noksan:
eksik.
noksaniyet:
eksiklik.
nur:
ayd›nl›k.
nükte:
ince mana.
remiz:
iflaret.
seyl-i fluunat:
olaylar›n ak›fl›.
silsile-i kâinat:
kâinat halka-
s›, zinciri.
suret:
flekil, biçim.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤a-
c›.
fler:
kötülük.
tagayyür:
de¤iflme, baflkalafl-
ma.
tebeddülât:
de¤ifliklikler,
baflkalaflmalar.
tecelligâh:
‹lâhî kudretin gö-
ründü¤ü yer.
temerküz:
merkez tutma,
merkez edinme.
unsur:
bir fleyin parças›, esas,
kök; madde.
vaki:
olan.
vakit:
zaman.
ziya:
›fl›k.
zulmet:
karanl›k.
866 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,856,857,858,859,860,861,862,863,864,865 867,868,869,870,871,872,873,874,875,876,...1482
Powered by FlippingBook