"Gerçekten" haber verir 30 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Hani o bomba başka yerde patlatılacaktı!

Bu bombalar Güngören’de patlamayacaktı? Hedef orası değildi. Hedef mi yanlış seçildi yoksa Güngören’in ardından daha merkezi yerde de mi patlamalar olacak? Mesela Taksim’de, mesela Ankara’nın en işlek caddelerinde de bombalar mı patlayacak..

Zamanlama üzerinde hiç durmuyorum. Daha önceki saldırılarla birebir kıyaslamalar, teknik analizler de yapmıyorum. Hiçbir ideolojik hedef gösterilmediğinin altını çizmekle yetiniyorum. Dar anlamda terör, klasik terör. Korku ve dehşet yaşatmak. Bunun dışında; hedeften hareket edenler hiçbir sonuca ulaşamayacak.

Çocuklar, hamile kadınlar, hiçbir cepheye mensup olmayanlar neden hedef alınır? Bunu bir örgüt yapmaz. Hangi örgüt yaparsa yapsın, ihaleyi verenleri bu örgütlerle bir tutmanın kör kuyusuna düşeceğiz yine. PKK diyebilirsiniz; ilk işaretler onu gösteriyor. Kuzey Irak’a yönelik ağır operasyonlar var. El Kaide diyebilirsiniz, onlar için işaret bulmak ise hiç zor değil. Kullanılan patlayıcılara bakın; devletlerin, ordu birimlerinin, istihbarat birimlerinin, çokuluslu terör ihalecilerinin patlayıcıları. Daha önce Ankara’da kullanılan, geçmişin siyasi suikastlerinde kullanılan patlayıcılar. Şimdi, o suikastlerin hiç de sandığımız çevreler tarafından yapılmadığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Kirli ilişkiler deşifre oldukça, yüz binleri sokağa döken ve iç çatışma senaryolarına hizmet eden suikastleri kimlerin planladığı ortaya çıkıyor.

13 Temmuz 2007’yi hatırlayalım Bir beyin fırtınası. Anayasa Mahkemesi başkanına suikast. Yüksek yargı başkanlarına suikast. İstanbul’da onlarca kişinin öleceği bombalı PKK saldırıları. Taksim’de elli kişinin öleceği dehşet saldırılar… Kimler tartışmıştı bunları? Kimler tartıştırmıştı? Türkiye’nin en çözülmez cinayetlerinde parmağı olanlar değil miydi? Bir ucu Ankara’da, diğer ucu Washington’da değil miydi?

Kuzey Irak’tan Afyon’a oradan da bir çok bölgeye sevkedilen patlayıcılar.. Simdi mi kullanılıyor? O patlayıcılar hangi ülkenin izini taşıyor? Başka nerelerde bu patlayıcılar patlamayı bekliyor? O zamanlar yüzlerce kilodan söz ediliyordu. Güngören’de ne kadarı tüketildi? Ankara’da ne kadarı bekliyor? Yine İstanbul’un başka yerlerinde ne kadarı bekletiliyor? Gece yarıları bizler uyurken dağıtılan silah ve patlayıcılar hangi “iç istikrar” senaryosunda kullanılacak? Bir tabancanın bile nereden nereye geldiğinin izi sürülürken bu sevkiyat nasıl gizli olabiliyor? Kaç ülkenin istihbarat ve güvenlik birimleri tarafından sağlanıyor? Bunları düşününce korkular artıyor. “Taksim’e bomba, elli ölü” sadece sızdırıldığı için öğrenebildiğimiz…

Neocon-ergenekon dehşet senaryosu. Belki yıllar sonra hangi ülkenin parmağı olduğunu göreceğiz. Ama göreceğiz. Mutlaka göreceğiz. İhaleyi verenleri bileceğiz. Ama biz şimdiden tahmin ediyoruz aslında. Onları biliyoruz. Neyi hedeflediklerini, bu ülkeyi ne hale getirmek istediklerini, bu korkunç hesaplarını birkaç kendini bilmez üzerinden uyguladıklarını biliyoruz.

Danıştay’a yönelik saldırıdan iki gün, Anıtkabir ve Kocatepe’de binlerce kişi Türkiye’nin bir kesimini kin ve nefretle lanetlediği ve intikam çığlıkları attığı günden bir gün sonra şu notu aktarmıştım:

“Bu saldırıları yapanlar tüm Türkiye’de var ve her vilayette 20’şer kişilik guruplar halinde bulunuyor. İyi eğitimden geçmiş kişiler. Sırası gelen de böyle bir eylemi yapıyor. İyi derecede silah eğitimi alıyorlar. Her istedikleri anında oluyor. Emri ve silahları Ankara’dan temin ediyorlar. Önümüzdeki günlerde bir eylem daha olacak. Bu saldırılar sırayla gerçekleşiyor. İki gün önce Danıştay’dı. Önümüzdeki günlerde Yargıtay ve Başbakanlık!” Başka ayrıntılar da vardı. Bağlantı, Kuzey Irak ve Afyon’du. Daha önce aktardığım iddialarla birleştirildiğinde o günden bu yana yaşananların resmi belirginleşiyordu. Ve tabi Güngören saldırısının. Şimdi Ergenekon soruşturmasında bunlar çıkıyor ortaya. Çıkmayanlar da var.

Danıştay saldırısından sonra Ankara Eryaman’da yapılan operasyona ilişkin bilgileri görünce şok olmuştum. Polis istihbaratı, Başbakan’ın ve yakın çevresinin tehdit altında olduğunu belirtiyordu. “Söz konusu ekibin elinde çok miktarda malzeme ve keşif raporları var. Eylem yapacak olan ekip Yunus Akkaya aracılığıyla Ankara Eryaman Evleri, Özgün İpek Sitesi Kat: 2’de bir ev kiraladı. Evde çok sayıda patlayıcı madde, uzaktan kumanda devreleri var. Ayrıca birkaç tane de suikast silahı temin edildi. Birkaç yerde gömülü vaziyette uzun namlulu silahlar var. Bu ekibin lideri Murat Eren isimli şahıstır” diyordu. 11 kişi gözaltına alınıyor, içlerinde Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan Pilot Yüzbaşı E.E., Astsubay M.T. ile adı ve rütbesi belirlenemeyen bir subay bulunuyordu. Ne garip, patlayıcı sevkiyatları da aynı adresi gösteriyordu.

Operasyonlar yapıldı. Ama bu yapı hala ayakta. Faaliyetler devam ediyor. Bir çok başkente uzanan ilişkilerin ürünü olarak. Bu yüzden; Güngören’de olanı sakın klasik bir örgüt saldırısı sanmayın. Bunu yapanlar çok daha kötüsünü de yapacaktır.. Türk televizyonlarının utanç gecesi! Güngören’de can pazarı yaşanırken Türk televizyonları, çılgın eğlence programlarına ara verme ihtiyacı bile duymadı. NTV, Kanal24 ve TVNET olayın saniyesi saniyesi izleyicilerine aktardı. Bu kanalları kutlamak gerekiyor. Diğrelerine ne söylenir, bilmiyorum. Bunların haber merkezlerinde bir kişi bile yok muydu? Bu ne duyarsızlık böyle! Dikkatle izledim. Hiçbir kanal eğlenceyi kesip haberi vermedi. Alt yazı bile geçmedi. Oysa birkaç kilometre ötede Türkiye’yi sarsan bir trajedi yaşanıyordu. Tam bir saat bekledim. O sırada neler yayınlanıyordu biliyor musunuz? TRT 1: Devletin televizyonu. Vatandaşları ölüyor. Çifte Kavrulmuş adlı eğlence programı yayınlıyor. Show TV: Son Osmanlı Yandım Ali. Star: İkizler (Şarkı programı) ATV: İbo Show. Fox: Roman Star. Kanal D: Film (Vahşi Irk). Tam bir saat bekledim. Hiçbir alt yazı bile geçmedi. Bir saat sonra kısa haberler verip eğlenceye devam ettiler. Yazık, çok yazık! Yüreğimiz yandı! Utanç duyduk… Yeni Şafak, 29.7.2008

İbrahim Karagül

30.07.2008


 

Önyargıları yıkma toplantıları

Alman Herbert Quandt Vakfı ile Eğitim Reformu Girişimi geçen hafta Almanya’dan 11, Türkiye’nin farklı illerinden yedi Türk öğretmeni buluşturarak, bir hafta boyunca farklı kültürlerden, kesimlerden insanların birbirine dokunma deneyimini yaşamasını sağladı.

Koskoca Almanya’dan 11, koskoca Türkiye’den yedi öğretmen sayısını azımsayabilirsiniz.

Ben de öğretmenlerle bir araya geldiğimde, öyle yaptım.

“10’ar, 10’ar öğretmene doğruyu göstermekle sorun mu çözülür?” dedim. “Bir çocuğun hayatı bile çok önemli” yanıtını verdiler. Öğrencilerinin arasında Türklerin olduğu öğretmenler arasında seçim yapılmış. Yedi Türk de Almanca öğretmeni.

Yurtdışına sık çıkanlar bilir, misal Almanya’da “Lütfen alınmayın ama bizdeki Türkler sizin gibi değil” denir.

Dil sorunu, bulundukları topluma adaptasyon sorunu yaşayan, ailesinin kültürel birikimi yüksek olmayan Türk çocuklara, Alman öğretmenler bir de ‘farklı din’ nedeniyle önyargılı bakınca büyük iletişim kazaları meydana geliyor.

Bir haftalık çalışmada amaç karşılıklı öryargıları yıkmak, toplumsal önyargı tohumlarını ortaya çıkarmaktı.

Ne keyif ki, Almanların öryargılarını yıkmak için toplanan Türk öğretmenler, önce kendi aralarındaki önyargıları yıktıklarını anlattılar.

Antalya Koleji’nden Ferda öğretmen ile Doğuş Üniversitesinden Belgin öğretmen “Gelirken, klasik eğitim semineri olacağını düşündük” diyordu.

Almanya’dan katılan 11 öğretmenden ikisi Türk. Türklerden biri türbanlı. Türbanlı öğretmeni görünce, ‘Provokasyon mu olacak?’ diye düşündüğünü söylüyor, Ferda öğretmen.

Türbanlı öğretmen lafa giriyor. Almanya’da din bilgisi öğretmeni olduğunu anlatırken, vurguluyor: “Cemaat okulunda değilim.

Devlet okullarında İslam dersi verilmeye başlandı.”

Sonra şunu söylüyor bizim Türk öğretmenler:

“Ben bir bez parçasına bu kadar önyargılıysam, başka dinden, başka kültürden olan Almanlara önyargılı diye kızabilir miyiz?”

Bir hafta boyunca iki ülkenin öğretmenleri, ders kitaplarındaki cinsiyet ayrımcılığını, göçmenlere Almanların bakış açısını, okul kitaplarındaki basmakalıpların gerçeği ne kadar yansıttığını ele aldılar.

Bir insanı insan yapmak için kültürün ne kadar geçerli olduğunu, aile ve cinsiyetin Türkiye ve Almanya’daki önemini, Türkiye ve Almanya’daki kadının yerini konuştular.

Herbert Quandt Vakfı ile Eğitim Reformu Girişimi bu çalışmayı her yıl tekrarlayacaklarını söylüyordu.

DANS EDEN TEREYAĞ

Öğretmenlerin ders kitaplarında önyargı tohumunu beslediğini düşündükleri anekdotları: Hayat Bilgisi ders kitabında, Alman yemek tarifi yaparken, “Tereyağ dans eder gibi tavaya konur” diyor. Türk yemeği ise “Ev kadını elleriyle eti yoğurur” diye başlıyor. Yine ders kitabında bir karikatür: Belediye binası önünde türbanlı bir kadın. (Kitaplarda tüm Türk kadınları türbanlı) Biri karnında, ikisi eteğinde, biri bebek arabasında çocuğuyla “Şu oturma iznini nasıl alırım” düşünce balonu var. Türbanlı küçük Ayşe “Herkes bana bakıp, alay ediyor” diye düşünüyor. Oysa ilerideki küçük Alman çocuğu ise “Ayşe ne kadar güzel gülümsüyor” diye aklından geçiriyor.

Radikal, 29.7.2008

Funda Özkan

30.07.2008


 

AKP çelik korsede, kapatmaya gerek yok!

Dün, ‘İstanbul-Londra’ hattında telefon trafiği yoğundu. Herkes “Anayasa Mahkemesi AK Parti’yi kapatacak mı?” sorusuna yanıt aradı. Piyasa, “Kapatılacak, kapatılmayacak ve AK Parti sadece Hazine yardımı alamayacak” senaryosuna odaklandı.

Her üç senaryo, “11 Yüksek Mahkeme üyesi müzakereleri büyük ihtimalle hafta sonuna kadar sonuçlandırır” hesabına dayanıyor. Peki, AK Parti kapatılacak mı?

Yanıt, S Bilişim Danışmanlık’ tan geliyor; “AK Parti kapatılmayacak!”

Niye kapatılmayacak?

S Bilişim diyor ki; “5735 sayılı türbanda serbestlik getiren anayasa değişiklik kararı iptal edildi. Siyasal sistem 5 Haziran tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla çelik korse içine alındı!”

Diyeceksiniz ki, “Bu çelik korse” neyin nesi? “Çelik korse” teknik bir anayasa hukuku terimi. S Bilişim anlatıyor: “Anayasa’nın demokratik ve hukuk devleti niteliklerini yorumlama yetki tekeli, tartışmasız Anayasa Mahkemesi’ne ait.

Oysa laiklik ve sosyal devlet yorum yetki tekeli, yasama ve yargı arasında paylaştırılmıştı. Yasama organı tarafından serbestçe kullanılırken, 5 Haziran’dan itibaren laiklik bakımından durum değişti!

Artık cumhuriyetin nitelikleri bakımından yorum yetki tekeli, bundan böyle ‘kısıtlı’ olarak yasama organının elinde. Çünkü yetki tekeli 5 Haziran tarihli karar ile ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi’ne geçti.”

Diyeceksiniz ki:

“Yazdıklarınız ne anlama geliyor?”

S Bilişim’e göre yorum çok açık.

“Laiklik bakımından yasama organı ve onun içindeki hiçbir siyasi parti ve siyasi aktör artık sistem içinde tehdit oluşturamaz.” 5 Haziran öncesi tehdit olan durum, 5 Haziran sonrası tehdit olmaktan çıktı. Sistem, “çelik korse” içine alındı.” Yani bütün siyasi sistem bloke oldu.

İlginç bir değerlendirme.

Biz de S Bilişim’e, “Piyasa, bunu algıladı mı?” diye sorduk. “Türk siyasi sisteminin çelik korse içine alınması gecikmeli algılandığı için henüz doğru fiyatlama yapılmadı,” yanıtı geldi. Görünen, çelik korse siyaseti çok tartışılacak. S Bilişim yorumunda iddialı, “Türkiye, devlet geleneğini korudu. Yüzünü Batı’ya çevirdi. Avrasyacılığa ve yerel olmaya yüz çevirdi” diyor.

S Bilişim, Türkiye’de siyasi istikrar analizi yapan dört şirketten biri. Yabancı ortağı yok. Türk pazarında ağırlığı olan üç yabancı şirketle rekabet ediyor. Değerlendirmeleri ilgi çekiyor. Ne diyelim!

Kararı bekleyelim.

Sabah, 29.7.2008

Meliha Okur

30.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır