22 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

TEK BİR HAKİKAT BİLE KARANLIKTA KALMASIN

TBMM Başkanlığı, Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan kararları ile Milli Birlik Komitesi, Cumhuriyet Senatosu, Milli Güvenlik Konseyi ve TBMM’nin kurulduğu tarihte verilen kritik kararların da aralarında yer aldığı, 12 milyon resmi belgeyi kamuoyu ile paylaşma kararı verdi. Ama Başkanlık, 962 dosyadan oluşan İstiklal Mahkemeleri arşivini ise kamuoyuyla paylaşmayı uygun bulmadı. O belgeler bir süre daha kozmik odalarda saklanacak.

Maalesef yakın tarihimiz “kozmik odalar”a hapsedilmiş durumda. Bunun en bariz örneği, Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarına ilişkin yargılamaları içeren “İstiklal Mahkemeleri” zabıtlarıdır.

İstiklal Mahkemeleri tutanaklarının bir kısmı daha önce araştırmacılara açılmıştı..

TBMM Başkanlığı, 1876 yılında kurulan Meclis-i Ayan ve 1877 yılında kurulan Meclis-i Mebusan kararları ile Milli Birlik Komitesi, Cumhuriyet Senatosu, Milli Güvenlik Konseyi ve TBMM’nin kurulduğu tarihte verilen kritik kararların da aralarında yer aldığı, 12 milyon resmi belgeyi kamuoyu ile paylaşma kararı verdi.

Ama Başkanlık, 962 dosyadan oluşan İstiklal Mahkemeleri arşivini ise kamuoyuyla paylaşmayı uygun bulmadı.

O belgeler bir süre daha kozmik odalarda saklanacak.

Geçenlerde bir televizyon programında konuşan Prof. Ergun Aybars mahkeme tutanakları üzerindeki yasağın kalkmasına itiraz etmediğini belirtmekle birlikte bazı dosyaların açılmasının mahzurlu olabileceğini ifade etti.

Suistimal olabilir diye tarihi belgelerin üzerini örtemeyiz, örtmemeliyiz..

İstiklal Mahkemeleri hakkında çok şeyler yazıldı,çizildi ama tam yargıya varabilmek için bütün belgeler üzerindeki engellemelerin kalkması gerekiyor.

Kendisi de İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmış bir aydın olan merhum Eşref Edip şöyle demişti:

“Tarihin üzerine bir unutkanlık perdesi çekildi. Zamanın gençleri hiçbir şey bilmiyor; en yakın tarihini de bilmiyor, söyleyeni yok. Bilenler söylemiyor, bilmeyenler uyduruyor. İşte hep hakikatler böyle karanlık içinde boğulup gidiyor.”

HERKESİN İSTİKLÂL

MAHKEMESİ BAŞKA

Olağanüstü yetkilerle donatılmış bulunan bu mahkemeleri Bolşevik gizli teşkilatı ÇEKA’ya(KGB’nin kök örgütü) yahut 1789’da Fransız devrimi sırasındaki ihtilal mahkemelerine benzetenler oldu.

Mesela İzmir Suikasti Davası’nın, Atatürk’e suikast girişimini aşarak İttihat ve Terakki’nin siyasi bir yargılamasına dönüştürüldüğü ve böylece eski İttihatçıların oluşturduğu muhalif kanadın tasfiyesinin gerçekleştirildiğini hemen herkes kabul ediyor bugün.

Şeyh Sait İsyanı’yla bir şekilde ilintilendirilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması, bazı liderlerinin İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmaları da bu şekilde yorumlandı.

Şapka Kanunu’na bir risale yazarak karşı çıktığı gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi’nce idama mahkum edilen İskilipli Atıf Hoca’nın davası da yapılması öngörülen devrimlerin dini-sosyal bir muhalefet olmaksızın gerçekleştirilmesini sağlamaya yönelikti..

İstiklal Mahkemeleri’nde pek çok Komünist lider ve solcu aydınların mahkum edilmeleri de sol muhalefetin ortadan kaldırılması amacına matuftu yine kimi yorumlara göre.

İstiklal Mahkemeleri’ni savunanlara göre ise, bu mahkemeler yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni ve inkilapları korumak, dirlik ve düzeni sağlamak için kuruldu.

Yani, herkesin bir İstiklal Mahkemesi hikayesi var.

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından İbrahim Süreyya Yiğit, İstiklal Mahkemeleri’nin yol açtığı siyasi sonuçları şöyle özetliyor anılarında:

İstiklal Mahkemesi kararlarına ve Takrir-i Sükun Yasasının vediği yetkilere dayanarak İsmet Paşa Hükümeti, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapatma kararı verdi. Artık ülke, tek parti yönetimine emanet edilmiş ve muhalefet resmi olmaktan çıkartılmıştı. Basın sessizliğe mahkuım edilmiş, Meclis içi ve siyasi parti toplantılarını yasaklamıştı, ama bu yüzden muhalefet de yeraltına inmiş, böylece kötü emel taşıyanlara da gün doğmuştu. Açıkça muhalefet yapılması yerine, ispatı mümkün olmayan iddialar ve isnatlar kol gezmeye ve tahrik unsuru olmaya başlamıştı artık”.

Yakın tarihimiz üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Mahmut Goloğlu’na göre ise “Tek-Partili Cumhuriyet” kurulmuştu.

İSMET PAŞA TEKLİF ETMİŞ!

İstiklal Mahkemeleri’nin 1920’de Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İsmet İnönü’nün Hükümet adına Meclis’e verdiği bir teklifle kurulmasının en önemli gerekçesi, Kurtuluş Savaşı sırasında ordudan firarların önüne geçilmesi ve bozgunculuğa ve nifaka geçit vermemekti.

İki dönemli bir İstiklal Mahkemeleri sözkonusudur.

Kurtuluş Savaşı yıllarında görev yapan İstiklal Mahkemeleri değil de Cumhuriyetin ilanından sonra görev yapan İstiklal Mahkemeleri tartışma konusu edilmiştir.

Bu da mahkemelerin gördüğü davaların neredeyse tamamının siyasi olmasından kaynaklanıyordu.

İstiklal Mahkemeleri’nde toplam kaç kişi hakkında idam cezası verildiği hep tartışma konusu oldu.

Bu sayıyı 30 bine kadar çıkaranlar, belki daha fazla diyenler de oldu.

Kimine göre de birkaç binden fazla değildi verilen idam cezaları.

Sağlıklı bilgilere ulaşabilmek için de belgeler üzerindeki gizliliğin kaldırılması gerekiyor.

DELİLSİZ MAHKÛM

ETME YETKİSİ VARDI

TBMM adına çalışan İstiklal Mahkemeleri kararları kesindi ve temyizi de bulunmuyordu.

Kararların uygulanmasında asker-sivil bütün görevliler sorumluydu.

Verdikleri kararlardan dolayı sorumlu tutulmayan mahkemeler önce üç üye, sonrasında ise dört üyeden teşkil edildi.

Mahkeme yargıçları hukukçulardan değil, Mebuslardan seçiliyordu.

Daha sonra savcılar da bu mahkemelerde görev aldı.

Kararlar, vicdanı kanaatlerine dayanılarak verildi.

Verilen kararlar kesindi.

Mahkemelerin bağlı oldukları mevzuata göre kararın verilmesi için delile gerek bulunmadığı gibi, bir kimsenin hakkında suçluluğuna dair vicdani kanaat uyanırsa, hapisten idama kadar her türlü cezaya çarptırmak mümkündü.

Bir iki istisna olmakla birlikte sanıklara avukat tutma izni de verilmiyordu.

“İzmir Suikasti davası”nda, İzmit Mebusu Şükrü Bey’in avukat tutma talebine mahkemenin “Kel Ali” lakaplı başkanı Ali Çetinkaya’nın verdiği cevap şöyleydi:

“İstiklal Mahkemeleri avukatların canbazlığına gelmez. Avukatlarla falan geçirilecek vaktimiz yoktur”

Kel Ali’nin bu sözü İstiklal Mahkemeleri’nin nasıl işlediğini gösteren bir söz olarak kayıtlara geçti.

Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu “Milli Mücadele Anıları” adlı kitabında İstiklal Mahkemeleri ve azalarını, “Mübalağasız denilebilir ki, bunlardan her biri kendi başına bir Büyük Millet Meclisi, kendi başına birer diktatördü” sözleriyle betimliyordu

İSTİKLÂL MAHKEMELERİ’NDEN

KİMLER GEÇTİ

İstiklal Mahkemeleri’nde dönemin pek çok ünlü fikir, siyaset adamlarının yanı sıra çok sayıda gazeteci de yargılanarak tutuklandı. Bunların çoğu ya kürek cezasına yahut ağır hapis cezalarına mahkum edildi.

Ünlü komünistlerden ünlü gazetecilere, ünlü İslamcı yazarlardan din adamlarına kadar pek çok kişi İstiklal Mahkemeleri’nin cenderesinden geçtiler.

Ünlü komünistler Sadrettin Celal Antel, “Aydınlık” dergisi kurucusu Şefik Hüsnü Değmer, Nazım Hikmet, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Suphi Nuri İleri, “Yoldaş” gazetesi sahibi İbrahim Hilmi(İştirakçi Hilmi namlı), Hasan li Ediz, Şevket Süreyya Aydemir, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, gazeteci ve yazarlar Ahmet Emin Yalman, Ahmet Şükrü Esmer, ünlü Türkçü fikir adamı Dr. Ali Hüseyinzade, İslamcı gazeteci Eşref Edip, İskilipli Atıf Efendi, Tahirül Mevlevi, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi, Şeyh Ali Haydar Efendi İstiklal Mahkemelerinde yargılandı.

İttihatçıların Maliye Nazırı Cavit Bey, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, İsmail Canbolat’ın yanı sıra İstiklal Harbi’mizin komutanlarından Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez Paşalar, Bekir Sami Bey ve Hüsrev Gerede gibi kurmaylar, Dr. Adnan Adıvar ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi ünlü isimler de “Atatürk’e Suikast Davası” nedeniyle İstiklal Mahkemesi’nde yargılandılar.

Şapka Kanunu’na muhalefet ettikleri ve halkı itaatsizliğe sevkettikleri iddiasıyla İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Ali Haydar Efendi ve Tahirül Mevlevi gibi isimlerin de içinde yer aldığı bir grubun yargılanmasında tuhaf gelişmeler yaşandı.

Bu dava sonucunda Atıf Efendi ve Ali Haydar Efendi idam edildi. Şapka Kanunu çıkmadan evvel yazdığı tesettürle ilgili bir risale yüzünden muhakeme edilen Atıf Hoca hakkında önce üç yıl ceza istenmişti, ancak dava bittiğinde idama mahkum edilmişti.

Nazım Hikmet de ilk kez 1925’de, gıyabında olmak üzere 15 yıl ağır hapis ve kürek cezasına çarptırıldı.

YAHU! YANLIŞLIKLA

AT HIRSIZLARINI ASMIŞIZ!

Ünlü yazarımız Orhan Kemal’in babası, TBMM’nin ilk döneminde Kastamonu milletvekilliği ve Adliye Vekilliği yapan avukat Abdülkadir Kemali Bey de İstiklal Mahkemeleri’ne yolu sıkça düşen isimler arasında.

Oysa Kemali Bey de Kurtuluş savaşı sırasında asker kaçaklarını yargılayan İstiklal Mahkemesi’nde bir ara reislik yapmıştı.

1925’deki “Şeyh Sait İsyanı” davasında İstanbul basını da suçlanmış, bu nedenle Adana’da “Toksöz” gazetesini çıkaran Abdulkadir Kemali Bey de Eşref Edip, Velid Ebüzziya, Ahmet Emin Yalman, Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu gibi gazetecilerle yazarlarlarla birlikte Diyarbakır’a götürülerek tutuklanmıştı.

Kemali Bey, diğer gazetecilerin Atatürk’ten af dileyen telgraf metnini imzalamamış, bu yüzden diğerleri serbest bırakılırken,o Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderilmiş, 4 buçuk ay kadar hapis yattıktan sonra beraat etmişti.

İstiklal Mahkemesi hakkında Abdulkadir Kemali Bey’e atfedilen bir fıkra bile var. Mahkeme reisliği sırasında birkaç asker kaçağı yargılanarak idam edilmiş. Ama işin aslı başkaymış.

O sıralarda yakalanan at hırsızları ve asker kaçakları yakalanarak farklı binalarda hapsedilmiş.

Görevliler yanlışlıkla asker kaçakları yerine at hırsızlarını idam sehpasına götürerek asmışlar.

Durumu farkeden görevliler süklüm püklüm Kemali Bey’e gelerek durumu arzetmişler.

Kemali Bey, “Şimdi ne buyurursunuz Reis Bey” sorusuna, “Ötekileri de idam edin!”demiş.

Aradan yıllar geçmiş, İstanbul’un ünlü Meserret Kahvesi’nde bu olayın aslı olup olmadığı Kemali Bey’e sorulmuş.

Kemali Bey de “Ne yaparsın evladım, karışık devirlerde oluyor böyle yanlışlıklar!” şeklinde cevap vermiş.

Halikarnas Balıkçısı’nın öyküsü..

Cevat Şakir Kabaağaç 1925’de Resimli Hafta’da “Hüseyin Kenan” takma adıyla “Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?” başlıklı yazısı nedeniyle İstiklal Mahkemesi tarafından yargılandı.

Yazı, eşleri ve çocuklarını birkaç gün de olsa görebilmek için birliğinden firar edip köylerine gelen, birkaç gün sonra da birliklerine dönen 3 asker kaçağının, “ibret olsun” diye asılışlarını konu alıyordu. Yargıçlar Ali Çetinkaya, Kılıç Ali ve Ali Zırh, Cevat Şakir’i ve derginin sahibi Zekeriya Sertel’i 3’er yıl kalabentlikle cezalandırır. Cevat Şakir güçlü bir paşa ailesine mensuptu. Söylentilere göre akrabaları, İstiklal Mahkemesi yargıçlarından meşhur Kılıç Ali’yi devreye sokarak Cevat Şakir’in idama mahkum edilmesini önlemişler.

Cevat Şakir’e “Halikarnas Balıkçısı” adının yanı sıra yazarlık birikimi kazandıran Bodrum Sürgünü böyle başlamıştır.

Abdullah Muradoğlu Yeni Şafak, 21.2.2010


Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

22.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl