Tarihçe-i Hayat - page 898

ilim:
bilme, bilgi.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hâle getirme.
ifl’ar:
anlatma, bildirme; yaz›
ile haber verme.
isyan:
baflkald›rma, itaatsiz-
lik, emre karfl› gelme
kalben:
kalp ile, kalpten; iç-
ten ve samimî olarak.
kat’î:
kesin, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan.
mâni:
engel.
müflkülât:
müflküller, güçlük-
ler, zorluklar.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir flekilde.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
s›dd›k:
çok do¤ru, dürüst,
hakk› ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sual:
soru.
taaccüp:
flaflma, hayret etme,
flaflakalma.
tahattur:
hat›ra gelmek, ha-
t›rlamak.
tahkikat:
araflt›rmalar, sorufl-
turmalar.
talebe:
ö¤renci
vazife-i müdafaat:
müdafa-
alar vazifesi, savunmalar gö-
revi.
zekâvet:
zekilik; çabuk anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
‹ki ehemmiyetli sebep ve bir kuvvetli ihtara binaen
ben bütün vazife-i müdafaat› buraya gelen ve gelecek
Nur erkânlar›na b›rakmaya kalben mecbur oldum; husu-
san
(¢U ,± ,• ,Q ,ñ)
(HAfi‹YE)
Birinci Sebep:
Ben hem sorgu dairesinde, hem çok
emarelerden kat’î bildim ki, bana karfl› ellerinden geldi¤i
kadar müflkülât yapmaya ve fikren onlara galebe et-
memden kaçmaya çal›fl›yorlar ve resmen de onlara ifl’ar
var. Güya ben konuflsam, mahkemeleri ilzam edecek de-
recede ve diplomatlar› susturacak bir iktidar-› ilmî ve si-
yasî gösterece¤im diye, benim konuflmama bahanelerle
mâni oluyorlar. Hatta, sorguda bir suale karfl› dedim:
“Tahattur edemiyorum.” O hâkim taaccüp ve hayretle
dedi: “Senin gibi fevkalâde acip zekâvet ve ilim sahibi
nas›l unutur?” Onlar Risale-i Nur’un harika yükseklikleri-
ni ve ilmî tahkikat›n› benim fikrimden zannedip dehflet
alm›fllar. Beni konuflturmak istemiyorlar. Hem güya, be-
nim ile kim görüflse birden Nurun fedakâr bir talebesi
olur. Onun için beni görüfltürmüyorlar. Hatta Diyanet
Reisi dahi demifl: “Kim onunla görüflse, ona kap›l›r; câ-
zibesi kuvvetlidir.”
HAfi‹YE:
Hüsrev, Ref'et, Tahiri, Feyzi, Sabri.
acip:
tuhaf, hayrette b›rakan.
aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
bahane:
as›l sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
binaen:
-den dolay›, bu sebep-
ten.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
dehflet:
büyük tehlike karfl›s›nda
korkma ve flafl›r›p kalma.
diplomat:
siyasette becerikli
olan, siyasetçi, siyasî.
Diyanet Reisi:
Diyanet ‹flleri Bafl-
kan›.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
fedakâr:
kendini veya flahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fikren:
fikir ile, düflünerek, zih-
nen.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
güya:
sanki.
güya:
sanki.
harika:
ola¤anüstü.
hafliye:
dipnot
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
iktidar-› ilmî:
ilme ait iktidar, ilmî
güç ve kudret.
iktidar-› siyasî:
siyasete ait ikti-
dar, siyasetle ilgili güç.
898 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
1...,888,889,890,891,892,893,894,895,896,897 899,900,901,902,903,904,905,906,907,908,...1390
Powered by FlippingBook