|
|
|
30 milyon mülteci var |
Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla İHH tarafından hazırlanan “Mültecilik Raporu”na göre ülkelerinde yaşanan işgal ve siyasî krizler sebebiyle “mülteci” durumuna düşen yaklaşık 30 milyon insan var. Yerinden edilen bu 30 milyon kişinin yarısından fazlası, yasal mülteci olmadığı için gayri insanî şartlarda yaşıyor.
Bugün 20 Haziran “Dünya Mülteciler Günü.” Savaş ve işgal mağduru 30 milyon mülteci kendilerine adanan bugüne yine hiçbir sorunları çözülmemiş olarak giriyor. Mültecilerin çoğu, vatanlarından uzakta kendilerine ikinci bir vatan arıyor. Ancak hiçbir ülke kendilerini vatandaşlığa kabul etmediği için derme çatma çadırlardan oluşan mülteci kamplarında hayat mücadelesi veriyorlar. Yerinden edilen bu 30 milyon kişinin yarısından fazlası, yasal mülteci olmadığı için gayri insanî şartlarda yaşıyor. Çalışma hakkı olmayan bu insanlar, sağlık ve eğitim imkânlarından da faydalanamıyorlar. Iraklı, Filistinli, Çeçenistanlı, Doğu Türkistanlı mültecilerin vatanlarına dönebilmeleri için şartlar oluşturulmadığı gibi yeni bir yurt bulmaları için de hiçbir çalışma yapılmıyor. Kendi kaderlerine terk edilen bu mülteciler, yeryüzü üzerinde sığınacakları bir ülke bulamamanın üzüntüsünü yaşıyorlar. Öyle ki Filistinli mülteciler üç dört kuşaktır mülteci konumunda çadır hayatı yaşayorlar.
MÜLTECİLİK RAPORU ENDİŞE VERİCİ
Rakamlar, savaş ve işgaller sebebiyle mağdur olan milyonlarca mültecinin yaşadığı insanî dramı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
İHH İnsanî Yardım Vakfı tarafından hazırlanan “Mültecilik Raporu”na göre İsrail’in kurulmasından sonra yurtlarından olan 5,6 milyon Filistinli, halen kendine yeni bir yurt arıyor. Suriye’de, Lübnan’da ve Ürdün’de Filistinlilerin üç kuşaktır yaşadığı mülteci şehirleri oluşmuş. Irak’ta ABD işgalinden bu yana 4,5 milyon kişi yurtdışına iltica ederken, 2 milyon kişi de ülke içerisinde yer değiştirdi. Bosna’da Bosna Savaşı sebebiyle yerlerinden edilen 400 bine yakın Boşnak halen evlerine dönemedi.
Çeçenistan: Devam eden Çeçenistan Savaşı dolayısıyla yurt içinde ve dışında 400 bin Çeçen yer değiştirdi.
Azerbaycan: Karabağ Savaşı dolayısıyla 1 milyon kişi bölgeyi terk etti. Ayrıca ülkede 4.500 Çeçen muhacir bulunmakta.
Afganistan: 4,1 milyon Afganlı muhacir başta İran ve Pakistan olmak üzere farklı ülkelerde yaşamakta. Ülke içindeki muhacir sayısı ise 1,5 milyon civarında.
Bangladeş: Burma askerî rejiminin siyasî baskıları dolayısıyla yer değiştiren 600 bin Arakanlı Bangladeş’te yaşıyor. Ayrıca 500 bin Biharlı muhacir de Bangladeş’te yaşıyor.
Arakan: 4 milyonluk Arakan nüfusunun 2 milyonu, Burma’nın siyasî baskıları sebebiyle ülkeyi terk etmiş durumda.
Sudan: Sudan’ın Kesele bölgesinde 700 bin Eritreli muhacir yaşamakta. Darfur’da ise yer değiştiren 2 milyon kişi bulunuyor. Ayrıca Hartum ve çevresinde güneyden göç eden 1 milyonu aşkın insan bulunuyor.
Somali: Ülkede yaşanan çatışmalar dolayısıyla 1 milyon Somalili ülke içerisinde yer değiştirirken, ülke dışında da yoğun bir Somalili nüfusu bulunmakta.
Sri Lanka: Ülkede yaşanan iç savaş sebebiyle 600 binden fazla kişi ülke içerisinde yer değiştirmek zorunda kaldı.
Suudi Arabistan: 600 bin Arakanlı Suudi Arabistan’da yaşıyor. Bunun dışında Doğu Türkistan, Özbekistan, Sri Lanka ve daha birçok Asya ülkesinden muhacir bu ülkede bulunmakta.
Doğu Türkistan: 2 milyondan fazla Doğu Türkistanlı, mülteci konumunda.
Özbekistan: Siyasî baskılar ve ekonomik sebeplerle 1 milyondan fazla Özbek yurt dışında yaşıyor. İHH’nın tesbitlerine göre, en yoğun mülteci hareketleri, Irak ve Filistin’de yaşanan krizler dolayısıyla, Ortadoğu ülkelerinde görülüyor.
HER 100 KİŞİDEN
12’Sİ ÖLÜYOR
Mültecilik Raporuna göre dünyada yaşadığı topraklardan ayrılarak farklı ülkelere umut yolculuğuna çıkan her 100 kişiden 20’si kaybolurken, 12’si ise ölüyor. Raporun sonuç bölümünde ise mülteci sorunun çözülmesi için şu değerlendirme yapıldı: “Mültecilik sorununun çözümü için yapılması gereken, insanları yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlayan şartları ortadan kaldırmaktır. İnsanları sınır kapılarında, ara bölgelerde, sığınılan ülkelerde, iç hukuk ve uluslar arası hukuk kurallarından kaynaklanan sorunlarla yüz yüze bırakmak yerine, kriz yaşanan bölgelerde istikrarın sağlanması, bu bölgelerin kalkındırılması, bu bölgelerde insan hayatına ve insan haklarına saygılı bir ortamın oluşturulması gerekmektedir.”
|
20.06.2008
|
|
|
ANAYASALARIN HEPSİ OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERİN ÜRÜNÜ |
TÜSİAD YİK toplantısında dağıtılan "Anayasa Konvansiyonu nedir, neden gereklidir?" başlıklı metinde, Türkiye'de bugüne kadarki anayasaların olağanüstü dönemlerin ürünü olduğu, 1982 Anayasasının çağdaş demokratik anlayışı yansıtan bir metin olmadığı, yeni bir anayasanın zorunlu hale geldiği, bunun için siyaset ve toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren bir "Anayasa Konvansiyonu"nun kurulmasının gerekli olduğu vurgulandı.
50 KİŞİLİK HEYET 18 AY ÇALIŞARAK
HAZIRLAYABİLİR
Metinde, “Konvansiyona başkanlık etmek için en uygun makam TBMM Başkanlığıdır. Konvansiyonun üye sayısı 50 civarında belirlenirse, çalışmalar daha verimli ve hızlı yürütülebilecektir. Konvansiyon, belirlenmiş bir süre—örneğin 18 ay—çalışarak uluslararası standartlara uygun yeni bir anayasa metni hazırlayacaktır. Metin, Meclisteki milletvekillerinin imzasına açılacak ve olağan yasama sürecinden
geçecektir” denildi.
İhtilâl anayasası değişsin
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), 1982 Anayasasının çağdaş demokratik anlayışı yansıtan bir metin olmadığı, yeni bir anayasanın zorunlu hale geldiği, bunun için siyaset ve toplumun bütün kesimlerini bir araya getiren bir “Anayasa Konvansiyonu”nun kurulmasının gerekli olduğunu vurguladı.
TÜSİAD YİK Toplantısında dağıtılan “Anayasa Konvansiyonu Nedir, Neden Gereklidir?” başlıklı metinde, Türkiye’de bugüne dek yapılan tüm anayasaların, olağanüstü dönemlerin ürünü olduğu belirtildi. TÜSİAD’ın hazırladığı belgede, halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın, hem hiçbir toplumsal/siyasal kesimin oluşumuna katılamaması, hem de demokrasi seviyesi bakımından asgari standartların altında otoriter karakteri nedeniyle, neredeyse hiçbir siyasî hareketten kabul görmediği belirtilirken, bu memnuniyetsizliğe karşın, farklı siyasî görüşlerin uzlaşamaması ve eylem birliği oluşturamamış olması sebebiyle yerine yenisinin de konamadığı vurgulandı. Cumhuriyetin kuruluşunda bu yana, Türkiye’de -Devletin kuruluşu ayrı tutulursa- demokrasinin sekteye uğraması gibi olağanüstü durumlar dışında, yeni bir anayasa kaleme alınmadığının altı çizilen metinde, şunlar kaydedildi: “Anayasaların ‘toplumsal sözleşme’ olma niteliği, hazırlanan metnin toplumda ve dolayısıyla siyasette kabul görmesi açısından katılımın önemini artırmaktadır. Hazırlık sürecinde katılımın sağlandığı bir anayasa, siyasal krizlere dayanıklı ve uzun ömürlü olacaktır. Bir anayasanın, daha en baştan bazı kesimlerce reddedilmesine yol açacak bir hazırlık dönemi sonrası için sağlıklı değildir. Bunlara ek olarak, yürürlükte çeyrek asrı tamamlamış 1982 Anayasası’nın defalarca değişikliğe uğramış olmasına karşın hala sorunlarla dolu olduğu müşahede edilmektedir. Daha özgürlükçü doğrultuda yapılan değişiklikler ile aynı kalmış otoriter maddeler uyumsuzdur. Metnin ruhundaki otoriter karakter, yapılan tüm değişikliklere rağmen ortadan kaldırılamamıştır. Ayrıca, Anayasa uygulandıkça, kendi iç tutarsızlık veya muğlaklıkları da ortaya çıkmakta ve sert siyasi tartışmalara yol açabilmektedir.”
Metinde, 1982 Anayasası’nın, çağdaş bir demokratik bir anlayışı yansıtan bir metin olmadığı, bu çerçevede, Türkiye’de yeni bir anayasa hazırlamak artık zorunlu hale geldiği, bunu gerçekleştirmek için de siyasetin ve toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren bir “Anayasa Konvansiyonu”nun kurulmasının gerekli olduğunun altı çizildi.
50 kişilik heyet, 18 ay çalışarak hazırlayabilir
KONVANSİYON kelimesinin sözlük anlamlarından birinin, bir anayasanın değiştirilmesi veya hazırlanması için bir araya gelen heyet olduğu hatırlatıldı. Dünyada son 30 yılda yapılan yeni anayasalar için çeşitli yöntemler kullanıldığı, Anayasayı yapacak kurul için seçim yapmak, mevcut yasama meclisini kurucu meclis addetmek veya anayasa metni hazırlaması için sıra dışı yapılar oluşturmak uygulanmış yöntemler olduğu açıklanan belgede, Türkiye için aşağıda çerçevesi çizilen “Anayasa Konvansiyonu” yapısının uygun olacağı belirtildi. Metinde, şunlar kaydedildi: “Anayasa Konvansiyonu, TBMM’de temsil eden siyasi partileri, anayasal düzeyde kurumsal çoğulculuğun temellerini teşkil eden yargı organları, toplumun kendini ifade ettiği temsil gücünü haiz gönüllü sivil toplum kuruluşlarını ve anayasa hukukçularını bir araya getirecektir. Böyle bir yapı, hazırlanacak metnin hem kamuoyu tarafından benimsenmesini, hem de siyasal krizlere dayanıklı olmasını temin edecektir.
Konvansiyon’a başkanlık etmek için en uygun makam TBMM Başkanlığıdır. Meclis Başkanı başkanlığındaki Konvansiyon’un üyelerinin 3/5’i Meclis’te temsil edilen siyasî partilerin temsilcilerinden oluşmalıdır. Konvansiyon’un üye sayısı 50 civarında belirlenirse, çalışmalar daha verimli ve hızlı yürütülebilecektir. Konvansiyon, belirlenmiş bir süre -örneğin 18 ay- çalışarak uluslararası standartlara uygun yeni bir anayasa metni hazırlayacaktır. Konvansiyon’un hazırlayacağı metin, Meclis’teki milletvekillerinin imzasına açılacaktır. Böylece metin, bir anayasa değişiklik teklifi halini alacak, 110 milletvekilinin imzasının toplanmasının ardından, önce TBMM Anayasa Komisyonu?na sonra Genel Kurul’a sevk edilerek, olağan yasama sürecinden geçecektir. Bu süreçte Konvansiyon, toplumsal bir uzlaşma zemini olarak görevini tamamlamış olacaktır. Konvansiyon’nun kurulması için öncelikli şart; siyasî partilerin, yeni bir anayasanın geniş bir katılımla yapılması gerektiği konusunda ortak bir noktada buluşmasıdır. Konvansiyon’un yasayla kurulması sağlandığı takdirde, bu girişimin başarı şansı da yüksek olacaktır.”
|
/ İstanbul
20.06.2008
|
|
|
Yılmaz da kamusal alancı |
Eski Başbakanlardan Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz, “Müslüman bir ülkede laiklik ilkesinin uygulanması, dinin özel yaşam alanıyla sınırlı tutulmasına bağlı” iddiasında bulunarak, “Bugün Türkiye’de dinî özgürlükler alanının yeterli olmadığını savunanlar vardır ve bunlar dini kamusal alana taşımak isteyenlerdir” diye konuştu.
ESKİ BAŞBAKANLARDAN Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz, “Müslüman bir ülkede laiklik ilkesinin uygulanması, dinin özel yaşam alanıyla sınırlı tutulmasına bağlı” olduğunu iddia ederek, “Bugün Türkiye’de dini özgürlükler alanının yeterli olmadığını savunanlar vardır ve bunlar dinî kamusal alana taşımak isteyenlerdir” diye konuştu.
Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Yeşil Grup Başkanı Daniel Cohn Bendit ve TBMM ve AP arasında faaliyet gösteren Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joos Lagendick’in girişimiyle, ‘’Türkiye’de neler oluyor?’’ konulu bir konferans düzenledi. Konferansa, Yılmaz ile birlikte ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, konuşmacı olarak katıldı. Konuşmasına Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü konusunda verdiği karar ve AKP hakkında açılan kapatma dâvâsıyla ilgili gelişmelere değinerek başlayan Yılmaz, Türkiye’de din ve devlet işleri ile laiklik ilkesinin oluşturulması ve korunmasına yönelik gelişmeler konusunda da ayrıntılı açıklamalarda bulunan Yılmaz, ‘’Türkiye’nin İslâm dünyasında laik demokrasiyi en ileri düzeyde uygulayan tek ülke olduğunu’’ söyledi. Din ve devlet ilişkileri konusunda Türkiye’de kimi sorunlar yaşandığını kabul ettiğini ifade eden Yılmaz, ‘’Türkiye’de tam tersine sürekli uyanık olmamızı gerektiren koşullar söz konusu. Bilindiği gibi İslâmiyet, Hristiyanlık’tan farklı olarak, toplumsal hayatın işleyişine ilişkin kurallar öngören bir dindir. Bu nedenle Müslüman bir ülkede laiklik ilkesinin uygulanması, dinin özel yaşam alanıyla sınırlı tutulmasına bağlıdır. Bugün Türkiye’de dinî özgürlükler alanının yeterli olmadığını savunanlar vardır ve bunlar dini kamusal alana taşımak isteyenlerdir. Küçümsenemeyecek sayıda din devleti özlemi içinde olan bir kitle söz konusudur. Ayrıca son yıllarda tüm İslâm ülkelerinde giderek yükselen siyasî İslâm akımının ve komşumuz İran’da yaşanan gelişmelerin Müslüman Türk toplumu üzerinde hiç etki yaratmadığı da düşünülemez’’ diye konuştu. ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras ise, Türkiye’de hukuk ve demokrasinin önemli bir dönemeçte olduğunu belirterek, demokrasinin kurumsallaştırılması için ortada önemli bir şansın da bulunduğunu söyledi. Uras, Türkiye’de, 1980 anayasasının mutlaka değiştirilmesi gerektiğini belirtti.
|
/ Strasbourg / aa
20.06.2008
|
|
|
Darbeye karşı 70 milyon adım |
Yargı darbesine ‘ses çıkarmak’ için, demokrat aydınlar tarafından başlatılan “Darbeye Karşı 70 Milyon Adım İnisiyatifi,” halkın oylarıyla seçilmiş parlamentonun iradesinin çiğnenmesini, vesayet altına alınmasını ‘içine sindiremeyen,’ Meclisi ve demokrasiyi korumak için harekete geçmek gerektiğine inanan vatandaşları, yarın saat 17.00’de İstanbul Tünel’de buluşmaya davet ediyor
YargI darbesine ‘ses çıkarmak’ için, demokrat aydınlar tarafından başlatılan “Darbeye Karşı 70 Milyon Adım İnisiyatifi”, halkın oylarıyla seçilmiş parlamentonun iradesinin çiğnenmesini, vesayet altına alınmasını ‘içine sindiremeyen’, Meclis’i ve demokrasiyi korumak için harekete geçmek gerektiğine inanan vatandaşları, yarın saat: 17.00’de İstanbul Tünel’de buluşmaya davet ediyor.
Çağrı metninde, şöyle denildi: “21 Haziran 2008 Cumartesi Günü, yılın en uzun, en aydınlık, en beyaz günü. İşte o gün 50 yıldır cesaret edemediğimiz, hep geç kaldığımız bir şeyi yapmak için toplanacağız. Demokrasiden, adaletten, özgürlükten yana ve darbeye karşı bir ses çıkartmak için. O sesi 27 Mayıs 1960’da çıkaramadık. Bir başbakan gözlerimizin önünde asıldı. 27 Mayıs’a sessiz kalışımızın bedelini 12 Mart 1971’de hayatlarının en güzel çağındaki gençler ödedi. Yine sessizliğe gömüldük. Ve o sessizliğin de bir bedeli vardı. 12 Eylül 1980’de yüz binlerce genç o bedeli ödedi, biz yine sessizce izlerken. Tarih tekerrür etti. 12 Eylül 1980’nin sessizliğine doğan kızlar 28 Şubat 1997’de üniversite kapılarından başörtüleri yüzünden geri çevrildi, kaçınılmaz bedeli bu kez onlar ödedi.
Sessizdik. Sessizliğimiz cesaret verdi. 27 Nisan gecesinin sessizliğini bir e-muhtıra bozdu. Karanlıklar içinde sessizce Susurluklar, Şemdinliler oldu, Ergenekonlar kuruldu, savcılar linç edildi. Sessizliğimizden cesaret alanlar hukukun arkasına saklanıp siyaseti tehdit ettiler. Şimdi yılın en uzun ve en güzel günü şehrin orta yerinde sessizlik yeminlerimizi demokrasiden, vicdandan, adaletten yana derinlerden gelen bir uğultu sesiyle bozuyoruz. Kepenkleri indiriyoruz, televizyonu kapatıyoruz, yemeğin altını söndürüyoruz, işimizden izin alıyoruz birlikte İstiklal Caddesi boyunca bir akşamüstü yürüyüşüne çıkıyoruz. ‘Bir daha üzerimize karanlıklar çökmesin diye’ ‘Tek renk, tek slogan, tek pankartla, beyazlar’ ve barış içinde yürüyeceğiz.”
İnisiyatifi, Küresel Eylem Grubu, Genç Siviller, MAZLUMDER, Demokratik Toplum Partisi (DTP), Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Parti Girişimi, Barış Meclisi eylemcileri, LAMBDA eylemcileri ve Siyasal Ufuk Hareketi gibi çok sayıda kurum destekliyor.
|
20.06.2008
|
|
|
Kalpleri kazanmadan yönetemezsiniz |
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Remzi Fındıklı, “İnsanların kalplerini harekete geçiremezseniz, bedenlerini asla harekete geçiremezsiniz” dedi. Doğru bir yönetim için insanların hem kalplerini, hem de ruhlarını kazanmak gerektiğini vurgulayan Fındıklı, yönetimin insanî boyutunun özünün, “insanı insan yerine koyma” ilkesi olduğunu söyledi.
POLİS Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Remzi Fındıklı, ‘’İnsanların kalplerini harekete geçiremezseniz, bedenlerini asla harekete geçiremezsiniz’’ dedi. Server Vakfınca düzenlenen ‘’Çarşamba Sohbetleri’’ kapsamında, ‘’Yönetimin İnsanî Boyutu’’ konusu ele alındı. Fındıklı, Vakıf Merkezi’ndeki sohbet toplantısında yaptığı konuşmada, yönetimi ‘’beden ve kalp gücünden yararlanarak, ortak hedeflerin gerçekleştirilmesi süreci’’ olarak tanımladı. Yönetimin nesnesinin de objesinin de amacının da insan olduğunu belirten Fındıklı, doğru bir yönetim için insanların hem kalplerini hem de ruhlarını kazanmak gerektiğini vurguladı. ‘’İnsanların kalplerini harekete geçiremezseniz bedenlerini asla harekete geçiremezsiniz’’ diyen Fındıklı, yönetimin insanî boyutunun özünün, ‘’insanı insan yerine koyma’’ ilkesi olduğunu söyledi. Beyinlerin bilgiye, bedenlerin besine, kalplerin ise inanç ve sevgiye ihtiyacı olduğuna işaret eden Fındıklı, şunları kaydetti: "İnsanlardan verim elde edebilmek için bu ihtiyaçları karşılamak, insanların hem kalplerini hem ruhlarını doyurmak gerekir. Her şeyin tamiri mümkündür, ancak kalp yarasının tamiri mümkün değildir. Yönetimin insani olması, kalple beyin arasında uyum, uzlaşma, ahenk ve dengenin sağlanması ile mümkündür. İnsan kendini yönetirken aklını, başkalarını yönetirken vicdanını kullamalı ve sürekli empati yapmalıdır.’’
|
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
Sosyal güvenlik de mahkemelik |
CHP, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 15 maddesinin bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
CHP, 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 15 maddesinin bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi’nden çıkışta gazetecilerin sorularını cevaplandıran CHP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulmasını istedikleri bölümlerin emeklilerin hakları, emeklilere milli gelir artışından pay verilmemesi, sağlık yardımlarına bazı kısıtlamalar getirilmesi gibi hükümleri içerdiğini anlattı. Gazetecilerin de aralarında yer aldığı bazı meslek kollarının yıpranma tazminatı alacağının kaldırılmasına yönelik düzenlemeyle ilgili bir başvuruları olmadığının belirtilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, buna ilişkin kanunda herhangi bir madde olmadığı için getiremediklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, “Eğer bir düzenleme yapılabilseydi düzenlemedeki haksızlığı buraya taşıyabilirdik. Olmayan bir maddeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürmek gibi bir yetkimiz maalesef yok” dedi.
|
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
“Tersane ölümlerine bigâne kalamayız” |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Tuzla bölgesinde yer alan 47 asıl firma ve 563 alt işveren ile 20 bin çalışanın odağında olduğu bu tartışmalara, sizler de takdir edersiniz ki bigâne kalmamız düşünülemez” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tuzla bölgesindeki tersanelenre meydana gelen kazaların sektörün başarılarını gölgeleyecek düzeye ulaştığın belirterek olaylara bigane kalınamayacağını kaydetti. Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde, tersane sektörü temsilcileriyle düzenlenen toplantının açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’de 37 olan tersane sayısının, 2008 Haziranı itibarıyla 84’e ulaştığını ifade ederek, istihdam bakımından da sektörün adeta bir patlama gösterdiğini ve 2002’de 13 bin kişinin istihdam edildiği sektörde bugün doğrudan 34 bin, yan sanayiyle birlikte yaklaşık 100 bin kişinin çalıştığına dikkati çekti. ‘’Gemi inşa sanayimizin özellikle son yıllarda gösterdiği bu büyük başarılar, gerçekten önemli ve gurur verici’’ diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ‘’Bununla birlikte sektörün son aylarda başarıları kadar sorunlarıyla da gündeme geldiğini görüyoruz. Tuzla bölgesinde geçtiğimiz Eylül ayından bu yana yaşanan ölümlü iş kazaları, dikkatleri sektöre ve bölgeye yöneltmiştir. Bu vesileyle vefat eden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Şüphesiz ki bu olaylar bizi ziyadesiyle üzmüştür. Maalesef iş kazaları ve ölümler çerçevesinde başlayan tartışmalar, sektörün başarılarını gölgeleyecek düzeye ulaşmıştır. Tuzla bölgesinde yer alan 47 asıl firma ve 563 alt işveren ile 20 bin çalışanın odağında olduğu bu tartışmalara, sizler de takdir edersiniz ki bigane kalmamız düşünülemez.’’
|
/ İstanbul
20.06.2008
|
|
|
Kuraklık Diyarbakır’ı vurdu |
Kuraklık ve ekonomide yaşanan durgunluk nedeniyle Diyarbakır’da bu yılın ilk 6 ayında 815 iş yeri kepenk kapattı.
Diyarbakır’ın ekonomi dinamikleri, piyasalarda yaşanan durgunlukla ilgili Ticaret Sanayi Odası’nda (DTSO) ortak bir açıklama yaptı. Meslek odaları temsilcilerinin katıldığı toplantıda konuşan DTSO Başkanı Mehmet Kaya, kuraklığın, siyasî belirsizlik ve küresel ekonomik kriz sebebiyle ağırlaşan ekonomik sıkıntıların üzerine tuz-biber olduğunu söyledi. Ekonomik durgunluk sebebiyle bu yılın ilk 6 ayında 128 üyelerinin kepenk kapattığını belirten Kaya, geçen yılın aynı döneminde bu sayının sadece 24 olduğunu hatırlattı.
Kuraklık sebebiyle besicilerin çoğunun işi bıraktığının altını çizen Kaya, hayvanların yeterince beslenememesinden et miktarı ve deri kalitesinde düşüş yaşandığına dikkat çekti.
Bankaların yeni kredi vermediğini ve eski borçların ödenmesi için baskı yaptığını belirten Başkan Kaya, “Bölgemiz ekonomisi hassas dengeler üzerinde kurulduğundan, bir sektörün batması zincirleme olarak diğer sektörleri de etkilemektedir” sözlerini kaydetti. Diyarbakır Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği (DESOB) Başkanı Alican Ebedinoğlu da, ekonomik durgunluğun en çok esnafı vurduğunu belirtti.
|
20.06.2008
|
|
|
Çiçek: Seçim beyannamemizde vardı |
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, TÜSİAD’ın “Anayasa Konvansiyonu” önerisine olmlu yaklaştı. Çiçek, gazetecilerin soruları üzerine şunları söyledi:
“Yeni bir Anayasa konusunu geçtiğimiz yıl gündeme getirdik. Biz bu talepleri karşılamak için 2007 seçimlerine girerken, seçim beyannamemize bunu koyduk ve bu konuyla ilgili taslak metin de hazırlamıştık. Ancak bu metin daha parti tarafından incelenip kamuoyuna duyurulmadan ithamlar başladı. ‘Nereden çıktı bu?’ dercesine. Şimdi TÜSİAD’ın böyle bir konuyu gündeme getirmesi aslında bizim konuya ne kadar öngörüyle gerçekçi, doğru baktığımızın da bir ölçüde kanıtıdır. Demek ki artık yeni Anayasa ihtiyacını herkes açık bir şekilde dillendirmeye, değerlendirmeye çalışıyor ama biz bunu yaptık diye itham edildik. Hatta o Anayasa taslağından dolayı, anayasal düzeni değiştiriyoruz diye şimdi ithamlar var. Tabiatıyla bu çalışmalar önemlidir, takdir edilir. Öbür taraftan bir kısım meslek örgütlerinin bu süreçle ilgili çalışmaları oldu. Bunların birbirinden kopuk olmaması lâzım. Aksi halde bu işi baştan katletmiş, öldürmüş oluruz. Onun için bu çalışmaların bir ahenk, bütünlük içinde götürülmesinde fayda var diye düşünüyorum.”
|
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
Başörtüsü kararı, Venedik Komisyonunda |
Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Venedik Komisyonu toplantılarında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği başörtüsüyle ilgili karar ve AKP hakkındaki kapatma dâvâsının gündeme geldiği öğrenildi.
Venedik Komisyonu’nun Türk üyesi Profesör Ergun Özbudun, üyelere, Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü kararı ve kapatma dâvâsıyla ilgili gelişmeler konusunda bilgi verdi. Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’ne üye ve üye olacak aday ülkelerdeki anayasaların Avrupa Konseyi standartlarına uygun olup olmadığı konusunda araştırma ve çalışmalarda bulunuyor.
|
/ Strasbourg
20.06.2008
|
|
|
Akdağ: 81 ilin içme suları kontrol ediliyor |
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak üzere Büyükşehir Belediyesince Kızılırmak’tan getirilen suda “arsenik oranının yüksek çıktığı” yönündeki iddialara açıklık getirdi.
Akdağ, “Sağlık Bakanlığı, şu ana kadar Ankara’ya verilen içme suyunda standartların üstünde hiçbir kimyasala, standartların üstünde hiçbir ölçüme rastlamış değildir” dedi. Hekimevi’nde sağlık muhabirleri ile bir araya gelen Akdağ, Ankara ve İzmir’de “içme sularında insan sağlığını tehdit eden bulgular olduğu” yönündeki iddialar üzerine, “Türkiye genelinde 81 ilde içme sularındaki arsenik seviyelerini tekrar kontrol ettiriyorum, arkadaşlarıma bu talimatı verdim” diye konuştu.
|
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
GAP-Trabzon demir yolu kurulacak |
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) Trabzon, Diyarbakır, Malatya, Kahramanmaraş, Elazığ, Erzurum ve Şanlıurfa şube başkanları, Trabzon ile GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) Bölgesi arasında demir yolu kurulması için bir araya gelerek hazırladıkları protokolü imzaladılar.
Şube başkanlarının katılımı ve MÜSİAD Trabzon Şubesinin organizasyonuyla düzenlenen basın toplantısında konuşan MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Cevahir, GAP - Trabzon, Trabzon - Sarp Demir yolu Bağlantısı Projesi’nin, Türkiye’yi bölgesinde daha etkin bir güç haline getirecek son derece hassas bir proje olduğunu belirterek, ‘’Enerji kaynaklarının geçiş noktasında olan bölgemiz, bir anlamda Doğu ile Batı arasında bir buluşma noktası, bir kavşak haline gelecektir’’ dedi. Cevahir, bunun, GAP Eylem Planı’nın gerçekleştirilmesi ve bu bölgelerin dünya pazarlarına açılmaları için de son derece önemli bir adım olacağını ifade etti.
|
/ Trabzon
20.06.2008
|
|
|
Kenenin ısırdığı 6 kişi Ankara’ya sevk edildi |
Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde kenenin ısırdığı 6 kişi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı emarelerinin görülmesi üzerine Ankara’daki hastanelere sevk edildi.
Alınan bilgiye göre, son 3 gün içerisinde, Şereflikoçhisar ilçe merkezi ve köylerde A.G, E.G, Y.B, Y.Ö, M.A.A, M.A, kene ısırması şikâyetiyle sağlık kuruluşlarına başvurdu. 6 kişi, Ankara’daki sağlık kuruluşlarına sevk edildi.
|
/ Şereflikoçhisar
20.06.2008
|
|
|
AYM kararları, millî iradeyle bağdaşmıyor |
Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, kayıtsız, şartsız milletin olan egemenliğe birilerinin kayıt ve şart koyduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) aldığı kararlarla millet iradesini ortadan kaldırdığını söyledi.
Büro Memur-Sen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, Ulus Eski Meclis Binası önünde basın açıklaması yaparak, AYM’nin aldığı kararlarla yetkisini aşıp, millî iradenin üzerine geçmesini eleştirdi. Yazgan, kayıtsız, şartsız milletin olan egemenliğe birilerinin kayıt ve şart koyduğunu ifade ederek, “Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Halkın demokratik yollarla seçerek oluşturduğu TBMM yok sayılmak isteniyor. TBMM’nin duvarında yazan ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ ifadesine kayıt ve şart düşmek isteyenlerin olduğunu hep birlikte üzülerek görmekteyiz. Temsili demokrasilerde parlamentolar halktan almış oldukları yetkileri kullanırlar. Halk, kendilerini yönetecek olan vekilleri bir yasama dönemi için seçerler ve görev verirler. Parlamentolar halk adına yetki kullanır ve halk adına karar alırlar” diye konuştu. Yazgan, Türkiye’de darbeler sonucunda oluşan ağır ekonomik faturayı sabit gelirliler ve kamu çalışanlarının ödediğini kaydederek, “Ülkemizde demokratikleşme sürecinin her on yılda bir askeri darbelerle önü kesildi. Darbeler sonucunda, her zaman ağır ekonomik faturalar milletimize şucu bucu demeden ödetildi. Ülkemiz onlarca yıl geri kaldı. Maaşlar eridi, zamlar bir sağanak gibi kamu çalışanlarının üzerine ağdı. Gizli bir el bir gecede cebimizdeki paraları aldı götürdü. Çocuklarımızın geleceği ipotek altına alındı. Her zaman krizlerin ağır faturasını sabit gelirliler ve kamu çalışanları ödedi” dedi.
|
Cemil YÜZER
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
En kısa yol internetten |
Türkiye yol ağının dijital ortamda takip edilmesine olanak sağlayacak ‘’Coğrafi Tabanlı Karayolları Bilgi Sistemi’’ Temmuz ayında devreye girecek.
Konuya ilişkin bilgi veren Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü (TCK) Program ve İzleme Daire Başkanı Mustafa Karademir, ‘’Coğrafi Tabanlı Karayolları Bilgi Sistemi’’nin tamamlandığını ve kabul aşamasında olduğunu söyledi.
Proje kapsamında 1/25000 ölçekli raster haritalar, 1/25000 ölçekli sayısal yükseklik verileri ile uydu görüntüleri kullanılarak coğrafi altlık oluşturulduğunu ifade eden Karademir, devlet ve il yolları, otoyollar, bölge ve şube sınırları ile il sınırlarının sayısallaştırıldığını belirtti. Karademir, şunları söyledi:’’Bu çalışmalar kapsamında yaklaşık 64 bin kilometre yol ağındaki devlet ve il yolları, otoyollar ve köprülere ilişkin mevcut envanter bilgilerinin arazi envanter çalışması ile güncellenmesi ve GPS ile koordinatlanması yapıldı. Kaplama, trafik levhası, menfez, tünel, köprü, otoyol tesis gibi devlet ve il yollarında 34, otoyollarda ise 39 ana başlıkta bilgi toplandı. Tüm köprülerin çeşitli açılardan fotoğrafları çekilerek sisteme aktarıldı.’’
TCK’nın daha sağlıklı karar alabilmesi, bilgi ve uygulamaların paylaşımı, bütçenin daha dengeli, gerçekçi ve önceliklere göre planlanması, acil durumlarda hızlı müdahale imkanlarının arttırılması, kaynakların verimli kullanılmasının amaçlandığını dile getiren Karademir, internet üzerinden en kısa yol analizi yapılmasına imkân verecek yazılımın geliştirilmesine yönelik çalışmaların sürdürüldüğünü de kaydetti. Karademir, ‘’Vatandaşlarımız yola çıkmadan önce seyahat edecekleri şehirleri sisteme girecekler. Bu şehirler arasındaki alternatif yolları, yol durumunu, mesafesini, ulaşım süresini sistemden öğrenebilecekler’’ diye konuştu. Karademir, Temmuz sonunda devreye girmesi planlanan sistem için 17 bölgede bilgilerin güncelleneceği ‘’Bilgi Teknolojileri Şefliği’’ oluşturulduğunu da sözlerine ekledi.
|
/ Ankara
20.06.2008
|
|
|
Aydın'a, zeytinyağı analiz laboratuvarı |
AYDIN Ortak Girişim (AOG) Modern Zeytinyağı Rafineri Tesisleri A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Özcan Güven, ‘’Aydınlı zeytinyağı üreticilerimiz hem zamandan hem de paradan tasarruf etmek istiyorlarsa, laboratuvarımızı tercih etsinler’’ dedi.
Güven, yaptığı açıklamada, Aydın’daki zeytinyağı üreticilerinin ve satıcı firmaların analiz yaptırmak için genellikle İzmir’e gittiklerini belirterek, gidiş dönüş ve analiz için yapılan süre ile birlikte iki gün zaman kaybının yaşandığını söyledi. Bu sorunu ortadan kaldırabilmek için fabrika bünyesinde 80 bin avro yatırımla zeytinyağı analiz laboratuvarı kurduklarını ifade eden Güven, zeytinyağı için gerekli olan Dış Ticaret Sertifikası olan COI belgesini de aldıklarını belirtti. Güven, analiz laboratuvarlarından Aydın’daki üreticilerin de yararlanabileceğini vurgulayarak, yapılan başvurulara bir gün içinde sonuç verdiklerini dile getirdi.
|
/ Aydın
20.06.2008
|
|
|
Havalar ısındı, orman yangınları da arttı |
ANTALYA'NIN Kemer ilçesi Göynük beldesi yakınlarındaki Göynük Kanyonu’nda önceki gün öğle saatlerinde başlayan yangının ilerlemesinin durdurulduğu bildirildi.
Antalya Orman Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Göynük Kanyonu’ndaki yangına, dün sabah erken saatlerde havadan müdahalenin yeniden başladığını belirttiler. Yetkililer, sarp ve dik kayalıklar dolayısıyla karadan müdahalenin yapılamadığı yangının henüz kontrol altına alınamadığını, ancak ilerlemesinin durdurulduğunu kaydettiler. Kemer Kaymakamı Seddar Yavuz, havanın sıcak nemin düşük olmasının Göynük Kanyonu’ndaki yangını söndürme çalışmalarını zorlaştırdığını söyledi. Alınan bilgiye göre, sarp ve dik kayalıklar dolayısıyla karadan müdahale yapılamayan yangını söndürme çalışmaları 3 helikopterle sürüyor. Muğla’nın Milas ilçesi Selimiye beldesinde Uzgur mevkiinde çıkan orman yangınının 1 helikopter, 2 arazöz, 10 yangın söndürme işçisi ve köylülerin müdahalesiyle kısa sürede söndürüldüğü bildirildi. Bu arada Çanakkale’nin Eceabat ilçesine bağlı Yalova Köyü yakınlarında önceki gün başlayan yangının sabaha karşı kontrol altına alındığı, bölgede soğutma çalışmalarının devam ettiği bildirildi.
|
/ Antalya-Muğla-Çanakkale
20.06.2008
|
|
|
Kirasını ödeyemeyen özel havaalanı kapandı |
SAMSUN'DA bir havacılık kulübü tarafından sportif amaçlı faaliyetler için yaptırılan ve arazisi Millî Emlak Genel Müdürlüğüne ait olması ve kira sorunu sebebiyle faaliyetleri durdurulan Engiz Havaalanı’nın tekrar açılması için başlatılan çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi.
Samsun Sportif Havacılık Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ferşat Kolbakır, yaptığı açıklamada 1999 yılından geçerli olmak üzere Millî Emlak Müdürlüğünün kendilerinden 59 bin YTL kira bedelini faizleriyle birlikte 380 bin YTL olarak istediğini belirterek, ödeme imkânı bulamadıkları için de hangarları ve havaalanını boşalttıklarını söyledi. Havacılık alanın da Samsun ve Türkiye adına çok önemli faaliyetler gerçekleştirdiklerini belirten Kolbakır, şunları kaydetti: ‘’Biz Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiştik. Kendi imkânlarımızla uçaklarımızı imal ettik. Samsun Valiliğinin katkılarıyla da Engiz Havaalanı’nı yaptık. Türkiye’nin bu konuda adını dünyaya duyurduk. Şimdi de ‘Deneysel Uçak İmalatı’ projemizi hayata geçirmek istiyoruz.’’
|
/ Samsun
20.06.2008
|
|
|
Otoyollar, ‘yeşil’i öldürmesin |
Mimar ve Şehir Bilimci Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, 3. Köprünün İstanbul Boğazı'nın kuzeyine yapılması ve otoyolların yeşil alan ve suları barındıran bu bölgeden geçirilmesinin, "İstanbul'un sonu olabileceğini" ileri sürdü.
3. KÖPRÜ İSTANBUL’UN SONU OLABİLİR
Prof. Dr. Alp yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul’un çevresel ve transit trafiğini şehir dışına taşıyacak bir ‘’periferik (çevresel) sür'at geçişi yapılması’’ görüşünü dile getirerek şunları kaydetti: ‘’Ancak 3. köprünün boğazın kuzeyine yapılması ve bunun uzantıları otoyolların İstanbul’un kuzeyinden geçirilmesi, son yeşil ve suyumuzu barındıran kuzey bölgesinin yapılaşması, İstanbul’un sonu olabilir. Nitekim, bu filmi daha önce görmüştük. E-5’in (D-100) kuzeyinden transit sür'at yolu olarak geçirilen TEM ve Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü, kısa sürede tampon tampona gidilen bir şehiriçi caddeye dönüştü. E-5 ile TEM arasında kalan 2.500 hektar yeşil alan birkaç örnek dışında ucube ve kaçak yapılarla doldu. Bundan ders almalıyız.’’ Meslek odaları ve uzmanların, ‘’kuzeyden geçecek yeni bir otoyol ve boğaz köprüsünün yeşile, oksijen ve su kaynaklarına ciddî biçimde zarar vereceğine, Şile, Beykoz, Ömerli, Belgrad, Çatalca, Kemerburgaz ormanları için tehdit oluşturacağına’’ dikkat çektiklerini hatırlatan Ahmet Vefik Alp, ‘’5.000 hektara kadar ormanlık alanın tahrip olacağını belirtiyorlar. İstanbul’un içme suyu rezervlerinden Terkos Gölüne deniz suyunun karışabileceğini ifade ediyorlar’’ dedi. Otoyol ve köprünün, güneyde yapılması durumunda bunun çevresel bir transit sür'at geçişi olamayacağına, kuzeyden geçmesi durumunda da tabiatı bitireceğini iddia eden Prof. Dr. Alp, şunları ifade etti: ‘’Bugün için şu gerçeği kaydetmek isterim: Kuzeyden otoyol ve köprü İstanbul’u bir ‘ekümenopolis’ yapabilir, hem de çölleşmiş bir ‘ekümenopolis’. Herkesin anlayacağı dilden söylersek, ekümenopolis ‘nüfusu 30 milyonlara dayanmış, yaşanması bir ıztırap, bir çile olan, hormonlanmış, hastalanmış, ölümü bekleyen’ şehirlere deniyor. Çocuklarımıza ekümenopolis İstanbul miras bırakmayalım.’’
|
20.06.2008
|
|
|
Türk bilim adamları enzim genlerinin şifresini çözdü |
Atatürk Üniversitesi (AÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümünde 10 bilim adamı, fare embriyosundaki 2700 enzim geninin 750’sinin şifresini çözdü.
Enzim genlerinin şifrelerini çözen bilim ekibinin başkanı Prof. Dr. İrfan Küfrevioğlu, yaptığı açıklamada, insan metabolizması ile çok yakın benzerliği olan enzim genlerinin hastalıkların oluşmasında önemli bir rolü olduğunu belirterek, yaptıkları çalışma ile birçok hastalığın tedavisine önemli bir katkı sağlayacaklarını söyledi. Enzim genlerinin şifrelerinin çözümünde, Türk bilim adamları olarak katkı sağlamanın mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Küfrevioğlu, ‘’2000 yılında gen haritasının çıkarılması sonrası yapılan çalışmalarda en önemli ayaklarından birini enzim genleri oluşturuyordu. Türk bilim adamları olarak yaptığımız çalışma ile 2700 enzim geninin 750’sinin şifresini çözmenin gururunu yaşıyoruz’’ diye konuştu.
|
/ Erzurum
20.06.2008
|
|
|
Gezi Eki Pdf
|
|
|
|
|
|