11 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Demokrat Eğitimciler hizmet için yola çıktı

DEMOKRAT Eğitimciler Derneği Genel Merkezi, Fatih’te duâlarla açıldı. Genel başkan Naci Tepir’in yaptığı açılışta dernek üyeleri de hazır bulundu.

Demokrat Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Tepir, burada yaptığı konuşmada gaye, vizyon ve misyonlarının hizmet etmek olduğunu belirtti. Tepir, daha önce 30 yılı aşkın süredir Eğitimciler Birliği olarak yürüttükleri çalışmalara, yeni bir isim olan Demokrat Eğitimciler Derneği ile devam edeceklerini söyledi. Millî ve manevî değerleri muhafaza etmek için projeler üreteceklerini dile getiren Tepir, “Dünyayı eğitmiş bir neslin torunları olarak bugün ‘darbeler ülkesi’, ‘yasaklar ülkesi’ diye anılmak Türkiye’ye hiç yakışmıyor. Komünizm, Faşizm, Nasyonel Sosyalizm iflâs etti. Sovyet Bloğunda İslâma akın varken Türkiye’deki yasaklar sürüyor” şeklinde konuştu. Tepir, 10 sene önce birlik olarak Millî Eğitim Bakanına başörtüsü yasağı karşısında gensoru verdirmede önemli etkilerinin olduğunu hatırlatarak, bu çerçevedeki mücadelelerini sürdürüceklerini kaydetti.

OKUL PROJESİ GÜNDEMDE

Dernek olarak bugüne kadar seminer ve paneller yaptıklarını, düzenledikleri konferansların büyük ilgi çektiğini belirten Tepir, “Kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerimiz, projelerimiz var. Bunların içinde en önemli ve öncelikli olanı özel okul projesi. Yani bir Medresetüzzehra projesi. Bunun ‘mânâsı nedir, nasıl hayata geçirebiliriz’ diye düşünüyoruz. İş adamlarıyla toplantılar yaptık ve okulun işletme yönü için bazı teklifler aldık. Değerlendiriyoruz” dedi.

RİSÂLE-İ NURU TANITMALIYIZ

Demokrat Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Naci Tepir, yurtiçiyle birlikte özellikle yurtdışında da Risâle-i Nurların tanıtılması için çalışmalar yapacaklarını kaydetti. Tepir, “Balkanlara, Ortadoğuya ve hatta İskandinav ülkelerine Risâle-i Nurları tanıtmalıyız. Bu eserleri oradaki milletlerin dillerine tercüme ederek, o bölgelere hizmet götürmeliyiz. Çünkü bu milletlerle sıkı bağlarımız var, onlar ‘biz Osmanlıyız’ diyorlar” diye konuştu.

ÖĞRENCİ VE VELİ SORUNLARI

Tepir, bunların haricinde ‘Eğitim Danışma Hattı’ kurarak, öğrencilerin ders, burs, yurt gibi problemleri ile velilerin dertlerine çözümler arayacaklarını belirtti. Verdikleri burs sayısını arttırmayı hedeflediklerini de belirten Tepir, sözlerini “Her bölgeye şube açmayı düşünüyoruz. Ayrıca okul projemizi gerçekleştirdikten sonra yurt projesini gündemimize alacağız” diyerek tamamladı. Açılış ve konuşmanın ardından katılımcı üyeler dilek ve temennilerini belirtti.

11.10.2010


 

Bediüzzaman hep Isparta’daydı

BU DUYGULARLA Barla’dan Isparta’ya doğru yola çıktık.

Isparta’da Bediüzzaman’ın kaldığı evin yakınından geçerek ve şehir turu atarak tanıtım programının yapılacağı IyaşPark önüne gelindi. Ispartalılar Bediüzzaman Hizmet TIR'ına oldukça yoğun bir ilgi gösterdi. Bilhassa Ispartalı şefkat kahramanı hanımların ilgisi üst düzeydi. Tabiî ki bunda Alanya ve Antalyalı şefkat kahramanlarının da payı büyüktü. Zira Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ının uğramadığı Antalya ve Alanya’dan kocaman bir yolcu otobüsü ve bir minibüs dolusu insan Isparta’ya akın etmişti. Bu kalabalığın huzurunda tanıtım programı başladı. Ispartalılar çiçeklerle karşıladığı TIR'ımızı ziyaret edenlere gül lokumu ve gül suyu ikram ettiler. Kitap, broşür ve gazete dağıtımı yapılırken, hafta sonu olması itibariyle Isparta’nın en büyük alış veriş merkezi olan IyaşPark’a gelen Ispartalılar da hem TIR'ımızın programına katılıyor hem de dağıtılan broşür ve gazetelerden alma fırsatı yakalıyordu.

Melih Atom’un sunduğu programda açılış konuşmasını Hizmet TIR'ı koordinatörü Abdullah Eraçıkbaş yaptı. Eraçıkbaş Ispartalılara seslendiği konuşmasında TIR'ımızın gayesinin Bediüzzaman’ı Türkiye’ye tanıtmak olduğunu ve bu amaçla Isparta’da bulunduklarını ifade etti. Eraçıkbaş’ın ardından sözü devralan yazarımız İslâm Yaşar şöyle konuştu: “Bediüzzaman Isparta’ya ilk olarak sürgüne getirildi. Elleri kelepçeli ve iki tarafında jandarma vardı. Ama huzurluydu ve mesrurdu... Zira “Vatan-ı aslime gidiyorum” diyordu... Asıl vatanına gittiğinin farkındaydı. Buraya geldiği zaman insanlar etrafına yaklaşamazlardı. Yaklaştıkları zaman karakola götürülme, hesaba çekilme, dövülme ihtimali vardı. Fakat o bütün bu eziyete tahammül etti. Bedduâ bile etmedi, şefkatiyle herkesi kuşattı. Yalnız o zamanı değil, bugünü de kucakladı. Şu anda aramızda bulunan sizlerin ekseriyeti Bediüzzaman şehrinize geldiğinde daha dünyada yoktunuz. Siz geldiğinizde de o gitmişti. Dolayısıyla eğer biz bugün burada Bediüzzaman Hizmet TIR'ı etrafında toplandıysak, demek ki o bizim için de yaşamış ve bizim içimizde de yaşıyor. Bizden sonra gelecekler de onun nurundan istifade edecektir.”

11.10.2010


 

BEDİÜZZAMAN ISPARTA’DAN NE ZAMAN GİTTİ Kİ?

İSLÂM YAŞAR'DAN sonra sözü Isparta temsilciliği adına İlahiyatçı Hüseyin Kıymık aldı. Kıymık şunları söyledi: “TIR'ımızın gelmesiyle Bediüzzaman Isparta’ya geldi diyoruz.

Ama esasında şunu sormak gerekir: Bediüzzaman Isparta’dan ne zaman gitti ki? Hayır o hiç gitmedi zaten. Hep buradaydı. Evi burada.. Ana vatanı da burasıdır. O "Ben üç cihetle Ispartalıyım" diyordu.. O Isparta’da hâlâ yaşıyor. Cihan şumül olan Risâle-i Nur’a dikkat çekmek istiyorum. Dünya Risâle-i Nur’u arıyor. Zira çağımızın anlayışına en uygun tefsir Risâle-i Nur’dur. Bediüzzaman’ın hizmetleri Isparta’dan başlamıştır. Bir zamanlar Isparta’daki Sav Köyünün tarlalarından Risâle-i Nur çıkıyordu. Tarladan hiç Risâle-i Nur çıkar mı? İnsanlar baskı ve zulümler sebebiyle tarlaya gömmüşler zamanında... Tarladan "Sözler" çıkıyor, "Lem'alar" çıkıyor, "Mektubat" çıkıyor.. İşte Isparta bütün bunları yaşamıştır. Biz de Ispartalılar olarak bunun farkındayız. Biz Üstad ile beraber kâinata bu hakikatleri haykırıyoruz. Üstadımızı Edirne’den Ardahan’a kadar bu TIR'ımız tanıtırken, bizim de göğsümüz kabarıyor. Bu bağlamda bu hizmeti yapanları tebrik ediyoruz. Allah razı olsun diyoruz.”

11.10.2010


 

Isparta Bediüzzaman’ı güllerle karşıladı

KONUŞMALARIN ardından Ispartalılar adına Hüseyin Kıymık İslâm Yaşar’a bir çiçek takdiminde bulundu.

Yaşar da teşekkür ederek bu çiçeği TIR'ımızı ziyaret eden minik bir bebeğe hediye etti. Tam bu sırada Ispartalılar tarafından TIR'ımızın üstünden güller serpilmeye başlandı. Bu durum, “Isparta Bediüzzaman’ı güllerle karşıladı”, “Bediüzzaman’ın yollarına güller serpildi” şeklinde yorumlara sebep oldu. Daha sonra "Işık Doğudan Yükselir" adlı sinevizyon gösterimi yapılırken, TIR'ımızın önünde de hatıra fotoğrafı çekildi. Yeni Asya Neşriyat standı da ilgiden nasibini alırken, İslâm Yaşar program sonunda uzun süre okuyucularıyla buluşup, kitaplarını imzaladı.

11.10.2010


 

Minik Ahsen: Üstad’ı seviyorum

Isparta’da TIR'ımızı ziyaret eden minik ziyaretçi Ahsen ise bir başka renk katmıştı programa. Ahsen elinde Bediüzzaman’ın resmi olduğu halde, “Üstad, Üstad” deyip duruyordu.

“Üstad’ı seviyor musun?” diye sorduğumuzda da “Evet” dedi... Büyüyünce Risâle-i Nur okuyup okumayacağını sorduğumuzda “Evet okuyacağım” diye cevaplıyordu o tatlı diliyle... Hemen bize poz verdi sevimli gülümsemesiyle... Biz de bu güzel kareyi hemen fotoğrafladık...

11.10.2010


 

Samanyolu bizlere gülümsedi

GECEYİ Yeni Asya Barla Sosyal Tesisleri’nde geçiren TIR ekibimiz sabah saatlerinde Sav Köyünü de ziyaret ederek, Burdur’a doğru yola çıktı. Gece Barla’ya giderken gökyüzünde bulut olmaması ve karanlık olması dolayısıyla Samanyolu bütün ihtişamıyla bizleri selâmlıyordu.

Binlerce, onbinlerce yıldızın ve Samanyolu’nun izinin apaçık ortaya çıktığı bu gecede adeta ehli sema bu hizmeti tebrik ediyor ve yerde gezinen Nur, gökyüzünden de aksederek alkışlanıyordu...

11.10.2010


 

Barla'dan doğan güneş dünya'yı sardı

Bedİüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı Konya’da yapılan programın ardından Isparta’ya doğru yola çıktı.

Önceki günlerde Adana’da yakıcı güneşin altında program yapan TIR'ımız Konya’da yağmurla tanışırken, Beyşehir civarında ise mevsimin ilk karına şahit oldu. Böylece Bediüzzaman Hizmet TIR'ı dört mevsime de şahitlik etmiş oldu. Urfa’dan bu yanadır Bediüzzaman Said Nursî’nin Isparta’da başlayıp Urfa’da sona eren veda yolculuğunun tam tersi istikamette hareket ediyorduk. Bediüzzaman Urfa’ya doğru vefatına doğru gidiyordu. Şimdi ise bu tersine gidiş bir nev'î diriliş yolculuğu olmaktaydı. Bediüzzaman’ın hayatını vakfettiği hakikatleri anlatma ve tanıtma görevini üzerine alan "Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı" bir nev'î diriliş hareketi başlatarak, gittiği yerlerde uyanışlara ve şevke sebep oluyordu.

ÇAM DAĞI YÜZÜNÜ GÖSTERDİ

TIRIMIZ ilk olarak Bediüzzaman’ın Barla Denizi diye isimlendirdiği Eğirdir Gölü ile Gelincik Dağı ve Çam Dağı’yla kucaklaştı. Bu buluşma TIR'ımız ile göl ve dağların aynı karede buluşmasıyla anlam kazandı. Çam Dağı ilk etapta yüzünü gizliyordu. Zira başı dumanlıydı. Ancak aradan geçen dakikalar neticesinde dumanlar dağılıyor ve Çam Dağı bize gülümsüyordu. Bu hal bizleri oldukça şaşırttı. Adeta biz gelene kadar yüzünü örten Çam Dağı, Üstad’ın şahsı manevisinin bu ziyaretiyle hicabını kaldırmış ve yüzünü göstermekteydi. Biz de bu şahane manzarayı seyre daldık. Beyşehir’de serpiştiren karla karışık yağmur yerini berrak, güneşli ama serin bir havaya bırakmıştı. Her taraf cıvıl cıvıldı, adeta bir bayram havası taşıyordu.

BARLA DENİZİNE AKSİMİZ DÜŞTÜ

Barla Denizi’ni dolaşarak, Barla’ya giden yola saptık. Barla’ya yaklaştıkça etraf bir başka renkleniyor, kâinat bambaşka hallere bürünüyordu. Ve nihayet nurların tohumunun atıldığı, bir güneşin ilk olarak tulu ettiği Barla’ya varıyorduk. Barla bizi öğle ezanıyla karşıladı. Bu güzel beldeye girerken Allahu Ekber sesleri yükselmeye başladı. Hemen durarak belde girişindeki camide namaz kılmaya karar verildi. Böylece Barla’ya namazlarımızı kılarak giriş yapmış olduk. Bediüzzaman’ın sürekli yaptığı tesbihatların hâlâ yapılmaya devam edildiği bu camilerde, neredeyse herkes Bediüzzaman ismini biliyordu. Zira Barla, Bediüzzaman demekti.. Bediüzzaman da Barla demekti... Camiden çıkan iki küçük çocuğa “Bediüzzaman kimdir?” diye sorduk... Aldığımız cevap bizi tebessüm ettirdi: “O bizim Üstadımızdır”...

Meğer Salih ve Ömer Kavalcı adlı bu kardeşler TIR'ımızı Merzifon’da da görmüşler... Babalarıyla bir akraba ziyareti için geldikleri Barla’da yine TIR'ımızla karşılaşmışlar... Kader Merzifon’da ve Barla’da bizi iki defa karşılaştırmıştı bu çocuklarla... Öte yandan Isparta yolunda yakıt almak için durduğumuz bir tesiste de Van-Isparta arasında otobüs şoförlüğü yapan bir adam da otobüsünden inip koşa koşa yanımıza gelmiş, “Ben size Van’da yetişmek istedim, ama o gün seferdeydim. Programınıza yetişemedim. Şimdi yolda görünce çok sevindim, hemen durdum. Lütfen bana da şu dağıttığınız broşür ve kitaplardan verin” dedi. Bu zat da Van’da kavuşamadığı TIR'ımıza Isparta yolunda tevafuken kavuşmuştu...

Umut Yavuz

[email protected]

BARLA/ISPARTA

Barla’dan yükselen ses

"KUŞ uçmaz, kervan geçmez Barla"dan yükselen Bediüzzaman’ın sesi, bütün dünyadan yankılanıp 80 küsür yıl sonra tekrar Barla’ya dönüyordu. Hem de bu ses oldukça gürdü... Tırımız gibi dev cüsseliydi... Tıpkı Bediüzzaman’ın dediği “En yüksek gür sada İslamın sadası olacak” hakikatinin bir nüvesiydi belki...

Nihayet Barla’dayız

NİHAYET Barla’ya giriş yapıyorduk... Bediüzzaman’ı Barla’ya sürerken dönemin müstebid hükümeti onu yokluğa mahkûm etmek istiyordu. Zira Barla’ya o zaman şimdi TIR'ımızla rahatlıkla geçtiğimiz bu asfalt yollarla gidilmiyordu. Hatta 1926 Barla’sına kara yolu bile yoktu. Eğirdir’den bizim de ziyaret ettiğimiz noktadan sandalla geçmişti Bediüzzaman bu küçük köye... Tek parti iktidarı kara yolu bağlantısı bile olmayan bu yerlere Bediüzzaman’ı sürerek onun orada yalnız başına ölüp unutulacağını hesap etmişti.. Ancak hiç de hesap ettikleri gibi olmadı. Zira Risâle-i Nur’un ilk filizlendiği yer Barla olmuştu ve buradan büyük fedakârlıklar ve gayretlerle bugün bütün dünyaya, milyonlarca insana ulaşmıştı. Öte yandan Barla o kadar harika bir tabiata sahip ki, kader Risâle-i Nur müellifini buraya sanki özellikle göndermişti. Zira Bediüzzaman fıtrat itibariyle tefekkürü, uzleti, inzivayı ve tabiatı seven bir zattı. Dağlar, göller, ağaçlar, çiçekler onun için bir nev'î cennetti. Zira kendi tabiriyle Barla ve civarını kastederek, “Ben bu menzilleri Yıldız Sarayı’na değişmem” diyordu... İşte şimdi TIR'ımız Bediüzzaman’ın sürgün olarak geldiği Barla’da kaldığı o mütevazi ve münzevî eviyle selâmlaşıyordu. Önce cennet Bahçesi kucakladı TIR'ımızı sonra da Üstad’ın eviyle karşılaştık. Sokakların darlığından dolayı evin tam altına girilemediyse de, ikisini aynı karede buluşturmayı başardık. Bu arada TIR'ımızı Barla Belediye Başkanı Mehmet Sert de “hoşgeldin” nidalarıyla karşıladı...

11.10.2010


 

BEDİÜZZAMAN TIRI NE GÜN, NEREDE?

DÖRDÜNCÜ BÖLGE:

11 EKİM 2010 PAZARTESİ,

Saat: 10:00, Tire

Eski Belediye binası önü

Konuşmacı: İslâm Yaşar

11 EKİM 2010 PAZARTESİ,

Saat: 15:00, Ödemiş

Hükümet Konağı önü

Konuşmacı: İslâm Yaşar

12 EKİM 2010 SALI,

Saat: 10:00 Bayındır-Torbalı

Konuşmacı: İslâm Yaşar

12 EKİM 2010 SALI,

Saat: 15:00 Bornova / İzmir

Cumhuriyet Meydanı

Konuşmacı: İslâm Yaşar

BEŞİNCİ BÖLGE:

13 EKİM 2010, ÇARŞAMBA

Saat: 10:00, Turgutlu

Saat Kulesi yanı

13 EKİM 2010 ÇARŞAMBA,

Saat: 13:00, Uşak.

Belediye önü

13 EKİM 2010 ÇARŞAMBA,

Saat: 17:00, Afyonkarahisar.

Anıt Park önü

14 EKİM 2010 PERŞEMBE,

Saat: 11:00, Eskişehir.

Odunpazarı Meydanı

15 EKİM 2010 CUMA,

Saat: 11:00, Sakarya.

Kent Meydanı

11.10.2010


 

Kusturica jüri üyeliğinden çekildi

BOŞNAK asıllı Sırp yönetmen Emir Kusturica, kendisine gösterilen tepkiler sebebiyle 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali jüri üyeliğinden çekilerek ülkesine döndü.

Festivalin uluslar arası jüri üyesi olarak Antalya’ya gelen ve önceki gece müzik grubuyla özel bir gösteri yapan Emir Kusturica, konakladığı otelde basın toplantısı düzenledi.

Ünlü yönetmen Kusturica, hakkındaki soykırım suçlamaları ve protestolarla ilgili şunları söyledi: ‘’Bu festivalde ilk kez başıma bir şey geldi. Kendimi savunmak bile istemiyorum ama bazı şeyleri açıklamak istiyorum. Büyükşehir Belediye Başkanı Akaydın ve sıcak insanlara, gösterdikleri sıcak ilgi nedeniyle teşekkür etmek istiyorum. Bu ülkenin Kültür Bakanını ise bir düşman olarak görüyorum. Çünkü o bunu hak ediyor. Hayatını insanlığa pencereler açmak için adayan bir insan, herhangi bir suçu destekliyor olamaz. Bir kaç ay önce Bursa’da konser verdik, çaldık. Kültür Bakanı ile aynı partiden olan belediye başkanı bizi öpüyor, kucaklıyor, elinden gelen en iyi ağırlamayı yapıyordu. Çok güzel bir konser verdik. Başörtülü kadınlar el çırpıyor, dans ediyorlardı. Bu benim için büyük mutluluktu.’’

Kusturica, festivalin uluslararası jüri üyesi olduğunu, öğrencilere atölye çalışması yapmayı planladığını da hatırlattı. Karşılaştığı tepkileri ‘’barbarlık ve ilkellik’’ olarak yorumlayan Kusturica, maruz kaldığı bu manzara nedeniyle jüri üyesi olarak geldiği Antalya’dan ayrılmaya karar verdiğini, atölye çalışmasını da iptal ettiğini bildirdi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Emir Kusturica’nın 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin jüri üyeliğinden istifa etmesi ve Antalya’dan ayrılma kararını üzüntüyle karşıladığını belirterek, ‘’Bu, sanata siyasetin müdahalesidir’’ iddiasında bulundu.

GÜNAY VE ŞAHİN’DEN CEVAP

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kendisini suçlayan Emir Kusturica’ya cevap verdi. TBMM Başkanı Şahin de Kusturica’yı eleştirdi. Bakan Güney, Kusturica’nın ayrılırken talihsiz açıklamalar yaptığını belirterek, şunları kaydetti: ‘’Ülkemizden ayrıldıktan sonra bir sanatçı arkadaşımızın arkasından konuşmak istemem. Keşke böyle bir tartışma olmasaydı. Keşke sadece filmlerini görseydik. Siyasî düşüncelerle ilgili bir tartışmaya Türkiye’de meydan verilmeseydi. Bu tür tartışmaların Antalya Film Festivali’ni gölgelememesini diliyorum’’ dedi.

HERKES TEPKİ GÖSTEREBİLİR

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Boşnak asıllı Sırp yönetmen Emir Kusturica’nın açıklamalarını eleştirdi. Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde düzenlenen 2. Döşemealtı Yağlı Güreşleri’ne katılan Şahin, şöyle konuştu: ‘’Bizim ülkemizde hiç kimse bir başka şahsa düşman olmaz ama eğer sarf edilen talihsiz sözler varsa ve bu talihsiz sözler özellikle kadınlara yönelik, kadınlara yapılan zulmü adeta meşrû gören sözlerse bu sözlere herkes tepki gösterebilir. Türk halkı bu yanlış sözlere tepki göstermiştir, Sayın Bakan da bu sözlere tepki göstermiştir”

11.10.2010


 

Meclis, AYM’ye bir üye daha seçecek

TBMM Genel Kurulunda, baro başkanlarının avukatlar arasından belirlediği 3 aday arasından Anayasa Mahkemesine bir üye seçiminin bu hafta yapılması bekleniyor. Türkiye Barolar Birliğinde 7 Ekim’de yapılan seçimde, Afyonkarahisar Baro Başkanı Celal Mümtaz Akıncı, Muş Baro Başkanı Sait Sever ve Düzce Baro Başkanı Ali Dilber en çok oyu almıştı.

TBMM Genel Kurulunda, baro başkanlarının avukatlar arasından belirlediği 3 aday arasından Anayasa Mahkemesine bir üyesi seçiminin bu hafta yapılması bekleniyor. Genel Kurulun yarın yapacağı toplantıda, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün bir saat süreyle sözlü soruları cevaplayacak. Aynı gün, Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat düzenlemesi konusunda hükümete verilen yetkinin 17 Ekim’den itibaren bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi ile CHP’nin ‘’Seviye Belirleme Sınavı konusunda görevini kötüye kullandığı ve yetkisini suistimal ettiği’’ gerekçesiyle eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında verdiği Meclis Soruşturma Önergesi de ele alınacak. Genel Kurul’un yarınki toplantısı sözkonusu konularla ilgili görüşmeler tamamlanıncaya kadar sürecek. TBMM Genel Kurulunun 14.00-20.00 saatleri arasında gerçekleşecek Çarşamba ve Perşembe günkü çalışmalarında ise Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmeler sürecek. Toplam 19 maddeden oluşan ve temel yasa olarak görüşülen tasarının ilk bölümü geçen hafta kabul edilmişti. Bu hafta tasarının ikinci bölümü ele alınacak.

Bu tasarının yasalaşmasının ardından Sayıştay Kanunu Teklifi görüşülecek.

Genel Kurulda, baro başkanlarının avukatlar arasından belirlediği 3 aday arasından Anayasa Mahkemesine bir üyesi seçiminin de bu hafta yapılması bekleniyor.

Türkiye Barolar Birliği’nde 7 Ekimde yapılan seçimde, Afyonkarahisar Baro Başkanı Celal Mümtaz Akıncı, Muş Baro Başkanı Sait Sever ve Düzce Baro Başkanı Ali Dilber en çok oyu almıştı. Anayasa, bu adayların TBMM Başkanlığına bildirilmesinden itibaren 10 gün içinde seçim yapılmasını hükme bağlıyor. Genel Kurulda gizli oylama yöntemiyle yapılacak seçimde, ilk oylamada üye tamsayısının üçte iki (367) ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt (276) çoğunluğu aranacak. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılacak; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmiş olacak. Genel Kurulda, geçen hafta, Sayıştay Genel Kurulunca belirlenen üç aday arasından Hicabi Dursun, Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmişti.

Baro başkanlarının belirlediği adaylar arasından seçim yapılmasıyla birlikte anayasa değişikliği gereği TBMM’nin Anayasa Mahkemesi için yapacağı üye seçimi de tamamlanmış olacak.

11.10.2010


 

Şener: Başörtüsü yasağı gençlere saygısızlık

TÜRKİYE Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, ‘’Üniversitelerde kılık kıyafet yasaklarının, başörtüsü veya türban yasağının, gençlerimizin kişiliğine bir saldırı, bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum’’ dedi.

Şener, Konya’da bir restoranda düzenlenen partisinin 1. Bölge Danışma Meclisi Toplantısında, Türkiye’deki eğitim sorunlarından en çok gençlerin ve ailelerinin etkilendiğini söyledi. Üniversitelerin açılmasıyla başörtüsü tartışmalarının tekrar gündeme getirildiğini belirten Şener, ‘’Hayatım boyunca insanımızın ve özellikle gençlerimizin özgürce kendilerini ifade etmeleri için ne lazımsa onun yapılaması gerektiğine inandım. Üniversitelerde kılık kıyafet yasaklarının, başörtüsü veya türban yasağının, gençlerimizin kişiliğine bir saldırı, bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum’’ diye konuştu. Her zaman özgürlükleri savunan bir parti olduklarını ifade eden Şener, şunları kaydetti: ‘’Maalesef Türkiye 21. yüzyılda hala üniversitelerde başörtüsü yasağını tartışmak zorunda kalıyor. Ancak geldiğimiz nokta umut verici bir noktadır. Bu dönemin önceki dönemlerden farkı vardır. Bugün tüm siyasi partiler artık başörtüsü yasağının kaldırılmasını düşünmektedir. Buna rağmen iktidar ve muhalefet partisinin sanki birbirlerine tuzak kurarcasına, konuyu zora sokacak, birbirlerini kıracak ifadelerle, üsluplarla meseleyi ele almalarından da endişe duymaktayız. Tekrar işi kavgaya, nefrete dönüştürerek, çözüm noktasına gelen bir sorunun çözümsüzlüğe dönüştürülmesini kimse arzu etmez. Bu vesileyle anamuhalefet partisine ve Mecliste gurubu bulanan partilere ‘bu konu üzerinden kavga yapmayın’ diyoruz. Başörtüsü konusu, üzerinden kavga yapılacak bir konu olarak ele alınmamalıdır.’’

11.10.2010


 

Atalay: Emniyetin vatandaşa güçlük çıkardığı dönemler geçti

İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, emniyet güçlerinin halkın huzuru ve mutluluğu için görev yaptığını ifade ederek, ‘’Emniyet güçlerinin vatandaşa güçlük çıkardığı dönemler geçti.

O, tek parti dönemindeydi, geçti o dönemler’’ dedi. Atalay, Kırşehir’in Akpınar ilçesinde yapımı tamamlanan Hükümet Konağı ve İlçe Emniyet Amirliği binaları ile Kırşehir’deki Polis Meslek Yüksekokulunun açılış törenlerine katıldı. Atalay, açılışlarda yaptığı konuşmada, emniyet güçlerinin, halkın huzur ve güven içinde yaşaması için çalıştığını ifade ederek, ‘’Emniyet güçlerinin vatandaşa güçlük çıkardığı dönemler geçti. O, tek parti dönemindeydi, geçti o dönemler’’ diye konuştu. Vatandaşın güven ve huzur içinde yaşaması için emniyet teşkilatının gece gündüz çalıştığını vurgulayan Atalay, şunları söyledi: ‘’İşkence, zorlama artık yok. Onu yapanları içimizde barındırmayız. Biz, vatandaş güven içinde, huzurlu yaşaması için görev yapacağız. Suçun işlenmemesi için önlem alacağız. Suç işlenmişse de onun faillerini bulup adliyeye teslim etmek bizim görevimiz. Bu süreçte bizim yapmamız gereken, suçluyu bulup, insanca muamele ederek yargıya teslim etmektir. Bizler, makam ve mevki sahipleri, buralarda saltanat sürmek için bu makamlara gelmiyoruz, vatandaşa hizmet için bu makamlardayız. Biz, özellikle son dönemlerde polisimizin, jandarmamızın, vatandaşla iç içe güleryüzlü hizmet vermesini istiyoruz. Bütün çalışmalarımız bu yönde.’’

11.10.2010


 

Yasak, 12 Eylül anlayışının dayatması

DEMOKRATİK Sendikalar Konfederasyonu (DESK) Genel Başkanı Lütfi Şenocak, başörtüsü yasağının sanal bir sorun olduğunu ve Türkiye gündeminden artık çıkarılması gerektiğini söyledi.

DESK Genel Başkanı Şenocak, yaptğı açıklamada, yasal hiçbir dayanağı olmayan başörtüsü yasağının yükseköğretim kurumlarında 12 Eylül jakoben anlayışının YÖK üzerinden dayattığı bir uygulama olarak başladığını belirtti. Şenocak, “Erkek giyimiyle ilgili hükümler getiren ünlü ‘İnkılâp Kanunları’ da dâhil yürürlükteki hiçbir metinde, yükseköğretim kurumlarında başörtüsünü yasaklayan bir hüküm, bir düzenleme yok” dedi. Başörtüsü tartışmaları ve üniversitelerde öğrencilerin derslere alınmaması ile ilgili YÖK yazısını değerlendiren Şenocak, YÖK’ün yazısının yeterli olmadığını, sorunun kökten çözülmesi gerektiğini işaret etti. Başörtüsü yasağının 12 Eylül zihniyetinin tortularından biri olduğunu söyleyen Şenocak, başörtüsü yasağının kalkması ile ilgili tartışmaların umut verici olduğunu, toplumda çözüme yönelik bir beklenti oluştuğunu, dolayısıyla insanların umutlarının boşa çıkarılmaması gerektiğini ifade etti.

11.10.2010


 

Ergin: Seçimlerde bir dört yıl daha isteyeceğiz

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, ‘’Reformların devamı için 7 ay sonra yapılacak seçimlerde vatandaşlardan bir dört yıl daha isteyeceğiz’’ dedi.

Ergin, partisinin İl Danışma Kurulu Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, 12 Eylülde yapılan halk oylamasında gösterilen gayret sebebiyle partililere teşekkür etti. Türkiye’yi köyü, beldesi, şehri ile en güzel noktaya getirmek için çaba gösterdiklerini ifade eden Ergin, 8 yıllık sürede yaptıkları hizmetlerle Türkiye’nin bölgesindeki ve dünyadaki öneminin her geçen gün arttığını söyledi. Türkiye’nin şimdi demokrasisini taçlandırdığını, hukuk devletini güçlendirdiğini ve geleceğe emin adımlarla ilerlediğinin altını çizen Ergin, geleceğe endişe ile bakan insanların artık bulunmadığını kaydetti. Yaklaşık 7 ay sonra bir seçim olacağını ve milletin iradesini yeniden soracaklarını ifade eden Ergin, ‘’Reformların devamı için 7 ay sonra yapılacak seçimlerde vatandaşlardan bir dört yıl daha isteyeceğiz’’ dedi. Ergin, reformların ve modernleşme çalışmalarının tam neticelerinin alınabilmesi için 2011 seçimlerinin önemli olduğunu söyledi.

11.10.2010


 

Erdem: Referandum seçimlerin tatbikatı oldu

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, ‘’Halk oylaması 2011’de yapılacak seçim için önemli bir tatbikat oldu.

Tatbikatımızı yaptık ve eksikliklerimizi gördük’’ dedi. Erdem, AKP Bitlis İl Başkanlığı tarafından düzenlenen teşkilât toplantısında, teşkilâtları eğitimden geçirerek, 2011’e çok daha hazırlıklı girmek durumunda olduklarını söyledi. ‘’Sandıkta iyi bir netice almak yetmez, biz rehavetten korkarız’’ diyen Erdem, şöyle konuştu: ‘’Bizde rehavet yok. Şu andan itibaren 2011 seçimleri için çalışmaya başlayacağız. Şu anda AK Parti’ye olan destek yüzde 50’ye yakın. Önümüzdeki seçim tahminlerinin üzerinde bir netice alacağız. Referandumda ‘hayır’ diyenlerin de ‘evet’ diyenlerin de bize destek vereceğine inanıyoruz. Çünkü onların çoğu kandırıldı ve korkutuldu. Korkutulmanın doğru olmadığını ve söylenenlerin yanlış olduğunu gören halkımızın, önümüzdeki seçimde daha yüksek oranda AK Parti’ye destek vereceğine inanıyorum. Moralimiz iyi ve referandumdan güçlü çıktık. Referandum 2011’de yapılacak olan seçim için önemli bir tatbikat oldu. Tatbikat yaptık ve eksikliklerimizi gördük.’’

11.10.2010


 

DEVLETİN ÜÇ ANAHTARI VAR 2’si bürokraside 1'i siyasette

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu anayasaya göre devlet icraatlarının üç anahtarlı bir kapı gibi olduğunu ifade ederek, “Biri seçilmişlerde, ikisi de atanmış ve 65 yaşına kadar orada oturma hakkını ve imtiyazını elde etmiş insanlarda. Görüş farklılıklarınız varsa, onları ikna etmek, imkânsızı talep etmek gibi birşey” dedi.

YAŞANAN BUHRANLARIN KAYNAĞI Çiçek şöyle konuştu: “Türkiye'deki buhranların kaynağı budur. Sizin 337 olmanız önemli değil. Sabahlara kadar birbirimizi yeriz, yasa çıkarırız, 6'ya 5 iş biter. Bu gerçeği iyi görmediğimiz takdirde iktidar da olsanız, Türkiye'de bazı şeyleri değiştirmek mümkünken, bu yanlış kurgulama sebebiyle işleri ileri götürme imkânınız yok.” Devletin üç anahtarı var 2'si bürokraside, biri siyasette Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, bu anayasaya göre devlet icraatlarının üç anahtarlı bir kapı gibi olduğunu ifade ederek,anahtarın birisinin seçilmişlerde, diğer ikisinin ise bürokraside oluğunu söyledi. Avrasya Bir Vakfının 2010-2011 yılı çalışma dönemi açılışında konuşan Çiçek, anayasaların, vatandaşların beklentilerini karşılaması gerektiğini söyledi. Devletin millet için var olduğunu, bu sebeple ‘’insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ anlayışını benimsediklerini belirten Çiçek, ‘’Buna inanıyorsak anayasada öncelik kişiden yana olacak. Devletin bütün imkanları insanları mutlu etmeye yönelik olacak’’ diye konuştu.

Yargısal faaliyetlerde bunun çok net olarak ortaya çıktığını anlatan Çiçek, ‘’Özellikle Danıştay kararlarına baktığımızda, meselâ ‘Zarar eden bir KİT özelleştirilebilir, kâr eden bir kuruluşun özelleştirilmesi kamu yararıyla bağdaşmaz’ diyor. Bunu kamunun aleyhine bir tasarruf olarak görüyor ve sonra da yürütmeyi durdurup iptal ediyor. Sonuçta da bu memleketin en önemli değerleri 10 edecekken 1’e iniyor, bundan da millet ve devlet çok büyük kayıplara uğruyor. Dolayısıyla bu Anayasa’nın felsefesinde böyle günümüz şartlarına uymayan bir durum var’’ şeklinde konuştu.

1982 Anayasası hazırlanırken siyaset grubuna hep ‘’şaşı bakıldığını’’ ifade eden Çiçek, şöyle devam etti:

‘’(Bu ülkenin başına ne geldiyse siyasetçiden gelmiştir, bu siyasetçiyi kendi haline bırakamazsınız, kendi haline bırakırsanız her şeyi berbat eder, tencereyi kirletir, dolayısıyla mutlaka siyasetin başına bir vasi tayin etmek gerekecektir) görüşü vardı. Aslında bu, millete güvensizlikten kaynaklanıyor. Çünkü siyasetçi sopayla değnekle silâhla gelmiyor, halk seçiyor. (Farkında olmadan bu millet kendi kendisini idare edemeyecek adamları seçer, siyasetçinin yaptıklarını gözetleyecek, denetleyecek, onu muhakkak gözlem altında tutacak bir yapının gelişmesine ihtiyaç var) diye görüyorlar. Bu siyasete şaşı bakış, günümüz dünyasında kabul edilemez. Demokrasi dediğimiz, halk iradesinin egemen olduğu durumu ifade eder. Günümüz dünyasına bu Anayasa’nın bu mânâdaki bakış tarzı da uymuyor.’’

“ANAHTARIN BİRİSİ SİYASETÇİLERDE”

Bu anayasaya göre devlet icraatlarının üç anahtarlı bir kapı gibi olduğunu ifade eden Çiçek, şunları kaydetti:

‘’Anahtarın birisi seçilmişlerde, bizde. Temmuz sıcağında koşuyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, birbirimizi hırpalıyoruz. Zar zor bir anahtarın sahibi oluyoruz. Zannediyoruz ki bu anahtarı elde etmekle hizmet kapısını açmış olacağız. Anahtarı sokuyoruz kapıya, çeviriyoruz, bir türlü kapı açılmıyor. Ne zaman? Öbür iki anahtarın sahipleriyle ya uzlaşacaksınız ya uzlaşacaksınız. Şimdi o iki anahtarın sahipleri de ya kısmen atanmış, ama önemli bir kısmı da 65 yaşına kadar orada oturma hakkını ve imtiyazını elde etmiş insanlar. Ya da üçüncü anahtarın sahibi, 65 yaşına kadar o anahtarı elinde tutma imkânına sahip. Eğer görüş farklılıklarınız, dünya farklılıklarınız varsa öbür iki anahtarın sahibini ya da güçleri ikna etmek, imkânsızı talep etmek gibi bir şey. Türkiye’deki temel sorun buradan çıkıyor işte. Türkiye’deki buhranların kaynağı budur. Sizin 337 olmanız önemli değil. Sabahlara kadar birbirimizi yeriz, yasa çıkarırız, 6’ya 5 iş biter. Hesap verme durumu yok.’’

Çiçek, bunların ülkeye zararını hesaplayacak hiçbir iktisatçı olmadığını vurgulayarak, ‘’Bir başsavcı tutuyor, gerçek olmayan bir işten dolayı dâvâyı açabiliyor, kimseye hesap vermek durumunda değil. Meclis’te çoğunluğumuz var, ama siyasal istikrar yok. Neden, ikinci ve üçüncü anahtar olduğundan. Bu gerçeği iyi görmediğimiz takdirde iktidar da olsanız, Türkiye’de bazı şeyleri değiştirmek mümkünken bu yanlış kurgulama sebebiyle işleri ileri götürme imkânınız yok’’ diye konuştu.

11.10.2010


 

Ankara'da feci kaza: 5 ölü

Ankara’dakİ trafik kazasında 5 kişi vefat etti. Edinilen bilgiye göre, Yenimahalle Eşref Bitlis Caddesi’nde Mert Karakılıç’ın kullandığı 06 DC 3976 plâkalı otomobil, orta refüjü aşarak, karşı şeritten gelen ve sürücüsünün kimliği henüz öğrenilemeyen 06 YKK 76 plâkalı otomobille çarpıştı.

Sürücü Mert Karakılıç ile diğer araçta bulunan İsmail, Ayşe, Metin ve Meltem Tezel kaza yerinde vefat etti. Araçlarda sıkışan cesetler, itfaiye ekiplerce çıkarılarak morga kaldırıldı. Kaza yerine gelen Mert Karakılıç’ın babası ile Tezel ailesinin yakınları arasında kavga çıktı. Polis, tarafları biber gazı kullanarak güçlükle ayırdı.

11.10.2010


 

Maytap patladı: 2 yaralı

Esenler’dekI patlamada biri çocuk iki kişinin yaralandığı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, Esenler Fatih Mahallesi Aksaray Caddesi’nde elindeki patlayıcı infilak eden Süfhan Kıyanç’ın (20) yanı sıra 9 yaşındaki Y. O. yaralandı. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ayakta tedavi edilen Y. O, Bağcılar Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliğine götürüldü. Ellerinden yaralanan Kıyanç ise aynı hastanede yapılan müdahalenin ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi. Emniyet yetkilileri, Kıyanç’ın sağ el baş parmağının kopmasına, serçe parmağı hariç diğer parmaklarının da ağır zedelenmesine yol açan patlamanın maytaptan kaynaklandığını belirtti.

11.10.2010


 

Görevli teğmen Maltepe Cezaevinde intihar etti

MaLTEPE Cezaevi'nde görevli bir teğmen intihar etti. Alınan bilgiye göre, Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görevli iken geçici görevlendirme ile 2 gün önce Maltepe Cezaevi'ne alınan Teğmen Mustafa Can, önceki gün, görevli olduğu cezaevinde intihar etti.

Olay yerine çağrılan sağlık ekiplerince yapılan incelemelerin ardından işlemleri tamamlanan Can'ın cenazesi, toprağa verilmek üzere Muğla'ya gönderildi.

11.10.2010


 

Bayrampaşa'da lisede yangın

Bayrampaşa’da bir lisenin çatısında çıkan yangın, maddî hasara yol açtı.

Alınan bilgiye göre, Yenidoğan Mahallesi Çevreyolu Caddesi’ndeki İstanbul Ticaret Odası Anadolu Teknik Lisesinin çatısında akşam saatlerinde henüz belirlenemeyen sebeple yangın çıktı. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen Bayrampaşa İtfaiye ekipleri, yaklaşık bir saatlik çalışmayla yangını kontrol altına alarak, söndürdü. Yangının elektrik kontağından çıktığının tahmin edildiği, araştırmanın sürdüğü bildirildi.

11.10.2010


 

Babacan, 3. defa baba oldu

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, baba oldu. Edinilen bilgiye göre, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın eşi Zeynep Babacan dün saat 13.00’da özel HRS Ankara Kadın Doğum Hastanesinde 3 kilo 400 gram ağırlığında bir erkek çocuk dünyaya getirdi.

Anne ve Hilmi Emir ismi verilen bebeğin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi. Babacan çiftinin 14 yaşında Kerem ve 8 yaşında Dilara isminde iki çocukları bulunuyor.

11.10.2010


 

Problemlerden ortak akıl sayesinde kurtulabiliriz

Ege ve Akdeniz Genç İşadamları Federasyonu (EGAFED) Başkanı Efkan Ceylan toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde uzlaşmanın şart olduğunu belirterek, “Bütün problemlerden ortak akıl sayesinde kurtulabiliriz’’ dedi.

EGAFED 69. Yönetim kurulu Toplantısı Didim Genç İşadamları Derneğinin (DİGİAD) ev sahipliğinde yapıldı. EGAFED Başkanı Ceylan, yaptığı konuşmada, sorunların çözümünde genç iş adamlarının kamuoyuna öncülük etmesi gerektiğini belirterek şunları kaydetti: ‘’Ekonomi, hukuk ve demokrasi alanlarında Türkiye’nin ileriye gitmesi için çok daha fazla ve çok daha samimi bir biçimde gayret gösterelim. Gündelik sorunlara takılıp kalmayalım. Geleceği gören geleceği planlayan bakış açısıyla hareket edelim. Türkiye’yi geren, kamplara ayıran, enerjimizi tüketen, sonu gelmez tartışmalara hapsolmuş bir politik atmosfer hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde uzlaşma şarttır. Bütün problemlerden ortak akıl sayesinde kurtulabiliriz.’’

11.10.2010


 

Demirel, 'Demokrasi Müzesi'ni ziyaret etti

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendisini ve Türkiye’nin 50 yılını anlattığını belirttiği, doğup büyüdüğü İslamköy’de kuruluş çalışmaları sürdürülen Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nde incelemelerde bulundu.

Demirel, adını taşıyan üniversitenin 2010-2011 Akademik Yılı Açılış Programı’na katılmak için önceki gün geldiği Isparta’da, zamanın büyük kısmını Demokrasi Müzesi’ne ayırdı. Kardeşi Şevket Demirel’in Isparta’daki evinde kalan 9. Cumhurbaşkanı Demirel, Atabey ilçesine bağlı İslamköy’deki Demokrasi Müzesi’ne gelerek son hazırlıkları denetledi. 1 Kasımda açılması planlanan müzeye gazetecilerin alınmasını istemeyen Demirel’in bugün Süleyman Demirel Üniversitesi’nde (SDÜ) vereceği ilk dersin ardından Isparta’dan ayrılacağı bildirildi. 1989 yılında kardeşi Şevket Demirel tarafından külliye şeklinde yapımına başlanan Demokrasi ve Kalkınma Müzesi, 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in 50 yıllık siyasî hayatını, bu süreçte Türkiye’de yaşanan olayları yansıtacak. İçinde bir de kütüphane ile cami bulunan müze bahçesinin hemen yanında ise Demirel’in doğup büyüdüğü, ailesinin onun siyasete atılmasından sonra da yıllarca yaşadığı köy evi bulunuyor.

11.10.2010


 

Cizre’de 1 polis yaralandı

ŞIrnak’In Cizre ve Mardin’in Nusaybin ilçelerinde izinsiz gösterilere polis müdahale etti. Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılışının yıl dönümünü bahane eden çoğunluğunu çocukların oluşturduğu bir grup, Cizre-İdil karayolunda bir araya gelerek ateş yakıp, yola barikat kurdu.

Polisin dağılmaları yönündeki uyarılara taşla karşılık veren gruba biber gazı ve basınçlı su ile müdahale edildi. Gösteride yaralanan bir polis memuru Cizre Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Öğle saatlerinde de gösteri düzenlenen Cizre’de bu gösterilere katılan 4 kişi gözaltına alındı. Nusaybin ilçesindeki gösteride de Şirin Bulvarı üzerinde toplanan grup, yaktıkları lastiklerle barikat kurarak polise taşlı saldırıda bulundu. Polisin uyarılarına rağmen dağılmayan gruba, biber gazı ve basınçlı su ile müdahale edildi. Gösteride, 1 kişi gözaltına alındı.

11.10.2010


 

Kapıkule’de 7 km’lik TIR kuyruğu

KapIkule Sınır Kapısında, yurt dışına çıkış yapacak 280 civarında TIR, 7 kilometre uzunluğunda kuyruk oluşturdu.

Kapıkule gümrük yetkililerinden edinilen bilgiye göre, TIR’ların ihracat yüklerini gidecekleri ülkedeki firmalara Pazartesi günü teslim etmeye çalışması sebebiyle, Türk tarafında TIR kuyruğu meydana geldi. Kapıkule’de TIR’ların işlemlerinin kısa sürede tamamlandığını ifade eden yetkililer, Bulgar gümrüğünde nöbet değişimi ile sahanın küçük olmasından kaynaklanan sebeplerden dolayı, TIR’ların Kapıkule gümrüğünde beklediklerini bildirdiler.

11.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.