Detaylı bilgi için TIKLAYIN
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Rektör atamaları ve B planı

Önceki yazımızda 15 yeni üniversitenin (5447 sayılı kanun) kurulacağını söylemiş ve bunun bölge halkları için bayram hediyesi olduğunu söylemiştik. Gerçekten de bu yasa ile bölge halkı bayram sevinci yaşarken Sayın Cumhurbaşkanının kanunun rektör atamalarını ihtiva eden maddesini veto etmesi halkı ve siyasileri “ne olacak şimdi?” noktasına getirdi.

Söz konusu kanunun veto edilen geçici 1. maddesine göre kurucu rektörler Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın teklif edeceği üç kişiden birinin Cumhurbaşkanınca atanmasını öngörmekte idi. Bu hali ile hükümet, Cumhurbaşkanına belli bir adayı önermiş olmuyor, adaylar arasından birini tercih imkânını tanırken, YÖK’ü devre dışı bırakıyordu. Veto, yalnızca kanunun geçici 1. maddesi için olduğu için diğer maddeler yasalaştı.

Bu madde ile hükümetin izleyebileceği yöntemlere bakarsak;

A PLANI: Hükümet kanunu aynen geçirmeyi tercih ederse; Cumhurbaşkanı imzalamak zorunda olduğu için önce imzalayıp sonra Anayasa Mahkemesine iptal dâvâsı açacaktır. Kendisi eski Anayasa Mahkemesi başkanı olması sebebi ile iptal gerekçelerini sıralamak fazla sorun olmayacak, büyük ihtimal makul bir süre zarfında iptal edilecektir. Kanun iptal edilinceye kadar geçerli olduğu için Başbakan 15 üniversite için toplam 45 isim belirleyecek fakat bu idarî bir işlem olması ve Anayasa Mahkemesinde iptal dâvâsı açılmış bir kanuna dayalı olarak atama yapıldığı için dâvânın neticesi beklenecektir. Bu makul süre aylara uzayacağından üniversitelerin kurulmuşluğu kâğıt üzerinde kalacaktır. A planı karamsar olduğu için umarım hükümetin aşağıda benim teklifime benzer bir B planı vardır.

B PLANI: Veto edilen 5447 sayılı kanunun geçici 1. maddesi Millî Eğitim Komisyonunda yeniden görüşülürken tercihen AKP’li olmayan üyelerin teklifleri ile “Kurucu Rektörler Başbakan tarafından atanır” şeklinde bir değişiklik yapılır. (Daha önce de bu şekilde rektör ataması yapıldığı geri gönderme yazısında da bulunmaktadır.) Son hızla TBMM Genel Kurulundan geçirilerek Sayın Cumhurbaşkanına gönderilir. Yine büyük ihtimalle veto edilir. Fakat, bu sefer TBMM’den aynen ve çok süratli bir şekilde geçirilerek Cumhurbaşkanının onayına sunulur. Biraz gürültü çıkmakla birlikte, söz konusu kanun Anayasa Mahkemesine gider ama atanan rektörler görev başı etmiş olacağı için üniversiteler eskilerin tabiri ile “kuvveden fiile çıkmış” olur.

C PLANI: Yürürlükteki (2547 sayılı kanun) mevzuata göre, YÖK’ün teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile 15 Rektör atanır. Dolayısıyla, üniversitelerin büyük gayret, fedakârlık ve duâlarla kurulmasını sağlayan milletvekilleri, üniversitenin kapısından girmek için ziyaretçi kartı almak zorunda kalırlar.

B planının uygulanmasının bir çok gereği mevcuttur. Kurulan 15 üniversite esasen daha önce kurulmuş, eğitim ve öğretime devam eden fakültelerden oluşmaktadır. Bu fakülteler merkeze göre taşra olmaktan kurtulamamış ve merkez tarafından nispeten ötekileştirilerek öğretim elemanı ve ödenekler açısından ihmal edilmişlerdir.

Yeni atanan rektörler; bu üniversiteleri ayağa kaldırmak için olağanüstü gayret sarf edecek, mülki amirler, yerel politikacılar ve özellikle iktidar ile iyi bir diyalog kurabilecek, onları koordine ederek söz konusu il ve üniversitenin (eğitim, bina, akademik personel, sosyal çevre, vs.) ihtiyaçlarını en hızlı bir şekilde temin edebilecek, ilmî ve idarî olarak kendisini ispatlamış kişiler olmalıdır.

Topyekûn gayretler neticesinde kurulan 15 üniversite “yüksek lise” olmaktan kurtarılabilir. Zaten kurucu rektörler 2-3 yıl görev yapacağı için, sonradan seçilecek rektörler için YÖK kanunundaki usûller uygulanacaktır. Aksi halde kendini hükümet üstü gören YÖK’ün emrinde hükümete çatan yeni 15 rektör kimsenin hayalini süslememektedir.

Emin Talha Karamusa / [email protected]

28.01.2006


SORULARLA VİCDANî RET

Vicdanî

ret nedir?

En basit anlamıyla vicdanî ret; kişinin ahlâkî tercih, dini inanç ya da politik sebeplerle askere gitmeyi ret etmesidir.

Vicdanî reddin gerekçeleri nelerdir? Kişi neden vicdanî retçi olur?

İnsanları, vicdani retçi olmaya yönelten çeşitli sebep vardır:

nBirey, emir almak ve vermek, itaat etmek ve hükmetmek istemiyor olabilir.

nBirey, şiddet kullanmayı ve insan öldürmeyi öğrenmeyi istemiyordur.

nBirey savaşlara karşı olabilir ve savaşların yürütücüsü olan ordulara hizmet etmek istemeyebilir.

nBirey, dinî inançları gerekçesiyle her türlü şiddete karşı olabilir.

nBirey, politik görüşleri doğrultusunda ordusuz, sınırsız, devletsiz, özgür bir dünyada yaşamak istiyor olabilir.

Avrupa’da

vicdanî reddin politik ve hukuki durumu nedir?

İngiltere ve ABD’de profesyonel orduya geçilmiş durumdadır. Yunanistan hariç bütün Avrupa Birliği üyesi vicdani red hakkını tanımıştır. Yunanlı yetkililer de yakında bu yönde adımlar atılacağını bildirmişlerdir.

Almanya: Alman Anayasası’nın 4. maddesi, 3. paragrafı: “Hiç kimse, vicdanı ile bağdaştıramayacağı silâhlı bir savaş hizmeti olan askerliğe zorlanamaz” der. Ülkede sivil hizmet hakkı tanınmaktadır.

İsviçre: 17 Mayıs 1992 yılından beri İsviçre Anayasası’nda sivil hizmet hakkı bulunmaktadır. Fakat henüz bir kanun bulunmadığından, vicdanî retçiler askerî mahkemelerle yüzyüze gelme zorundalar.

Norveç: Her yıl yaklaşık 2500 vicdanî retçi çıkmaktadır. Bunlar kaydedilenlerin yüzde 8’ini temsil eder. Sivil Hizmet hakkı tanınmaktadır. Yürürlükteki vicdanî retçilik yasası 1965’ten beri vardır.

Hırvatistan: 1990 yılından beri Anayasasında Vicdanî Red hakkı tanınmakta.

İspanya: 1989’da sayıları 20 bini bulan vicdanî retçiler yüzünden hükümet Vicdanî Red Yasası ile birlikte bir de af çıkardı.

Belçika: Vicdanî red hakkı herkese yasal düzenlemeyle tanınmış durumda.

Hollanda: Bu ülkede de yasal olarak bu hak tanınmaktadır.

Türkiye’de

vicdanî reddin politik ve hukukî durumu nedir?

Türkiye’de 1982 Anayasası’na göre askerlik vatan hizmeti içinde görülmektedir. 1982 Anayasası’nın vatan hizmeti başlıklı 72. Maddesi ise şöyledir: “Vatan hizmeti her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin silâhlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.”

Buradan çok açık anlaşılacağı gibi, anayasa askerliği zorunlu kılmamaktadır. Askerlikle ilgili düzenlemeleri kanuna bırakmıştır. Bu konuyla ilgili kanunlar ise askerliği zorunlu kılmaktadır. Bu kanunlar 1927 yılında yürürlüğe giren 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunudur. Vatan hizmetinin silâhı askerî eğitimle bir tutularak zorunlu düzenlemeye tabi tutulması, hukuka uygunluğu tartışılan bugünkü (1982) antidemokratik anayasaya bile aykırıdır.

www.savaskarsitlari.org

28.01.2006


KİM DEDİ? NE DEDİ?

“Zorunlu askerlik yerine zorunlu kamu görevi”

AİHM’in Türkiye’deki zorunlu askerlik uygulamasıyla ilgili kararı, sanırım şu anda Genelkurmay’da enine boyuna değerlendiriliyor. Görünen gerçek o ki, AİHM’in, askerlik yapmak istemeyenleri haklı bulan kararı, bundan sonraki dâvâlara da emsal teşkil edecek. Mahkeme, Türkiye’den felsefi görüşü ve inançlarından dolayı askerlik yapmayı reddedenler için yeni bir yasal düzenleme yapılmasını istiyor.

Genelkurmay’ın defalarca açıkladığı gibi, belirli bir süre sonunda Türkiye’nin de “Profesyonel askerlik” modeline geçeceği kesindir. Ancak şu anda maddî ve teknik şartlar buna elverişli değil. Bu noktada AİHM’in kararındaki askerlik yapmayı düşünce ve inançlarından dolayı reddedenlere “Alternatif bir askerlik hizmeti” oluşturması önerisi, herhalde değerlendirilecektir.

Tüm erkekler için bir yükümlülük olan askerliği, “Vicdanî retçiler” için bir başka kamu hizmetine dönüştürmek mümkündür. Meselâ 1960’ların “Yedeksubay öğretmen” uygulaması buna örnek olabilir. Genelkurmay olaya AİHM’e tepki göstermek açısından değil, “Çözüm” açısından bakmalıdır.

(Mehmet Barlas,

Sabah Gazetesi, 26 Ocak 2006)

28.01.2006


HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABERLER.. HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABERLER... HABER

Kırkıncı

“Başörtüsüne Özgürlük”

eylemi

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu “Başörtüsüne Özgürlük” eyleminde 40. haftaya girdi. Eyleme katılanlar sık sık slogan atıp ve çalınan düdükler eşliğinde yasağı protesto etti. Ayrıca eylemde özgürlük işaretinin köklerinden doğan özgürlüğün çizildiği bir resim ve “40 olduk haklıyız, güçlüyüz kazanacağız” dövizi açıldı.

Kamu Çalışanlarına

İnsan Hakları Eğitimi

5 ilçe belediyesi; Beykoz, Pendik, Sarıyer, Ümraniye ve Üsküdar Belediyeleri ortaklaşa, “Kamu Çalışanlarına İnsan Hakları Eğitimi” projesi düzenliyor. 2006 boyunca sürecek bir yıllık projede, her biri 4 hafta sürecek 9 paket yer alıyor. Her pakette kamuya açık bir konferans ve kamu çalışanlarının katılacağı 3 seminer bulunuyor. Bir yılda toplam 45 konferans ve 135 seminerin gerçekleşeceği programda işlenecek bazı konular şunlar: “İnsanların özgürlük ve eşitliği, ayırımcılık yasağı, kölelik yasağı, yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele”, “Hukusal kişilik, yasa önünde eşitlik, özel yaşam, adil yargı hakkı”, “Düşünce, vicdan, ifade, toplantı, örgütlenme”, “Yeni haklar: Bilgi edinme, hasta hakları, vicdanî red.”

Aylarca hapseden

ABD hesap vermiyor

Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Telafer şehrinde 5 Haziran 2005’te ABD Ordusu’nca gözaltına alınan Reuters kameramanı Samir Muhammet Nur, sekiz aylık bir tutukluluğun ardından 21 Ocak’ta serbest bırakıldı. Iraklı askerlerce baygınlık geçirene kadar dövüldükten sonra ABD Ordusu’na teslim edilen Nur, ilk olarak Ebu Garip Hapishanesi’ne ardından da Basra yakınlarındaki Camp Bucca’ya nakledilmişti. ABD askeri yetkilileri, bugüne kadar ileri sürdükleri iddialarla ilgili hiçbir delil ortaya koymadı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Reuters kameramanı gibi, on aydan fazla süredir hiçbir yargılamaya tabi tutulmadan hapsedilen CBS News çalışanı Abdul Amir Younes Hüseyin’in de özgürlüğüne kavuşturulmasını istedi. CBS News kameramanı, ne bir avukatla görüşebiliyor ne de kendisini işvereni veya ailesi ziyaret edebiliyor. 7 Ocak’ta İntikam Tugayları isimli Iraklı grubun kaçırdığı ABD’li kadın gazeteci Jill Caroll’dan ise haber alınamıyor.

Sosyal

Demokrasi

Okulu

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) ve Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın (TÜSES) birlikte düzenlediği Sosyal Demokrasi Okulu 14. dönem dersleri 28 Şubat günü başlıyor. 14 konferanslık programa katılanlara sertifika verilecek. Programda; Siyaset Biliminin Temel Kavramları ve SD’nin  Doğuşu, Sosyal Devlet ve Refah Toplumu, Avrupa Birliği, İnsan Hakları–Birey–Devlet gibi konulara yer alıyor.

28.01.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Reklam filmini indirmek için tıklayın
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004