"Gerçekten" haber verir 25 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Resulullah’la (asm) sohbet

Çok sıkıldım, bunaldım ya Resûlallah!

Kapına geldim seninle konuşmak istiyorum.

Geçenlerde Câmiü’s-Sağir’deki dost halkandan bana üç defa şöyle seslenmiştin:

“Başınıza öyle bir zaman gelecek ki şu üç şeyden daha değerli bir şey olmayacak: Helâl para, cana yakın bir din kardeşi, uygulanan bir sünnet” (Câmiü’s-Sağir, 1080)

“Dört şey vardır ki, onlar sende olduktan sonra dünyadan elde etmediğin şeyler sebebiyle gam yeme. Bunlar doğru söz, emaneti korumak, güzel ahlâk ve helâl yemektir.” (Câmiü’s-Sağir, 263)

“Cebrail bana her geldiğinde şu iki duâyı yapmamı emrederdi: Allah’ım beni helâl ile rızıklandır ve salih işlerde çalıştır.” (Câmiü’s-Sağir, 1478)

Biliyorsun ancak sıkılıp bunaldığımda senin o mânevî dost halkanın hadis-i şerifler olduğunu anlayıp koşabiliyorum.

Ya Resûlallah, nedendir bilmiyorum sırtımı Ravza-ı Mutahhara’na, yönümü Kâbe’ye dönerek namaz kıldığımı hayal etmek istiyorum. Bazen nefsimin şeytanla olan dostluğundan öyle bunalıyorum ki... O dostluğu bozmanın yolu, seninle aramdaki sevgi bağını kuvvetlendirmekten geçtiğini biliyorum. Bu sevgi bağını kuvvetlendirmenin iksiri, senin sünnet-i seniyyen olduğunu biliyorum. Evet sen Kur’ân ahlâkı üzeresin ve sünnet-i seniyyen buram buram Kur’ân ahlâkı kokuyor. Ve bu misk kokusuyla hemhâl olanlar misk-i amber gibi kokar ve Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği şekle girer. Sana salâtü selâm ediyorum. Ebedî bir dilim olmasını ve daima “Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammedin bi adedi zerrâti’l-kâinat mürekkebâtihâ ebeden ve dâimen” demesini istiyorum.

Ya Resûlallah, ne olursun bana şefaatçi ol da, bu isteğim gerçekleşsin. Kabre girdiğimde, hesaba çekildiğimde, sırattan geçerken, mizanda ve Cemallulâhı görmek için bu söz dilimin vird-i zebanı olsun.

Evet, sahabilerin gibi “Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah” diyemedim, Ebû Bekir (ra) gibi bütün varlığımla senin hizmetine koşamadım ama aile fertlerime senin ve Allah’ın sevgisini gücümün yettiğince anlatmaya çalışıyorum. Zeyneb’imin senden getirdiği selâm o kadar kıymetli ki inşallah sahabilerinin “Anam babam sana feda olsun Ya Resulullah” sözü gibi olur. Âmin.

Ya Resûlallah, Zeynebim’e kim bilir ne kadar güzel göründün ki, seni tercih etti ve kısa yoldan ahiret âlemine gitti. Kızıma âferin diyorum ve ona lâyık anne olmaya çalışıyorum. Ne olursun yardım et bana Ya Resûlallah!

Her insan “abdullah”tır, ama gerçek abdullah olmaya çalışanlardan Fatıma.

FATMA ÖZER

25.08.2008


Cehalet ağanın oğlu, zaruret efendi

İSLÂM dininin ilk emri “Yaratan Rabbinin adıyla oku” dur.1 Okumak, insan için önemli bir özelliktir. Çünkü, insanı yücelten bilgidir. Hz. Âdem’in (as) meleklere üstün gelmesinin sebebi bilgi olmuştur. Milletler topluluğu içinde öne çıkanlar, bilgi sayesinde öne çıkmışlardır. Hükümranlık ve güç bilginin elindedir. Bilgi toplumu olmayı başaran ülkeler, dünya arenasında söz sahibi olmuşlardır.

Bilgi öğrenmenin en temel yollarından biri de okumaktır. İnsanın diğer varlıklar üzerindeki hâkimiyeti, gücü, bilgi sayesinde meydana gelmektedir. İnsanlığın önünde bulunan en büyük düşman cehalettir. En büyük mücadele, cehalete karşı verilen mücadeledir.

“Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husumet beydir.”2

Toplumların en büyük düşmanı, onları mahveden, cehalettir. Cehalet, bir çeşit ağalık rejimidir. Câhil insan, iddiâ sahibi olamaz. Yarınına dair plan ve program yapamaz. İtaat etmeyi sever. Emredileni yerine getirmekten hoşlanır. Hakkını ve hak aramayı bilmez. Yanlışa, “Hayır” demeyi beceremez. Ağalık meyli taşıyan birisi, böyle bir grubu ele geçirdiği zaman, hemen onları sevk ve idareye başlar. Ağalığını ilân eder. Cahillik yüzünden, başına bir ağa getirmiştir. O ağanın emri altında hayatını sürdürmeye mecburdur.

Ağalığın olduğu yerde, halk düşünmekten vazgeçecektir. Nasıl olsa işleri ağa organize etmektedir, kendisinin düşünmesine gerek kalmayacaktır. “Her şeyi ağam bilir” diyerek, kendi işini organize etmekten vazgeçecektir. Her işini başkasına havale eden insan, ileriye dönük hayallerinden de vazgeçmiş demektir. Hayali olmayan insanla nereye kadar devam edilebilir?

Bilgi toplumu olmadan, sanayi toplumu olmak zordur. Sanayi olmadan, zengin olmak kolay değildir. Zengin olmadan ayakta kalmak zor olmaktadır. Bir de yer üstü ve yeraltı zenginliklerin varsa, bunları doğru kullanacak bilgi birikimin de yoksa, bunlar çevrenin hasedini celp edecektir. Zenginliklerini senin kullanmana fırsat vermemek için fırsat kollayacaktır. Cehalet ise bu fırsatı vermek için bire birdir.

Para insana akıl öğretirmiş. Parası olmayan bir insanın, iş hayali de olmamaktadır. Hiç hayal kurmayan insanın eline biraz para verilse, uykusunu bırakıp, ne yapabilirim diye düşünmeye başlayacaktır. En büyük zenginlik, bilgi zenginliğidir. Demek ki kalkınmanın birinci dinamiği, bilgidir. Bilgi, balık tutmayı öğrenmektir. Balık tutmayı öğrenenin karnı da doyacaktır. Sadece bilgi ile zengin olmak mümkündür. Belki biraz zaman uzayacaktır ama bilgi hep kazanacaktır. Bilgiye dayanmayan bir zenginliği de devam ettirmek mümkün değildir.

Kalkınmanın ikinci ayağı ise zenginliktir. Zenginlik, insanları teşvik edecektir. Kendisi yapamasa bile, bilgili insanlar onu yönlendirecektir. Zenginliği daha ileriye götürmenin yollarını arayacaktır. Zenginlik ırmak gibidir. Bir yolunu bulup denize ulaşacaktır. Sonuçta bilgi ile zenginlik bir araya gelip iyi iş ortaya çıkarabilecektir.

Başında cehalet ağa gibi bir müstebit varken, oğlu zaruret bey de çevresine yerleşmiş, yakasını bırakmıyorsa böyle bir durumdan nasıl iyi bir sonuç çıksın? Çıksa çıksa, cehalet ağanın torunu husumet doğacaktır.

Husumet sebebi ile birbiri ile boğuşanların ikisi de düşecektir. İkisinin de kuvveti bitecek, düşmana gerek kalmadan kendi kendilerini bitireceklerdir. Gündüzünü cehalet ağa karartmış, cehaletin oğlu zaruret efendi de belini bükmüş, cehaletin torunu husumet bey de bütün gücünü tüketmiştir. Gecesi zaten karanlıktı, gündüzü de böylece kararmış ise, böyle birinin yarınından ne hayır çıkar? Hangi yaraya merhem olur? Böyle bir durumda husumet, başkan olacaktır. Bütün sevk ve idare onun eline geçecektir.

Bu kadar olumsuzluğun arasında taklit hazretleri boş duracak değil ya, o da faaliyete geçecektir. Gevezelik ve dalkavukluk “mösyö” olacaktır. Bütün bunlar, kendi kendine yetecek, danışmaya, fikir alış verişine ihtiyaç kalmayacaktır.

Cehalet ağa, hukukunu koruyamayacaktır. Sadece kendi menfaatini öne çıkaracaktır. Kendisinin bir gram menfaatine zarar gelmemesi için başkasının kilogramlarca zarar etmesine göz yumacaktır. Menfaatini, başkasının zararında aramaya başlayacaktır. Benden sonra tufan diyecektir. Ben zarar etmiyorsam, dünya yanmış yıkılmış, umurumda değil diyecektir.

Afakı böyle kararmış birinin seherinden ne hayır çıkar? Bir gram menfaatini milletin selâmeti yolunda feda etmeyenin millete fedakârlıktan bahsetmesinin ne anlamı olur? Cimrilik sadece mal ile olmaz. Her şeyin bir cimriliği vardır. Fedakârlığın lâfını edip, işini yapmayan da bir cimrilik etmektedir. Husumet beyin millete bir fedakârlık borcu vardır. Onu yerine getirmezse, o da cimrilik etmiş olacaktır.

Cahil ve fakir insan kendi özgüvenini yitirmiştir. Başarma ümidi yoktur. Ufku kaybolmuştur. Böyle durumdaki birinin çalışma azmi olmayacaktır. Azmini ve ümidini yitirmiş insandan ne hayır çıkar? O, yarı ölüdür. Başında ağlayacak insanlara ihtiyacı vardır. Tabiî bulabilirse.

Dipnotlar:

1- Alak Sûresi 96/1

2- Münâzarât, s. 69

ALİ SARIKAYA

25.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır