Sözler - page 975

menzili, birer tayyaresi, birer mescidi ve avalim-i ulviye-
nin birer lâmbas›, birer günefli ve saltanat-› rububiyetin
birer flahidi ve feza-i âlemin birer ziyneti, birer kasr›, bi-
rer çiçe¤i ve sema denizinin birer nuranî bal›¤› ve gökyü-
zünün birer güzel gözü
(HAfi‹YE 1)
oldu¤umuz gibi, heyet-i
mecmuam›zda sükûnet içinde bir sükût ve hikmet içinde
bir hareket ve haflmet içinde bir ziynet ve intizam içinde
bir hüsnühilkat ve mevzuniyet içinde bir kemal-i sanat
bulundu¤undan, Sâni-i Zülcelâl’imizi, nihayetsiz diller ile
vahdetini, ehadiyetini, samediyetini ve evsaf-› cemal ve
celâl ve kemalini bütün kâinata ilân etti¤imiz hâlde, bi-
zim gibi nihayet derecede safî, temiz, mutî, musahhar
hizmetkârlar› karma kar›fl›kl›k ve intizams›zl›k ve vazife-
sizlik, hatta sahipsizlikle ittiham etti¤inden tokada müs-
tahaks›n” der. O müddeinin yüzüne, recm-i fleytan gibi,
bir y›ld›z öyle bir tokat vurur ki, y›ld›zlardan tâ Cehenne-
min dibine onu atar. Ve beraberinde olan tabiat›
(HAfi‹YE 2)
evham derelerine ve tesadüfü adem kuyusuna ve flerikle-
ri imtina ve muhaliyet zulümat›na ve din aleyhindeki
SÖZLER | 975
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
kader-i ‹lâhî:
Allah’›n olmufl ve
olacak her fleyi programlamas›.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kas›r:
köflk.
kemal-i acz:
aczin son derecesi.
kemal-i sanat:
sanattaki mü-
kemmellik.
kudret-i Rabbaniye:
her fleyi ter-
biye eden Allah’›n sonsuz kudret
ve kuvveti.
mahfler-i acayip ve garaip:
her-
kesi hayrete sevk eden ve tuhaf
fleylerin toplanma yeri.
mecmua-i kavanin:
kanunlar›n
bütünlü¤ü.
melâike:
melekler.
menzil:
yer, mesken.
mescit:
namaz k›l›nacak yer.
mevzuniyet:
mevzunluk, düzen-
li.
muhaliyet:
imkâns›zl›k.
musahhar:
emir alt›na giren.
mutî:
itaat eden.
müddei:
iddia sahibi, davac›.
müstahak:
hak etmifl.
nihayet:
son derece.
nihayetsiz:
sonsuz.
recm-i fleytan:
fleytan tafllama.
safî:
saf olan, temiz.
saltanat-i rububiyet:
kâinat› ter-
biye ve idare edici olan Allah’›n
saltanat›.
samediyet:
her fleyin Allah’a
muhtaç olmas›, Allah’›n hiç bir fle-
ye muhtaç olmamas›.
sanat-› Rabbaniye:
her fleyi ken-
di ölçüleri içerisinde terbiye eden
Allah’›n sanat›.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve her fleyi sanatl› yaratan
Allah.
sema:
gökyüzü, sema.
semavat:
semalar, gökler.
sukut:
düflme.
sükûnet:
durgunluk.
sükût:
susma.
fleriat:
do¤ru yol.
flerik:
ortak.
tabiat:
maddî âlem ve içindekiler.
tagayyür:
de¤iflme, baflkalaflma.
tayyare:
uçak.
tebeddül:
de¤iflme.
temafla:
bak›p seyretme.
tesadüf:
rastlant›.
tesir:
etki, iz.
tevbe:
günahtan piflmanl›k du-
yup bir daha ifllememek üzere
söz verme.
vahdet:
birlik.
vazife-i ubudiyet:
kulluk görevi.
zemin:
yeryüzü.
zîfluur:
bilinçli.
zulümat:
karanl›klar.
acaib-i masnuat:
çok garip
ve sanatl› yarat›lanlar.
acaib-i sanat-› ‹lâhiye:
Al-
lah’›n insanlar› flafl›rtan sanat
harikalar›.
adem:
yokluk.
aleyh:
karfl›.
arz:
yer, dünya.
avalim-i ulviye:
yüce âlem-
ler.
Cenab-› Hak:
Allah.
ehadiyet:
Allah’›n her bir fley-
de birli¤inin tecelli etmesi.
evham:
vehimler, zanlar.
evsaf-i cemal ve celâl ve ke-
mal:
Cenab-› Allah’›n ba¤›flla-
r›n›, büyüklü¤ünü ve mü-
kemmelli¤ini gösteren cemal
ve celâl vas›flar›.
feza-i âlem:
gökyüzü, uzay.
fiil:
ifl.
f›trat-› ‹lâhiye:
‹lâhî yarat›l›fl.
f›trî:
yarat›l›fltan, yarat›l›fla ait.
had:
s›n›r.
hakikî:
gerçek.
hafliye:
dipnot.
haflmet:
ihtiflam, heybet.
hey’et-i mecmua:
bütünün
gösterdi¤i hâl ve manzara.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal›,
faydal› ve tam yerli yerinde
olmas›.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hüsnühilkat:
yarat›l›fltaki gü-
zellik.
imtina:
kaç›nma, çekinme.
infial:
tepki, aksi tesir.
ink›yat:
boyun e¤me.
intizam:
düzgünlük, nizam.
ittiham:
suç alt›nda bulunma.
kabil:
mümkün.
HAfi‹YE 1:
Cenab-› Hakk›n acaib-i masnuat›na bak›p, temafla edip ve
ettiren iflaretleriz. Yani, semavat, hadsiz gözlerle zemindeki acaib-i sa-
nat-› ‹lâhiyeyi temafla eder gibi görünüyor. Seman›n melâikeleri gibi, y›l-
d›zlar dahi mahfler-i acayip ve garaip olan arza bak›yorlar ve zîfluurlar›
dikkatle bakt›r›yorlar demektir.
HAfi‹YE 2:
Fakat, sukuttan sonra, tabiat tevbe etti; hakikî vazifesi tesir
ve fiil olmad›¤›n›, belki kabul ve infial oldu¤unu anlad›. Ve kendisi kader-i
‹lâhînin bir nevi defteri—fakat, tebeddül ve tagayyüre kabil bir defteri—
ve kudret-i Rabbaniyenin bir nevi program› ve Kadîr-i Zülcelâl’in bir nevi
f›trî fleriat› ve bir nevi mecmua-i kavanini oldu¤unu bildi. Kemal-i acz ve
ink›yat ile vazife-i ubudiyetini tak›nd› ve f›trat-› ‹lâhiye ve sanat-› Rabbani-
ye ismini ald›.
1...,965,966,967,968,969,970,971,972,973,974 976,977,978,979,980,981,982,983,984,985,...1482
Powered by FlippingBook