24 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Toprak çekimi

“Yer çekimi kanunu” diye bilinen bir kural vardır. Allah tarafından konulan bu kural, dünya kurulalı beri mevcuttur. Normal şartlarda, yani onu tutacak bir nesne ve sistem oluşturulmamışsa, havaya atılan bir cisim havadan düşer. Olgunlaşmış bir meyve ağaçtan düşer. Diğer şeyler için de bu geçerlidir. Dünyada baştan itibaren belli olan bu kuralı, Newton adlı bilimadamı sistematik bir şekilde anlattığı için “yer çekimi kanununu bulan bilim adamı” diye anılmıştır. Bu kanunu okullarda da öğretirler. Bize de öğrettiler. Gel gör ki, okullarda “toprak çekimi” denilen bir başka kuralı öğretmezler. Çünkü müfredatta böyle bir konu yoktur. Bu konu müfredatta olmasa da, gerçek hayatta mevcuttur. Okullarda öğretmeseler de, hayat bu kuralı bizzat öğretir. Yaşlanan her insan, hele gurbette yaşlanan her insan toprak çekimi kuralını bizzat yaşayıp da öğrenir.

Toprak çekimi nedir? Gelin bu hususu anlamaya çalışalım.

Çok kolay gözlemlendiği üzere, insan, doğumdan ölüme giden hayat yolculuğunda, başta ve sonda toprağa daha çok bağlıdır. İnsan hayatının aşamalarını bir hilâlin şekline benzetecek olursak; hilâlin en ucundan belli bir kavise kadar olan kısmı gençlik, bu kavisten itibaren hilâlin en ortasını geçip de, orta yaşlılığın başladığı yerin tam karşısındaki bir nokta, yaşlılık öncesi ve yaşlılığın başladığı yer olarak tasvir edilebilir. Bu noktadan itibaren, hilâlin diğer ucuna kadar devam eder gider yaşlılık. Neticede çocukluk ve ihtiyarlık hilâlin iki ucu gibi, birbiriyle yan yana durur. İşte, bu iki yerde insan toprağa yakındır. Hem fizikî olarak toprağa yakındır, hem de ruhen yakındır. Bu Allah’ın bir hikmetidir. Gerçekten de, insan yaşlandıkça bir dal gibi eğilir ve toprağa yaklaşır. Çocukluğunda zaten boyu kısadır ve insanoğlu çocukluğunda toprağa yine yakındır.

Fizikî bu yakınlığı izah etmek kolaydır. Peki, çocuklarda ve ihtiyarlarda ruhen toprağa bağlılığı nasıl izah edeceğiz? Onu da şöyle izah edeceğiz.

İnsan, çocukken ne mal, ne mülk, ne para, ne pul düşünür? Varsa yoksa, oyun düşünür ve etrafındaki nesnelerle, etrafındaki varlıklarla ilgilenir. Bir çocuğun etrafındaki en büyük, en görkemli nesne, elbette topraktır, nehirdir, denizdir, ağaçtır, sahildir, dağlardır, gökyüzüdür ve Allah’ın yarattığı benzeri varlıklardır. Çocuklar, bunlarla elbette yakından ilgilenir ve hafızasında bu güzellikler silinmez yer bırakır. İnsan büyüdükçe, bu güzelliklerin yerini, iş-güç, para-pul, mal-mülk, makam-mevki gibi şeyler almaya başlar. Bir de evlenince, çoluk-çocuk, evlâd-u iyâl derdi ile baş başa kalır ki, bırak dere, deniz, ağaç, orman ve dağları, adeta dünyayı unutur.

Sonra yaşlılıkta, çocuklar büyür, evlenir, evli evine-köylü köyüne herkes yuvasını bulur, bir de emekli olununca, tekrar aklına-gönlüne, unuttuğu değerler, çocukluğundaki nehirler, dağlar, ırmaklar, ağaçlar, dağlar ve diğerleri düşer. Toprak adeta tekrar varlığını hissettirir. İnsan unuttuğu toprağı yaşlılığında tekrar hatırlar. Belki de, sonunda içine gireceği “sadık dostu toprağı” hatırlamak zorunda kalır.

Bu husus yani, insanın yaşlılıkta kendisini toprağa ruhen tekrar yakın hissetme hususu, hele, o kişinin çocukluk ve gençlikten sonraki hayatı gurbette geçmişse, bu ruhî değişim daha şiddetlidir.

Bu yüzden, yaşlılar, “Döneceğim de döneceğim” diye tutturur ve imkân bulan memleketine döner. Yaşlılığında memlekete dönen kişi, aslında memleketine dönmüyor. Toprağına dönüyor, çocukluğuna dönüyor. Memleketine dönme imkânı bulamayan, “Beni memleketimin toprağına gömün” diye vasiyette bulunuyor. Bu müthiş bir hadise ve çok ibretli bir dönüş hikâyesidir. Aynı, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin ilk 18 beytinde geçen hadise gibi. Ney, niye inliyor ve ağlıyor? Ney, niye sızlıyor ve feryat ediyor? Beni kamışlıktan kopardılar diyedir, tüm ağladığı ve feryadı. Biz de öyleyiz. Dünyada doğduğumuz topraklardan uzağız çoğu zaman. Bundan dolayı feryat-û figan ederiz. Kendi toprağımızda yaşasak bile, bu dünya bizim asıl vatanımız değil. Bu nedenle asıl vatanımızdan (Cennetten) uzak olduğumuzdan dolayı inleriz, feryat ederiz.

Netice itibariyle, toprak asla unutulmaz. Güzellikler hiç unutulur mu? Unutulur mu hiç, çocukluğumuzdaki yemyeşil vadiler, tertemiz nehirler, ulu çınarlar, nehirdeki balıklar, kurbağalar, yengeçler, dağın yamacında özgürce uçan kuşlar, uçsuz bucaksız ovada çiçekler arasında uçuşan kelebekler hiç unutulur mu? Asla unutulmaz bu değerler, bu güzellikler. Bir gün gelir, bu güzellikler, bu değerler, mıknatıs gibi çeker kendine. Mıknatısın çekim gücü olur da toprağın olmaz mı? Gün gelir o da çeker kendisine. O günden sonra insanı bağlasan durmaz artık. O günden sonra insan, artık toprağına doğru koşar, kuş gibi uçar. Çünkü, toprak çeker. İşte bu çekim gücüne “toprak çekimi” denir.

Toprak, yaşlanan insanı ruhen ve fiziken kendisine doğru çektiği gibi, gurbette yaşayan insanı kendisine çağırır da. Çocukluğunu ve gençlik yıllarını memlekette yaşayıp da hayatının yaşlılık yıllarına kadar gurbette yaşamak zorunda kalan birisi yeri, zamanı geldiğinde memleketine dönmek ister. Toprak onu çeker. İşte buna da “toprak çekimi” denir. Sonuçta “toprak çekimi” vardır. İnsan hayatının başında ve sonunda toprak vardır.

AHMET SANDAL - [email protected] ------------------------------------------------------------------------------------------------

24.02.2010


Evde güvenlik

İş güvenliğini ilgilendiren konular;

nİşçi sağlığı

nİş yerinde güvenlik (Çalışanları koruma)

nÖngörücü ve Önleyici bakım

nTemiz ve Düzenli işyeri

nÇevre kirliliğini önleme (Toplum sağlığı konusu)

nİş yeri dışı hayat (Ev, yol, okul vs)

İş güvenliği ve İş kazası konusu gündeme geldiğinde insanlar genellikle iş kazasını işyerinde, fabrikada, atölyede olan olay olarak anlarlar. Aslında kaza, yalnız işyerlerinde değil evde, okulda, ofiste veya yolda da olabilir. Bu gibi yerlerde olabilecek bir kaza sonucu, zarar gören kişinin çalışma hayatı etkilenecektir. Çalışma alanı dışında olan bir kaza sonrası çalışan yaralandığında işine gidemeyecektir. Böylece bir iş kaybı oluşacaktır. Demek ki iş dışında olan kazaları da iş kazası sınıfına bir anlamda alabiliriz.

Bunların detaylarına geçmeden önce kazaları sınıflandırırsak konu biraz daha anlaşılmış olacaktır.

Kazalar;

nUcuz atlatılan(ramak kala) kazalar (Tedavi gerektirmeyen)

nHafif yaralanmalı kazalar (Ayakta tedavi yapılan),

nYaralanmalı kazalar. Tedavi gereken kazalar. (3 günden fazla raporlu)

nUzuv kayıplı kazalar (Sürekli iş göremezlik)

nÖlümle sonuçlanan kazalar

nMaddî hasarlı kazalar.

diye sınıflandırılabilir.

Bu sınıflandırmaya göre baktığımızda, evlerimizde, yolda, okulda, özetle insanın bulunduğu her yerde birçok yaralanmalı veya yaralanmasız kazalar olmaktadır.

Evlerimizde özellikte mutfakta bıçak ile el yaralanmalı kazalar çoklukla yaşanmaktadır. Elektriğe çarpılmalar, merdivenden kayıp düşmeler, halıda veya kaygan zeminlerde kayıp düşmeler sonucu el, kol kırılmaları az yaşanan olaylar değildir.

Geçenlerde işittiğim en orijinal ve tehlikeli bir ev kazası şöyle olmuş; evin hanımı bulaşık makinesine kirli tabak, kaşık, çatal ve bıçakları yerleştiriyor. O anda evin 2-3 yaşlarında çocuğu bir yolunu bulup mutfak tezgâhına çıkıyor. Oradan makineye bakarken dengesi bozulup, tezgâhtan sivri ucu yukarıda olan bıçağın üzerine düşüyor. Bıçak karnına saplanıyor…

Sonuçta çocuk bu kazayı hafif bir yaralanma ile atlatabildiği gibi ölebilirdi de.

Bu kazadan bahsetmem hem örnek olması hem de ders alınması içindir. Aynı olayın bir daha yaşanmaması için olayı incelersek;

nBıçak ters konması gerekirdi,

nÇocuk başka yerde meşgul edilebilirdi,

nEdilemiyorsa, her hareketi gözetim altında tutulmalıydı,

nBulaşıkların yerleştirme işi bittiğinde veya ara verildiğinde makine kapağı kapatılmalıydı v.s. gibi birçok maddeler sayılabilir. Bunun gibi her olayda birkaç dakikalık düşünmeyle aynı olayın bir daha yaşanmaması için tedbirler alınabilir.

Evlerimizde, bunun gibi yaşayanlar için tehlikeli olabilecek durumlardan ve alınacak tedbirlerden bahsetmek gerekirse şunlar sayılabilir;

nAğır eşyalar kesinlikle tek başına kaldırılmamalı, aksi halde bel incinmeleri oluşur.

nAğır yüklerin kaldırılması mutlaka gerekiyorsa, belden eğilerek değil bacakları kıvırarak ağırlığı bele değil ayaklara vererek kaldırma işlemi yapılmalıdır.

nÇocukları yataklarına, beşiğe koyarken de aynı şekilde ayaklar bükülerek konmalıdır.

nHiçbir kimyasal madde şişe veya kabını çocukların erişeceği yere koymamalıdır.

nEtiketsiz hiçbir kap veya şişe olmamalıdır.

nİnsanların bilhassa çocukların yaşama alanlarında açık uçlu elektrik kablosu veya priz olmamalıdır.

nEvlerimizin elektrik girişlerinde mutlaka Kaçak Akım Rölesi olmalıdır.

nBanyo gibi ıslak zeminli bölgelerde elektrikli aletler kullanılmamalıdır.

nPrizler kapaklı olmalıdır.

nSobalı evlerde yanan soba yanında çocuklar yalnız bırakılmamalıdır.

nEvde kırık cam, şişe, kavanoz varsa hemen ortadan kaldırılmalıdır.

nBulaşıklar elle yıkandığında metal parçalardaki kıymıklara ve çapaklara, cam eşyalardaki kırık ve çatlaklara dikkat edilmelidir.

nSağlık bakımından da kırık ve çatlak eşyalar kullanılmamalıdır. O gibi yerlerde mikrop birikmesi oluşabilir.

nKullandığımız elektrikli cihazların kabloları dağınık değil toplu ve düzgün şekilde olmalı ve kablolarda içindeki bakır tel görünecek şekilde sıyrıklar olmamalıdır.

nBalkonlar kazalar için potansiyel tehlikesi olan yerlerdir. Dikkatli kullanılmalı.

Aslında dikkatli davranılmadığında her yer ve her şeyde tehlike potansiyeli vardır. Bu tehlikelerin kazaya dönüşme ihtimalleri önemlidir. Kimisi her an olabilir, kimisi bir insanın hayatında 20–30 senede bir olabilir.

İşte İş Güvenliği sistemlerinde, tehlike derecesi ve kazanın olma ihtimalinin derecesine göre iş kazalarına karşı farklı tedbirler alınır.

Bu konuyu ileriki yazılarımızda ele alacağız.

Kazasız günler geçirmeniz dileğiyle,

Dikkatli olunuz.

M. FAHRİ UTKAN [email protected]

24.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl