Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Abdil YILDIRIM

İnsan ve İslâm



Her insan hür olarak doğar. Tıpkı, İslâm fıtratı üzerine doğduğu gibi. Yani İslâmiyet de, hürriyet de doğuştan insanın sahip olduğu iki büyük nimettir. Bunları birbirinden ayrı düşünmek veya birbirine zıt olduğunu ileri sürmek gaflet ve cehaletten başka bir şey değildir.

Hür olarak doğan insan, hür olarak da yaşamayı arzu eder. Doğuştan sahip olduğu haklarını her zaman korumak, aklını ve iradesini serbestçe kullanarak istidatlarını geliştirmek ister. Zaten toplumların gelişmesi, huzuru, mutluluğu ve özgürlüğü de bireylerin hür ve mutlu olmasına bağlıdır. Arızalı parçalardan sağlam bir bütün oluşturmak mümkün değildir.

İslâmiyet, bir Müslümanın hayatının her noktasında var olan kuvvetli bir duygudur. Kişinin her türlü temel haklarını güvence altına aldığı gibi, özellikle hürriyetine çok büyük önem vermiştir. Öyle ki, inanç noktasında da insanı serbest bırakmış, “Dinde zorlama yoktur” diyerek kimseyi zorla Müslüman yapmaya kalkışmamıştır. Kişiye Cenneti de, Cehennemi de seçme hakkı tanımıştır. Sonuçlarına katlanmayı kabul ettikten sonra, dileyen dilediği yolu seçsin demiştir. Bu kadar özgürlüğü, hiçbir dünyevî idare sisteminde bulmak mümkün değildir. Onun için İslâmiyet, insana en geniş özgürlük alanı açan demokrasilerle dost ve müttefiktir. Hatta demokrasi ve meşrû cumhuriyetin çekirdeğinin İslâmiyet olduğunu söylemek, belki en doğru ifade olacaktır.

İslâmiyetin demokrasi ve cumhuriyete bakışı böyle olduğu halde, inatla ve ısrarla Müslümanların cumhuriyet karşıtı olduğunu söylemek, haksız bir ithamdan başka bir şey değildir. Belki doğrudan böyle ifade edilmiyor ama, bugün irticadan kastedilen mânâ İslâmî yaşayışı işaret ediyor.

İrticanın delili olarak başörtüsü ve Kur’ân kursları gösteriliyorsa, din eğitimi alanların kamuda görev yapması sakıncalı bulunuyorsa, dindarlara mürteci gözü ile bakılıyorsa, irticadan neyin kastedildiği belli oluyor demektir. Zaten başka da elle tutulur, gözle görülür bir irtica delili ortaya konulamıyor. Sağlık İş Başkanı Sayın Mustafa Başoğlu’nun çeşitli kurumlara sorduğu “İrtica nedir?” sorusuna verilen cevaplar da, böyle bir suç tanımının bulunmadığını göstermektedir.

Dinini yaşayan ve yaşatmaya çalışan insanların, devletin kuralları ve cumhuriyetin ilkeleri ile bir alıp veremediği yoktur. Belki cumhuriyet ve demokrasi, en çok dindarlara lâzım olan nimetlerdir. Devletin millet ile ana sözleşmesini teşkil eden anayasada din ve inanç özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Din ile devlet işlerinin ayrılması olan laiklik ise, kişilerin özel hayatları ile değil, devlet yönetimi ile ilgili bir husustur. Devlet idaresi laik olur. Her din ve inanca eşit mesafede durur. Yasalarını dinî kurallara göre düzenlemek zorunda değildir. Ama bireylerin kamusal alanda inançlarını terk etmelerini istemek de laikliğin bir gereği değildir. Laik bir sistemde kamusal alan kabul edilen yerlerde dinî motif ve sembolleri ortadan kaldırmak gerekmediği gibi, bunu yapmak zaten mümkün de değildir.

Camiler, mezarlıklar, minareler ve oralardan yükselen ezan sesleri hep birer dinî motiftir. Laiklik adına bunları da mı kamusal alandan kaldıracağız? Meselâ şehidlik kavramı dinî bir kavramdır. Vatan için canını feda edenlere verilen yüksek bir makamdır. Dine göre mukaddes, devlete göre de vatan için yapılacak fedakârlığın zirve noktasıdır. Yani ikisi de şehidliği yücelten mânâlar taşımaktadır. Şehidlerimiz bayrağa sarılı olarak camilere taşınmakta, cenaze namazı kılınarak duâlarla defnedilmektedirler. Şimdi haydi gelin de şehidliği dinden soyutlayın bakalım.

Dinini özgürce yaşamak isteyen insanların devletten istediği, dinî kuralların yasalaşması değildir. Dindarların devletten beklediği, çağdaş demokrasinin bireye tanıdığı haklardan sonuna kadar istifade etmektir.

İnsanlar, doğuştan sahip oldukları haklarını yaşarken de kullanmak istiyorlar. Hepsi o kadar.

07.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.09.2006) - Bir alana, bin bedava

  (22.09.2006) - Ey dünya, çekil yolumdan!

  (15.09.2006) - Teşekkür etmek medeniyettir

  (06.09.2006) - Allah ile kul arasına girenler

  (02.09.2006) - Birlik ve beraberlik

  (26.08.2006) - Yeniden başlamak

  (20.08.2006) - Göz pınarı

  (12.08.2006) - Benimki de hayal işte

  (08.08.2006) - Bu nasıl kardeşlik?

  (30.07.2006) - Kur’ân kursları

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004