Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

‘Şu çılgın laikler’



‘Şu Çılgın Türkler’ vezninde veya simetrisinde bir de ‘şu çılgın laikler’ mevzunu ve kalıbı var. Aklı perdelemiş bu güruh camileri bile kamusal alan kapsamına almış. Kutsal alanla kamusal alanı karıştırmış. Ali Dündar adında bir yazar Cumhuriyet gazetesinde yazdığı bir yazıda (10 Ekim 2006) adliye, okul (kışla) gibi caminin de kamusal alan olduğunu, bu çerçevede Diyanet’in üzerine düşeni yapması gerektiğini savunuyor. Galiba, Diyanet’in üzerine düşen de camileri dindarlardan temizlemek olmalı.

Bu mantığa göre, kamusal alanın vecibe ve sorumlulukları aynı olduğuna göre üniversite kampüsüne giremeyen başörtülüler camilerin harim-i ismetine dahi giremezler. Aslında bu bapta çarşaf muhalefeti yapan Jack Straw’ın zihniyeti, Ali Dündar’ın zihniyetinden kat be kat ehven kalıyor. Ötekisi en azından camideki kıyafete karışmıyor. Veya camiyi kamusal alan olarak görmüyor. İlâhî bir alan olarak görüyor. Ali Dündar’ın anlayışına göre, kamusal alan dinî ve ilahî alanı tamamen içine alıyor ve yutuyor. Bu çerçevede selefleri camilere masa ve sandalye getirilmesini de teklif etmişlerdi. Türkçe ezan ve Kur’ân tartışmasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Bu yeni laiklik versiyonuna göre dinî alanı da laik anlayış ve alan belirliyor. İbadetler ve bunların şekilleri de buna dahil. Bu laiklik anlayışının açık bir ihlâli ve bu mânâda bir sapmadır. Burada yazar, tipik olarak dinin yerine devleti veya laikliği ve kutsal alanın yerine de kutsal olmayan kutsal veya kamusal alanı koyuyor. Camilerin kamusal alan olması demek ‘Allah buradan da çıksın’ demektir.

***

Geçmişte Yahudilerin ve kimi Hıristiyan ruhanilerin veya din adamlarının bidatlarla yani sonradan ilavelerle din alanını genişlettikleri ve insana bırakılan gri alanları daralttıkları gibi, günümüzde de bazı laik (din) rical de kamusal alan tanımını genişlettikçe genişletiyorlar. Kamusal alan tanımı gereği bu defa dini değil de; onun yerine ikame edilmiş (laik) devlet anlayışını genişlettikçe genişletiyorlar. Bu akla ziyan ve zarar bir durumdur. Gri bölgeleri kaldırarak buraları çatışma bölgesi ve alanı haline getiriyorlar. Geçmişte din adına yapılan yanlışları bu defa laik alana taşıyorlar.

Halbuki Kur’an’ın ifadesine göre, İslam, sabık din adamlarının kendiliğinden koymuş veya uydurmuş oldukları zincirleri (ağlal) kırmak için gelmiştir. Şimdi de gri alana zincir vuranlar kimi laik zihniyetin mensupları. Laikler çağdaşlıktan dem vuruyor. Oysa ki temsil ettikleri anlayış taş çağına geri dönmektir. Din veya devlet alanı insan hesabına genişletildikçe akla ve hürriyetlere kilit vuruluyor. Hacr koyuluyor. Dinin selefiliği veya talibancılığı olduğu gibi laikliğin de selefiliği ve talibancılığı var. Dinî talibancılığa karşı çıkan nice ladini Talibanlar var. Parolaları ‘zinde ve izinde’ anlayışı olmuştur. Bu akıl tutulması giderek daha da tehlikeli hale gelmektedir. Çılgınlık derecesine ve derekesine ulaşmaktadır. Tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Kavramlar etrafında bir kör döğüşü keşmekeşlik yaşanıyor.

***

Turgut Özakman ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabında Allah’ın yardımı yerine çılgınlığı ikame ediyor. Böylece yardımı kendisine göre laikleştirmiş ve aklileştirmiş oluyor. İnşaallah birileri de çıkar Özakman’ın kaldığı yerden ‘Şu Çılgın Laikler’ kitabını yazar. Öteki yardım yerine çılgınlığı koyarken beriki de caminin kudsiyeti yerine kamusal alanın dokunulmazlığını ikame etsin. Esasında, ister dindar ister, laik ister din namına isterse ne namına olursa olsun hayatta gri alanlar bırakmayanlar gerçekte başkalarına hakkı hayat tanımıyorlardır. Müşterek yaşam alanı olan gri alanı kurutanlarn esasta totaliter anlayışı temsil ediyorlar. Ve dini Seyyid Kutup’dan şikâyet edenler bu mânâda laik Seyyid Kutup’çuluk yapmaktadırlar. Kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanımıyorlar. Bu gri alanı, bu defa dinin bidatları yerine laikliğin bidatları ile (uydurmaları ve hurafeleri) dolduruyorlar. Kamusal alana bir de bu gözle bakıla!

12.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.10.2006) - Bush'un nükleer kıyameti

  (10.10.2006) - İslâmın ve laikliğin irticası

  (09.10.2006) - Kudüs, Atina ve Roma hattı

  (08.10.2006) - İbrahim'in Allah'ı felsefenin tanrısı

  (06.10.2006) - Kılıç kardeşliği

  (05.10.2006) - İsrotin ve Eurabia

  (04.10.2006) - İstanbul’da açılan çığır

  (03.10.2006) - Papa: Yanılmaz, yanıltır

  (29.09.2006) - Hangi mütekabiliyet?

  (28.09.2006) - Kılıcı aforoz etmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004