06 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Hastaları ziyaret ediniz. Duâ etmelerini isteyiniz. Şüphesiz hastanın duâsı makbul, günahları da affedilmiştir

Câmiü's-Sağîr, No: 2730

06.03.2010


Ermenilerle ittifak ve dostluk

Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir.

Suâl: “Ermeniler zimmîdirler. Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?”

Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevî zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum.

Suâl: “Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?”

Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.

Birşey söyleyeceğim: Eğer mümkündür, Ermeniler birden sahîfe-i vücuttan silinsin. Olabilir. Yalnız, size husûmetin bir faydası olsun. Yoksa, mutlaka husumet zarardır. Halbuki, Âdem zamanından yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsurun zevâli değil, belki küçük bir kavmin mahvı dahi “Önünde, dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var”dır (Arap atasözü). Ömer Dilân Kabîlesi bin senedir yine Ömer Dilân’dır. Hem de, onlar uyanmışlar; siz uykudasınız, rüyâ görüyorsunuz. Hem de, fikr-i milliyette müttefik ve kavîdirler; siz, ihtilâfla şimdilik boşsunuz, hem de galebe etmek istiyorsunuz. Onlar sizi mağlûp ettiği silah ile, yani akıl ile, fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile, temâyül-ü adâlet ile mağlûp edebilirsiniz. Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zîrâ komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyât tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, terakkîye îkaz, bizdeki fikr-i milliyeti hüşyâr ediyorlar.

İşte şu noktalara binâen, onlarla ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husûmet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar.

Suâl: “Rum ve Ermenilerin hürriyeti bizi teşviş ediyor. Bir kere tecâvüze başlıyorlar, bir kere ‘Hürriyet ve meşrûtiyet bizimdir, biz yaptık’ diyorlar. Bizi me’yus ediyorlar?”

Cevap: Zannediyorum, tecâvüzleri eskiden sizden tahayyül ettikleri tecâvüze karşı bir teşeffi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecâvüze karşı bir nümâyiş gibidir. Eğer tamamıyla îman etseler ki, tecâvüz sizden olmaz; adâlete kanaat edeceklerdir. Şâyet adâlete kanaat etmezlerse; hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp iknâ ettirecektir...

Münâzarât, s. 67, (yeni tanzim, s. 163)

LÜGATÇE:

zimmî: İslâm devleti tebasından olan ve cizye denilen vergiyi ödeyen gayrı müslimler.

ehl-i zimmet: İslâm Devleti tarafından korunan Müslümandan başka kimse, zimmî.

zimmettar: Hazine sâhibi, vergiyi alan.

müsâvi: Eşit.

adâlet-i şeriat: Şeriatın adaleti.

istibdâd: Baskı, diktatörlük.

sünnet-i seyyie: Kötü âdetler.

zimmî-i muâhid: Kendilerinin himaye edilmesi için sözleşme yapılmış olanlar.

selâmet: Eminlik; dert, sıkıntı, korku ve endişeden uzak olma.

vâbeste: ...e bağlı, ilgili, bir şeyin arkasına bağlı, ancak onunla olabilir.

mütezellilâne: Zelil bir şekilde, alçak olana yakışacak sûrette.

izzet-i milliye: Milletin izzeti, onuru, şerefi.

musâlaha: Barış.

sahîfe-i vücut: Varlık sayfası.

husumet: Düşmanlık.

zevâl: Son bulma.

fikr-i milliyet: Milliyetçilik fikri.

müttefik: İttifak eden, birleşen, anlaşan.

kavî: Kuvvetli.

meyl-i terakkî: İlerleme meyli, gelişme arzusu.

temâyül-ü adâlet: Adalete meyletme, yönelme.

terakkiyât: Terakkiler, ilerlemeler.

hüşyâr: Uyanık.

zaruret: Çaresizlik. Muhtaçlık, yoksulluk.

hafîd: Torun.

müfsid: İfsat eden, bozan.

06.03.2010


Esma-i İlâhiyenin teşhir salonu

San’at ve kültüre olan istidatlar insanoğlunun fıtratına yaratılıştan dercedilen en ehemmiyetli hususlardan biridir. Buna mümâsil herkesin az çok bir san'attan hissesi bulunmakla birlikte, bazı insanlarda bu alâkadarlık, günlük hayatın bir parçası olarak karşımıza çıkar. İnsanların bu kültür ve san'at hassasiyetlerine ve bununla ilgili meşguliyetlerine, bir diğer ifadeyle hobi diyoruz. Çoğu kişiler duygularını tatmin için hobileriyle haşir neşir olurken, bir kısım insanlar da bunu geçim ve rızkını temin vasıtasına yönelik bir meslek olarak ortaya koyar.

Yine insanlara Yüce Yaratıcı tarafından verilen görmek, görülmek ve bunu başkalarıyla paylaşmak duygusu gereği, ortaya çıkardıkları san’at ve kültür eserlerini bir araya getirip, bunların en güzellerinden oluşturdukları koleksiyonlarını düzenledikleri bir sergiyle görücüye çıkarırlar. Sergiyi gezen dâvetlilerin takdir ifade eden sözleri ve görüşleri sergi sahibini mutlu etmekle birlikte, burada sergilenen eserler üstünde fiyat etiketleri olması durumunda ise, bunların beğenilerek satın alınması san'atkârın mutluluğunu bir kat daha arttırır.

Yüce Allah (cc) bir hadis-i kudsîde “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; kâinatı yarattım” buyurmakta. Başta bu san'atkârlık ve beğenilme duygusu olmak üzere bütün duygularımız, mahiyetini bilemediğimiz Yüce Yaratanımızın bizim üzerimizdeki isim ve sıfatlarının tecellisinden başka bir şey değildir.

İşte Rabbimiz bu sırra binâen, atom çekirdeğinden galaksilere kadar her mevcut üzerinde muhteşem ve taklit edilmez san'at harikaları vaz ederek, başta insan olmak üzere zîruh ve zîaklın seyranına açmıştır. Risâlelerde Kur’ân ve hadislerden aldığı ilhamlarla kâinat çarşısının mahiyetini anlatarak, sergilerinde gezdirip zahiri ve batınî duygularımıza hitap eden Bediüzzaman Hazretleri, aslında her mevcudun mahiyeti ve üzerinde taşıdığı san’at-ı İlâhiye ile kâinatın küçük bir modeli olduğunu ifade ederek her şeye ibret gözüyle bakmamızı tavsiye eder. Bu durumda her şey Yaratanın san'at harikaları ve Esmâsının tecelligâhı olan bir teşhir salonudur. Bediüzzaman’ın Cenâb-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine 33 pencereden baktırdığı muhteşem seyrangâhların ifadesi olan 33. Söz Risalesi’nin 21. Penceresi’nde ise bu seyrangâhlardan biri olan Güneş sistemimizi ve onun bir parçası ve bütün kâinat sarayının en muhteşem sergi salonu olan arzımızı şu ifadeleri ile ibret nazarlarımıza sunar: “Manzume-i şemsiyyenin, yâni şemsin me’mumları ve meyveleri olan on iki seyyarenin acâibini ilm-i muhît-i İlahîye havale edip, yalnız gözümüzün önünde seyyaremiz bulunan arza bakıyoruz, görüyoruz ki: Bu seyyaremiz, bir âzamet-i şevket-i rubûbiyeti ve haşmet-i saltanat-ı Ulûhiyyeti ve kemâl-i rahmeti ve hikmeti gösterir bir surette Güneşin etrafında, emr-i Rabbânî ile, Üçüncü Mektub’da beyân edildiği gibi, pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat, ona ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbâniyye olarak acâib-i masnûat-ı İlâhiyye ile doldurulmuş ve zîşuur ibâdullaha seyrangâh gibi, bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek saat akrebi gibi Kamer dahi dakik hesablarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o Kamer’e başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş. İşte bu mübarek seyyaremizin şu halleri, küre-i arz kuvvetinde bir şehadetle, bir Kadîr-i Mutlak’ın vücub-u vücudunu ve vahdetini isbat eder.”

Kâinat sarayında bir gül goncası gibi iç içe geçmiş hadsiz teşhir salonları içinde belki de en baş köşede yer alanı ve muhteşem olanı üzerinde “İnsan” yazanıdır. Hikmetli manzumelerinin Risâle-i Nurlarda da yer aldığı büyük divan şairi Niyazi-i Mısrî bu serginin mahiyetini şu dizeleriyle ifade eder:

“Hak ilminde şu âlem bir nüsha imiş ancak

Ol nüshada şu âdem bir nokta imiş ancak

Ol noktanın içinde gizli nice bin derya

Şu âlem ol deryadan bir katre imiş ancak”

Bu açıdan bakıldığında, insanın en saf ve tefekkür dünyasıyla baş başa olduğu bir gece vaktinde milyarlarca yıldızıyla bize gülümseyen ve adeta lisân-ı halleriyle “Bizi okuyun” diyen Kehkeşan ve yüz binlerce çeşit nebâtât ve hayvanatın haşr ü neşredildiği bahar ordugâhı ve daha niceleri ne ibretamiz bir seyrangâhtır.

Lisan-ı halleriyle nice sultanların, mal-mülk sahiplerinin, gençlerin, ihtiyarların, zengin ve fakirlerin, hatta “Dünya benimdir” diyerek dünyaya sarılanların hayat hikâyelerinin sergilendiği kabristan ibret alınacak son seyrangâh ve son sergi salonudur.

Hatta diyebiliriz ki, Cennet, ömür sermayelerini Rıza-yı İlâhî yolunda feda eden ve Mahkeme-i Kübrada yüzleri güneş gibi parlayan mü’minlerin fazl-ı İlâhî ile kazandıkları, altından sütten ve baldan ırmaklar akan köşklerin ve türlü nimetlerin yaşanarak sergilendiği ebedî bir sergi, seyrangâh ve teşhir salonudur.

Cenâb-ı Hak bütün bu teşhir salonlarının ifadesi olan kâinat kitabındaki esmâ-i hüsnâ tecellîlerini tefekkür nazarıyla hakkıyla okuyanlardan eylesin.

Bir başka muhaverede buluşmak temennisiyle, Allah’a emanet olun.

ABDULLAH ŞAHİN

[email protected]

06.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl